Bireyler nasıl davranacaklarını ve başka bireylerden nasıl davranışlar bekleyeceklerini, doğdukları andan başlayarak bir ekinsel ortam içinde öğrenirler. Ekinsel (kültürel) kalıplar ve düzenler, bireylerde alışkanlıklara, değer yüklü, duygusal olarak bağlanılan düşünme, davranma, yeme, içme, giyinme… ölçülerine dönüşür.
Çocukların yetiştirilmesinde aileler genellikle inandıkları gelenekleri, ahlak kurallarını, göreneklerini ve yaşamsal edinimleri ile kazanılan diğer görgü kurallarını çocuklarına öğretmek gereği duyarlar. Gelenekler, geçmişten günümüze kadar kuşaktan kuşağa iletilen, çoğu kez anlatıma kavuşturulmuş, biçimsel olarak yaptırıma da bağlanmış olan kurallardır. Bunlara aykırı davranış, hemen herkesçe topluma karşı mugayir davranış olarak kabul edilir. Başka bir deyişle geleneklere uymak ahlaki zorunluluk olarak kabul görür, bunlardan sapma hoşgörüyle karşılanmaz. Toplum baskısından ziyade, bireyin ödev duygusu ve erdem anlayışı ile desteklenen toplumsal kurallar ahlaki tanımdır. Ahlaka aykırı davranışlar, toplumsal yaptırımı olsun veya olamasın bireyin kendisini bağlar. Bir öğretim sonunda “ahlaklılık” bireyler tarafından öğrenilir ve pratikte uygulanır. İnsan doğası konusunda bir ekinin temel görüşünün iyimser yada kötümser olması, aileden ekonomiye, toplumsal güvenlik ve gönençten kamu yönetimine bir çok davranışları derinden etkiler. İyimse bir anlayış suçu işleyenden nefret etmeyi değil, o kişiyi suça iten ortam ve koşulları öğrenip onları önlemeyi ve suçu işleyeni tekrar topluma kazanmaya yöneltir. Böylece suç işleyen çevreden soyutlanmamış olur.
Çocukların yetiştirilmesinde aileler genellikle inandıkları gelenekleri, ahlak kurallarını, göreneklerini ve yaşamsal edinimleri ile kazanılan diğer görgü kurallarını çocuklarına öğretmek gereği duyarlar. Gelenekler, geçmişten günümüze kadar kuşaktan kuşağa iletilen, çoğu kez anlatıma kavuşturulmuş, biçimsel olarak yaptırıma da bağlanmış olan kurallardır. Bunlara aykırı davranış, hemen herkesçe topluma karşı mugayir davranış olarak kabul edilir. Başka bir deyişle geleneklere uymak ahlaki zorunluluk olarak kabul görür, bunlardan sapma hoşgörüyle karşılanmaz. Toplum baskısından ziyade, bireyin ödev duygusu ve erdem anlayışı ile desteklenen toplumsal kurallar ahlaki tanımdır. Ahlaka aykırı davranışlar, toplumsal yaptırımı olsun veya olamasın bireyin kendisini bağlar. Bir öğretim sonunda “ahlaklılık” bireyler tarafından öğrenilir ve pratikte uygulanır. İnsan doğası konusunda bir ekinin temel görüşünün iyimser yada kötümser olması, aileden ekonomiye, toplumsal güvenlik ve gönençten kamu yönetimine bir çok davranışları derinden etkiler. İyimse bir anlayış suçu işleyenden nefret etmeyi değil, o kişiyi suça iten ortam ve koşulları öğrenip onları önlemeyi ve suçu işleyeni tekrar topluma kazanmaya yöneltir. Böylece suç işleyen çevreden soyutlanmamış olur.