Bugün ulaştığımız uygarlığı, düşünen akılların ürünlerine borçluyuz. Teknolojinin, kültürün ve sanatın geldiği noktayı düşünmesini bilen, çalışan, insanlık ve bilim adına yenilikler üretenlere borçluyuz.
Son iki yüz yıl boyunca insanlığın elde ettiği medeniyet düzeyi ve dış dünya üzerinde hakimiyet kurma adımlarının temelinde bilimsel düşünce yatar. Bilimsel düşünce ise metot, mantık, gözlem ve deney ile gerçekleşir.
Yalnız şu da bir gerçektir ki, yaşamın her boyutunda bilimsel düşünce ile hareket edemeyiz. Günlük işlerimizde, kişisel planlamalarımızda, sosyal yaşantımızda Pratik Düşünce olarak isimlendirdiğim akıl yürütme, zihinden geçirme, zihin ile konu arasındaki ilişkileri ve bilgileri karşılaştırma yöntemleri ile bir sonuca varmak zorundayız.
Düşünmek, duyum ve izlenimlerden ayrı olarak bağımsız, tarafsız, kendine özgü aklı kullanmaktır. İnsanın başkaları ve doğal çevresi ile ilişkilerinin, davranış şekillerinin doğuracağı etkileri önceden bilebilmek için sembollerin aracılığı ile görüntüleri ve olacakları akıl ile tespit çabası düşüncedir. İyi hareket edebilmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmek ve huzurlu bir yaşam için de doğru düşünmek zorundayız.
Oysa toplum yaşamında insanlar, düşünmeye özellikle eleştirel düşünmeye özendirilmezler. Kurulu düzeni yönetenler ve yanlıları düşünen insandan çekinirler. Bu kavramlar bizim toplumumuz için de hiç yabancı değildir. Bugün için eskisi kadar geçerli olmasa da, çocukluktan başlayarak Türk insanına adeta; “Düşünmesen daha iyi edersin,” görüşü aşılanır.
“Su küçüğün söz büyüğün,” telkini ile, yalnızca yaşamsal eylemlerde öncülüğü olduğuna şartlandırılır. “Ne o, düşünceli bir halin var, hasta mısın?” derken düşünmek eşittir hasta olmak fikri yaygınlaştırılır. “Ayağını sıcak tut, başını serin... Düşünme öyle derin derin” deyişi düşünmenin kaçık ya da üşütük anlamına eşdeğer olduğunu göstermez mi!?.
Bu saydıklarım dış engellerdir. Einstein’ın “Bir önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur,” deyişinden yola çıkarak, iç engellerin de doğru düşünmeyi saptırdığı gerçeğinden kaçınamayız.
Bilgisini ve kendini yenilemeyen kişi çağdaş düşünmeyi başaramaz.
Düşünme tembelliği yaşayan, düşünür ama konunun esasına inemez. Bedenle yapılan işleri, “Yarım yamalak” ya da “Baştan savma” yapanlar olduğu gibi, düşünme eylemini de kısa zamanda acele ya da dar bir anlayış ile yapanlar vardır.
Duygu dünyası karışık, yaşam yolunda çok darbe almış, umudunu yitirmiş kişiler de doğru düşünmeyi başaramazlar. İç dünyaları, duygularındaki dengesizlik de bir engeldir.
Aldığımız eğitim, niyetlerimiz, olaylara bakış açımız, menfaatlerimiz sorunların ve gerçeklerin karşısında “gözümüze perde” indirebilirler. Dış dünyayı algılamamız ya da dünyanın görüntüsü bulanık olabilir. Bu görüntüleri tam berrak hale getirebilmek için çok okumak, akıllı insanlarla konuşmak, tartışmak, düşünce sanatını öğrenmek gerekir.
