Birkaç gün önce meşhur 28 Şubat kararlarının 20. Yıldönümüydü.
Dolayısıyla birçok görsel ve yazılı basın bu günle ilgili özel programlar yaptılar, yazılar yazdılar.
Hatta şimdilerde o günler için yazılar kaleme alanların birçoğu 28 Şubat sürecinde kalemlerini silah yapıp seçilmişlere doğrultmuşlardı.
O günleri yaşayanlar gayet iyi hatırlarlar.
Amiral gemisi, yine aynı amiral gemisiydi.
Hergün manşetleri “topyekün savaş” çığlıklarıyla doluydu.
İki sakallı soytarı ve salya sümük her kanala çıkan ne idüğü belirsiz bir kız yüzünden irtica çığlıkları atılıyor, operasyon üzerine operasyon düzenleniyordu.
İşçinin, işverenin, esnafın hakkını savunmak üzere kurulmuş bulunan örgütler, işçiye, emekliye, esnafa cumhuriyet tarihinin en büyük desteğini sunan hükümete beşli çeteler kurarak savaş açıyorlar, ülkenin o zor günlerde yıkım sonrası 50 milyar dolar hortumlanmasına zemin hazırlıyorlardı.
Asker Sincan’da tankları yürüterek “demokrasiye balans ayarı” yaptıklarını söylüyordu.
Genelkurmay koridorlarında Başbakan’a omuz atılıyor, Özbek soyadlı paçavra, seçilmiş Başbakana “pezevenk” diyecek kadar alçalıyordu.
Televizyon ekranları sanki düşman güçleri altındaydı. Hergün rütbeli, rütbesiz birileri çıkıyor inançlı, mütedeyyin insanları aşağılayan, hakaretler savuran konuşmalar yapıyordu.
Hükümetin kurduğu havuz sistemi faiz lobisini olağanüstü rahatsız etmişti.
Daha önceleri halka akması gereken paralar kurulan kumpaslarla bu faiz lobisinin cebine akıyor, halk ise yoksullaştıkça yoksullaşıyordu.
Devlet bunlara ucuz krediler sunuyor, kendisi ise yine bunların bankalarından faizi yüksek krediler alarak hazine yağma ediliyordu.
Onlar borçlanıyor, halk ise ödüyordu. Erbakan hükümeti kurduğu havuz sistemiyle bu sömürü ağını berhava ediyordu.
Darbeciler tarafından defalarca düşürülmüş o günün Cumhurbaşkanı Demirel bu defa darbecilere çanak tutarak Refah-Yol hükümetini sıkıştırmaya devam ediyordu.
Kendisine zorla hükümet kurma görevi verilmiş olan Erbakan, her yandan gelen salvolarla görev yapamaz hale getirilmiş, icraat yapmasına olanak verilmez halde bırakılmıştı.
Hükümet bilgisi dışında Çevik Bir İsraile gidiyor, anlaşmalar yapıyor, Erbakan ise yapılan anlaşmayı onaylamak zorunda bırakılıyordu.
Örtülü ödenek terörle mücadele ediyoruz savıyla askerler tarafından adeta yağma ediliyordu.
İstenilip verilmediğinde Erbakan’ın ne ile suçlanacağı aşikardı.
Kurulmuş olunan koalisyon hükümetinin bakan ve milletvekilleri baskı altına alınıyor, tehdit veya vaadlerle hükümetin altı boşaltılmaya çalışılıyordu.
Bu şartlar altında o günün MGK’sı toplanıyor ve 9 saat boyunca adeta seçilmiş hükümet hesaba çekiliyordu. Boncuk, boncuk terleyen Erbakan tetikçi gazetelerin infaz görüntüleri içerisinde o meşhur savunmasını yapıyor, sağır kulaklara anlatmaya çalışıyordu.
Ahmet Taşgetiren’in o ünlü yazısı “Savunan Adam seni seviyoruz” o günlerde kaleme alınan tarihi bir yazı olmuştu.
Sonuç mu?
Sonuçta Erbakan istifa etmek zorunda bırakılmış, yerine kurulan hükümet tarihin en başarısız, en zalim, en berbat hükümeti olma şerefine nail olmuştu.
Havuz sistemi derhal kaldırılmış, onlarca banka anında hortumlanarak halk birkaç gecede milyarlarca dolar soyulmuştu.
İflaslar, krizler üstüste patlamış, bu işlerin müsebbipleri ise verilen resepsiyonlarda içki kadehini kaldırarak “28 Şubat’ın bin yıl süreceğini” ilan ediyorlardı.
Resmi kurumlar mütedeyyin insan avına çıkmışlar, namaz kılanlar, dinini yaşamaya çalışanlar takibata uğramışlardı.
Başörtüsü zulmü bütün vahşetiyle üniversitelerde uygulanmaya başlanmış, ikna odaları denilen kepazelikler başgöstermişti.
Bugün tüm bu yaşanan kepazelikler üzerinden 20 yıl geçti.
28 Şubat posmodern darbesine karşı halk kendi darbesini gerçekleştirdi ve o günün ezilen insanlarını 15 yıldır yönetimde tutuyor.
En son “karargah rahatsız” manşetiyle amiral gemisi yine o günlerin özlemi içerisinde olduğunu ispat etti.
Ama bilmediği veya anlamak istemediği bir şey var.
Bu halk 15 Temmuz darbe girişimini sokakta püskürttü. Karargahlarda milletten rahatsız olanların yaşayacağı ülke olmaktan çoktan çıktı.
Önemli olan karargahların değil milletin rahatsız olmasıdır. Millet rahatsız olursa ne yapacağını 15 Temmuz akşamı çok güzel göstermiştir.
