Doğa Koruma Merkezi Biyolojik Çeşitlilik Koruma Programı Koordinatörü Dr. Özge Balkız, doğal ekosistemlerin ve canlı türlerinin yok olmasıyla iklim değişikliğinin etkilerinin yoğunlaştığını, bu kayıpların sadece biyoçeşitliliği değil, insan hayatını da olumsuz etkilediğini kaydetti.
İklim değişikliği nedeniyle çok sayıda canlı türü çevreye uyum sağlama yeteneğini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Küresel sıcaklıklarda kaydedilen 1 derecelik artış, canlıların genetiğini, davranışlarını ve hayatta kalma yetilerini etkiliyor. Birçok canlı türü, yaşadıkları bölgenin insan faaliyetleri sonucu yok olması veya zarar görmesi, deniz seviyesinin yükselmesi, hava sıcaklıklarındaki artış ve yiyecek sıkıntısı gibi nedenlerle kendilerine uygun alanlar bulabilmek için göç etmek zorunda kalıyor. Doğanın Korunması İçin Uluslararası Birlik (IUCN) verilerine göre, dünya genelinde değerlendirmeye alınan 150 bin 388 canlı türünden 42 bin 108’inin, yani yaklaşık yüzde 28’inin nesli tükenme tehdidi altında bulunuyor. IUCN tarafından hazırlanan ve nesli tükenme tehdidi altında olan türlerin yer aldığı Kırmızı Liste'ye göre, hem karada hem de suda yaşayabilen amfibi türlerin yüzde 41’i, köpekbalıkları ve vatozların yüzde 37’si, mercan resiflerinin yüzde 36'sı, kabuklu canlıların yüzde 28’i, memelilerin yüzde 27’si, sürüngenlerin yüzde 21’i ve kuş türlerinin yüzde 13’ü tehdit altında. Isınmanın daha yüksek olduğu bölgelerde ise bu oranlar artıyor. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından paylaşılan verilerde, Akdeniz'de yaşayan 73 kıkırdaklı balık türü arasındaki köpekbalığı ve vatozların yüzde 58'inin neslinin tükenme tehlikesi altında bulunduğuna ve bu canlıların büyük bölümünün kısa süre içinde yok olabileceğine dikkat çekildi.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ CANLI YAŞAMINI TEHDİT EDİYOR
Yeryüzünde yalnızca Avustralya'nın kuzeyindeki Bramble Cay Adası’nda yaşayan mozaik kuyruklu sıçan (Melomys rubicola), adanın 2015'te sular altında kalmasının ardından iklim değişikliğinin doğrudan sonuçları nedeniyle nesli tükenen ilk memeli olarak kayıtlara geçti. Biyoçeşitliliği en zengin ekosistemlerin başında gelen ve karbon yutağı işlevi görerek iklim değişikliğiyle mücadelede önemli rol oynayan mercanlar, artan okyanus sıcaklıklarının yanı sıra okyanus asitlenmesinin neden olduğu hastalık ve ölümler sebebiyle, türleri en hızlı azalan canlıların başında geliyor. Dünyanın en büyük mercan resif sistemi olan Avustralya'daki Büyük Bariyer Resifi, 1995'ten bu yana mercanlarının en az yarısını kaybetti. İklim değişikliği, hastalıklarda yaşanan artış ve habitatlarda meydana gelen bozulmaların yanında canlıların yaşam şartlarını da tehdit ediyor. Artan hava sıcaklıklarının ortaya çıkardığı ekolojik değişiklikler, chinook somonunun (Oncorhynchus tshawytscha) göç yollarını ve ağaç kırlangıçlarının (Tachycineta bicolor) üreme zamanlarını etkiliyor. Yumurtlama esnasında yüksek hava sıcaklıklarının görülmesi nesli tükenme tehdidi altında bulunan yeşil deniz kaplumbağalarının (Chelonia mydas) yavrularında dengesiz cinsiyet dağılımına neden oluyor. Yeşil deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktığı kumsallarda yapılan araştırmalarda, yumurtadan yeni çıkmış kaplumbağaların yüzde 99’unu dişilerin oluşturduğu görülüyor.
"GÜNEY ENLEMLERDE GÖRDÜĞÜMÜZ TÜRLERİ KUZEY ENLEMLERDE GÖRMEYE BAŞLADIK"
İklim değişikliğinin biyoçeşitlilik üzerindeki etkilerine dair AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Doğa Koruma Merkezi Biyolojik Çeşitlilik Koruma Programı Koordinatörü Dr. Özge Balkız, artan hava sıcaklıkları nedeniyle biyoçeşitlilik kayıplarının da arttığını söyledi. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından sıcaklık değişikliklerine bağlı olarak biyoçeşitlilik kaybının ne durumda olduğunun tespit edilmesi için çeşitli ölçümler yapıldığını belirten Balkız, bazı bölgelerde yüzde 50 ila 75 oranında biyoçeşitlilik kaybına rastlandığını, Türkiye'nin belirli noktalarında da bu azalmaların görüldüğünü ifade etti. Artan hava sıcaklıklarına bağlı oluşan biyoçeşitlilik kayıplarına karşı canlı türlerinin çeşitli savunma mekanizmaları geliştirdiğini aktaran Balkız, "Özellikle hareketli türlerin yayılışında farklılaşmalar bekliyoruz. Güney enlemlerde gördüğümüz türleri biraz daha kuzey enlemlerde görmeye başlayabiliyoruz ama bu tabii ki, türün ne kadar özelleşmiş olduğuna bağlı olarak zorlaşabilir. Örneğin, hareket kabiliyeti kısıtlı ve yalnızca belirli bir habitata özelleşmiş canlı türlerinin böyle bir adaptasyon kapasitesi olmayabiliyor. Türkiye’de hareketi kısıtlı, çok dar yayılışa sahip çok sayıda endemik bitki ve kelebek türü var. Bunların etkilenmesi, özelleşmemiş türlere kıyasla çok daha olumsuz oluyor." diye konuştu.
Haber Merkezi
ABDULVAHİT GÜRASLAN