Düşüncelerimiz ses ya da yazı ile ifade edilmezse kültürel katkısı olmaz. Sözcükler esastır. İnsan zihni küçük bir kâinat (mikro evren) dir. Dış alem (makro evren) ile arasındaki ilişki doğru kelimelerle kurulmalıdır. Böylece anlaşmazlık, çatışma, yanlış anlama gibi küçük ya da büyük karmaşaların oluşması önlenebilir. Kullandığımız kelimeleri yalnızca bizim değil, karşımızdakinin de anlaması, aynı anlamı yüklemesi halinde uzlaşma sağlanabilir ve iletişim kurulabilir.
Herhangi bir liderin ardından “uydum akıl” pratiği ile düşünmeden gidenler doğru düşünmeyi başaramazlar.
Yaşamı, konuları, olayları sorgulamayan, istişarede bulunmayanların doğru düşünme şansı azdır.
Günümüz uygar insanı planlama yaparken kişisel doğrularının yanı sıra çevresine, örnek alabileceği kişilere bakarak, örnekleme yaparak ve düşünerek karar vermektedir.
Tüketim toplumlarında insanların başarı hedefi maddi olanaklara kısa zamanda ulaşmaktır. Görsel ve yazılı medya, başarının maddiyat ve sosyal statü ile belirlendiğini öylesine işlemektedir ki, insanların beyni çok kazanmakla yüklenmektedir. Bu doğru düşünmenin önünde bir tuzaktır. Bir iş programı yapılırken, hedef seçilirken, plan ve proje yapılırken ilk alınacak örnek başarılı insanlardır.
İnsan yaşamı gittikçe zorlaşmakta, hızlanmakta, teknolojik yenilikler karmaşası yaşanmaktadır. “Hatasız kul olmaz” mantığı ile düşüncelerimizde hata yapmamız doğaldır. Kimi zaman tüm çevrenin ve şartların tarafsız bir gözle resmini çizemeyiz, değerlendiremeyiz. Bu nedenle, eskilerin deyimi ile, “Mülahaza kapısı”nı açık bırakmalıyız. Yeni düşünce ve alternatifleri dinlemeye, yeniden düşünmeye ve sonuç çıkarmaya açık olmalıyız.
Son iki yüz yıl boyunca insanlığın elde ettiği medeniyet düzeyi ve dış dünya üzerinde hakimiyet kurma adımlarının temelinde bilimsel düşünce yatar. Bilimsel düşünce ise metot, mantık, gözlem ve deney ile gerçekleşir.
Yalnız şu da bir gerçektir ki, yaşamın her boyutunda bilimsel düşünce ile hareket edemeyiz. Günlük işlerimizde, kişisel planlamalarımızda, sosyal yaşantımızda Pratik Düşünce olarak isimlendirdiğim akıl yürütme, zihinden geçirme, zihin ile konu arasındaki ilişkileri ve bilgileri karşılaştırma yöntemleri ile bir sonuca varmak zorundayız.
Düşünmek, duyum ve izlenimlerden ayrı olarak bağımsız, tarafsız, kendine özgü aklı kullanmaktır. İnsanın başkaları ve doğal çevresi ile ilişkilerinin, davranış şekillerinin doğuracağı etkileri önceden bilebilmek için sembollerin aracılığı ile görüntüleri ve olacakları akıl ile tespit çabası düşüncedir. İyi hareket edebilmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmek ve huzurlu bir yaşam için de doğru düşünmek zorundayız.
Oysa toplum yaşamında insanlar, düşünmeye özellikle eleştirel düşünmeye özendirilmezler. Kurulu düzeni yönetenler ve yanlıları düşünen insandan çekinirler. Bu kavramlar bizim toplumumuz için de hiç yabancı değildir. Bugün için eskisi kadar geçerli olmasa da, çocukluktan başlayarak Türk insanına adeta; “Düşünmesen daha iyi edersin,” görüşü aşılanır.