Bir daha 28 Şubatlar bekleyenler bu halkın asil duvarına çarparlar. Benden söylemesi…
Dolayısıyla birçok görsel ve yazılı basın bu günle ilgili özel programlar yaptılar, yazılar yazdılar.
Hatta şimdilerde o günler için yazılar kaleme alanların birçoğu 28 Şubat sürecinde kalemlerini silah yapıp seçilmişlere doğrultmuşlardı.
O günleri yaşayanlar gayet iyi hatırlarlar.
Amiral gemisi, yine aynı amiral gemisiydi.
Hergün manşetleri “topyekün savaş” çığlıklarıyla doluydu.
İki sakallı soytarı ve salya sümük her kanala çıkan ne idüğü belirsiz bir kız yüzünden irtica çığlıkları atılıyor, operasyon üzerine operasyon düzenleniyordu.
İşçinin, işverenin, esnafın hakkını savunmak üzere kurulmuş bulunan örgütler, işçiye, emekliye, esnafa cumhuriyet tarihinin en büyük desteğini sunan hükümete beşli çeteler kurarak savaş açıyorlar, ülkenin o zor günlerde yıkım sonrası 50 milyar dolar hortumlanmasına zemin hazırlıyorlardı.
Asker Sincan’da tankları yürüterek “demokrasiye balans ayarı” yaptıklarını söylüyordu.
Genelkurmay koridorlarında Başbakan’a omuz atılıyor, Özbek soyadlı paçavra, seçilmiş Başbakana “pezevenk” diyecek kadar alçalıyordu.
Televizyon ekranları sanki düşman güçleri altındaydı. Hergün rütbeli, rütbesiz birileri çıkıyor inançlı, mütedeyyin insanları aşağılayan, hakaretler savuran konuşmalar yapıyordu.
Hükümetin kurduğu havuz sistemi faiz lobisini olağanüstü rahatsız etmişti.
Daha önceleri halka akması gereken paralar kurulan kumpaslarla bu faiz lobisinin cebine akıyor, halk ise yoksullaştıkça yoksullaşıyordu.
Devlet bunlara ucuz krediler sunuyor, kendisi ise yine bunların bankalarından faizi yüksek krediler alarak hazine yağma ediliyordu.
Onlar borçlanıyor, halk ise ödüyordu. Erbakan hükümeti kurduğu havuz sistemiyle bu sömürü ağını berhava ediyordu.
Darbeciler tarafından defalarca düşürülmüş o günün Cumhurbaşkanı Demirel bu defa darbecilere çanak tutarak Refah-Yol hükümetini sıkıştırmaya devam ediyordu.
Kendisine zorla hükümet kurma görevi verilmiş olan Erbakan, her yandan gelen salvolarla görev yapamaz hale getirilmiş, icraat yapmasına olanak verilmez halde bırakılmıştı.
Hükümet bilgisi dışında Çevik Bir İsraile gidiyor, anlaşmalar yapıyor, Erbakan ise yapılan anlaşmayı onaylamak zorunda bırakılıyordu.
Örtülü ödenek terörle mücadele ediyoruz savıyla askerler tarafından adeta yağma ediliyordu.
İstenilip verilmediğinde Erbakan’ın ne ile suçlanacağı aşikardı.
Kurulmuş olunan koalisyon hükümetinin bakan ve milletvekilleri baskı altına alınıyor, tehdit veya vaadlerle hükümetin altı boşaltılmaya çalışılıyordu.
Bu şartlar altında o günün MGK’sı toplanıyor ve 9 saat boyunca adeta seçilmiş hükümet hesaba çekiliyordu. Boncuk, boncuk terleyen Erbakan tetikçi gazetelerin infaz görüntüleri içerisinde o meşhur savunmasını yapıyor, sağır kulaklara anlatmaya çalışıyordu.
Ahmet Taşgetiren’in o ünlü yazısı “Savunan Adam seni seviyoruz” o günlerde kaleme alınan tarihi bir yazı olmuştu.
Sonuç mu?
Sonuçta Erbakan istifa etmek zorunda bırakılmış, yerine kurulan hükümet tarihin en başarısız, en zalim, en berbat hükümeti olma şerefine nail olmuştu.
Havuz sistemi derhal kaldırılmış, onlarca banka anında hortumlanarak halk birkaç gecede milyarlarca dolar soyulmuştu.
İflaslar, krizler üstüste patlamış, bu işlerin müsebbipleri ise verilen resepsiyonlarda içki kadehini kaldırarak “28 Şubat’ın bin yıl süreceğini” ilan ediyorlardı.
Resmi kurumlar mütedeyyin insan avına çıkmışlar, namaz kılanlar, dinini yaşamaya çalışanlar takibata uğramışlardı.
Başörtüsü zulmü bütün vahşetiyle üniversitelerde uygulanmaya başlanmış, ikna odaları denilen kepazelikler başgöstermişti.
Bugün tüm bu yaşanan kepazelikler üzerinden 20 yıl geçti.
28 Şubat posmodern darbesine karşı halk kendi darbesini gerçekleştirdi ve o günün ezilen insanlarını 15 yıldır yönetimde tutuyor.
En son “karargah rahatsız” manşetiyle amiral gemisi yine o günlerin özlemi içerisinde olduğunu ispat etti.
Ama bilmediği veya anlamak istemediği bir şey var.
Bu halk 15 Temmuz darbe girişimini sokakta püskürttü. Karargahlarda milletten rahatsız olanların yaşayacağı ülke olmaktan çoktan çıktı.
Önemli olan karargahların değil milletin rahatsız olmasıdır. Millet rahatsız olursa ne yapacağını 15 Temmuz akşamı çok güzel göstermiştir.
Bir daha 28 Şubatlar bekleyenler bu halkın asil duvarına çarparlar. Benden söylemesi…