“Su küçüğün söz büyüğün,” telkini ile, yalnızca yaşamsal eylemlerde öncülüğü olduğuna şartlandırılır. “Ne o, düşünceli bir halin var, hasta mısın?” derken düşünmek eşittir hasta olmak fikri yaygınlaştırılır. “Ayağını sıcak tut, başını serin... Düşünme öyle derin derin” deyişi düşünmenin kaçık ya da üşütük anlamına eşdeğer olduğunu göstermez mi!?.
Bu saydıklarım dış engellerdir. Einstein’ın “Bir önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur,” deyişinden yola çıkarak, iç engellerin de doğru düşünmeyi saptırdığı gerçeğinden kaçınamayız.
Bilgisini ve kendini yenilemeyen kişi çağdaş düşünmeyi başaramaz.
Düşünme tembelliği yaşayan, düşünür ama konunun esasına inemez. Bedenle yapılan işleri, “Yarım yamalak” ya da “Baştan savma” yapanlar olduğu gibi, düşünme eylemini de kısa zamanda acele ya da dar bir anlayış ile yapanlar vardır.
Duygu dünyası karışık, yaşam yolunda çok darbe almış, umudunu yitirmiş kişiler de doğru düşünmeyi başaramazlar. İç dünyaları, duygularındaki dengesizlik de bir engeldir.
Aldığımız eğitim, niyetlerimiz, olaylara bakış açımız, menfaatlerimiz sorunların ve gerçeklerin karşısında “gözümüze perde” indirebilirler. Dış dünyayı algılamamız ya da dünyanın görüntüsü bulanık olabilir. Bu görüntüleri tam berrak hale getirebilmek için çok okumak, akıllı insanlarla konuşmak, tartışmak, düşünce sanatını öğrenmek gerekir.
Düşüncelerimiz ses ya da yazı ile ifade edilmezse kültürel katkısı olmaz. Sözcükler esastır. İnsan zihni küçük bir kâinat (mikro evren) dir. Dış alem (makro evren) ile arasındaki ilişki doğru kelimelerle kurulmalıdır. Böylece anlaşmazlık, çatışma, yanlış anlama gibi küçük ya da büyük karmaşaların oluşması önlenebilir. Kullandığımız kelimeleri yalnızca bizim değil, karşımızdakinin de anlaması, aynı anlamı yüklemesi halinde uzlaşma sağlanabilir ve iletişim kurulabilir.
Herhangi bir liderin ardından “uydum akıl” pratiği ile düşünmeden gidenler doğru düşünmeyi başaramazlar.
Yaşamı, konuları, olayları sorgulamayan, istişarede bulunmayanların doğru düşünme şansı azdır.
Günümüz uygar insanı planlama yaparken kişisel doğrularının yanı sıra çevresine, örnek alabileceği kişilere bakarak, örnekleme yaparak ve düşünerek karar vermektedir.
Tüketim toplumlarında insanların başarı hedefi maddi olanaklara kısa zamanda ulaşmaktır. Görsel ve yazılı medya, başarının maddiyat ve sosyal statü ile belirlendiğini öylesine işlemektedir ki, insanların beyni çok kazanmakla yüklenmektedir. Bu doğru düşünmenin önünde bir tuzaktır. Bir iş programı yapılırken, hedef seçilirken, plan ve proje yapılırken ilk alınacak örnek başarılı insanlardır.
İnsan yaşamı gittikçe zorlaşmakta, hızlanmakta, teknolojik yenilikler karmaşası yaşanmaktadır. “Hatasız kul olmaz” mantığı ile düşüncelerimizde hata yapmamız doğaldır. Kimi zaman tüm çevrenin ve şartların tarafsız bir gözle resmini çizemeyiz, değerlendiremeyiz. Bu nedenle, eskilerin deyimi ile, “Mülahaza kapısı”nı açık bırakmalıyız. Yeni düşünce ve alternatifleri dinlemeye, yeniden düşünmeye ve sonuç çıkarmaya açık olmalıyız.