Büyük İskender’in komutanlarından Seleukos 1. tarafından Antakya şehri M.Ö 300 yıllarında inşa edilmiştir. Köşkler, saraylar, villalar ve çeşitli eserlerle donatılan şehir dünyanın en görkemli şehirleri arasında yer almış ve Şarkın kraliçesi” unvanı ile adlandırılmıştır. Bu görkemli şehrin dış tehlikelere karşı güvenliğini sağlamak amacıyla çevresine sur inşa ettirmiştir.
Surlar öylesine sağlam ki, haçlıların 1097 ve 1098 yılı kuşatmasında günlerce surları aşamamış, aç kaldıkları için atlarını kesip yemişlerdir. Sonunda ihanet ve hile ile surları geçip, Antakya’yı ele geçirmişlerdir. Sayısız savaşlarda ve depremlerde büyük tahribata uğrayan surlar ve kale, ikinci defa, Roma İmparatorlarından Justinianus tarafından yenilenmiştir. Surlar içinde bulunan Antakya Kalesi dünyanın en büyük kalelerinden birisidir.
Nazmi’nin Tevarih-Antakiye adlı eserinde surların inşası ile ilgili oldukça çarpıcı bilgiler yer alıyor;
36 Kazmacı-10 bin marangoz-7 bin usta-6 bin tekerlekli araba-9 bin merkeple taş taşınmış-10 bin kişi taş kesmiş-10 bin kişi taş ve kum taşımış-kişi ağaç kesmiş-2500 kişi kiremit ocağında çalışmış-500 dülger,1000 demirci görev almış. Bu inşaatta toplam 80 bin kişi hükümdardan ulufe almış. Şehrin surları bu halde üç yılda tamamlanmıştır. Surların tamamlanmasından sonra 25 hamam, 30 hastahane,100 kervansaray,20 bin sipahi için ev yapılır.
Evliya Çelebi surların yüksekliğini tarif ederken “hayatında gördüğü en ve yüksek surların Antakya surlarıdır” diye belirtmektedir. 12 km uzunluğunda olan surların 360 kuleden oluşmaktadır. Romalılar döneminde şehir surları daha da genişletildi ve 23.600 metreyi buldu. Surlar üzerinde yürünebilecek yollar vardı. Eski Antakya bu surların içindedir. Perde duvarları genellikle 2-2,5 m kalınlıktadır. Dağın Aşağı taraflarda surların toprak yüzünden yüksekliği 20 metredir. Dağın yamacına doğru tırmanan kısımlarında bu surların yüksekliği 50-60 metreyi bulur. Burada sur kalıntılarının eski halini görmek mümkün.
Surların çeşitli yerlerinde şehre girmek için sekiz kapısı olup, bunlar;
Bâb-ı Bulus (Aziz Pol Kapısı)
Bâb-ı Dük (Dük Kapısı)
Bâb-ı Kelb (Köpek Kapısı)
Bâbü’l-Cisr (Köprü Kapısı),
Bâb-ı Zeytun (Zeytin Kapısı),
Bâbü’l-Hadîd (Demir Kapı)
Bâb-ı Süveydiye (Süveydiye Kapısı)
Bâb-ı Corç (Aziz Corc Kapısı) adlı kapılardı
Bu kapılardan sadece Halep ve Şam kapıları(Demirkapı) gümümüze kadar gelmiştir. Bazı kaynaklarda bu kapıların 5 olduğuna yer veriliyor.
Kalenin, kuzeyde Halep Kapısı (St. Paul), doğuda Demir Kapı, güneyde Şam Kapısı, batıda Köprü kapısı ve kuzeybatıda Köpek Kapısı olmak üzere 5 kapısı vardır.
28 Temmuz 1832 yılında Osmanlı ordusu ile Mısır ordusunun Belen’de (Topboğazı) yaptığı savaş sonrası, Osmanlı ordusunu yenen İbrahim Paşa, Antakya’ya gelip yerleşmiştir. Surların son kalıntı taşlarını kullanarak, bir askeri kışla, kendisi içinde bir konak yaptırmıştır.
Surlar öylesine sağlam ki, haçlıların 1097 ve 1098 yılı kuşatmasında günlerce surları aşamamış, aç kaldıkları için atlarını kesip yemişlerdir. Sonunda ihanet ve hile ile surları geçip, Antakya’yı ele geçirmişlerdir. Sayısız savaşlarda ve depremlerde büyük tahribata uğrayan surlar ve kale, ikinci defa, Roma İmparatorlarından Justinianus tarafından yenilenmiştir. Surlar içinde bulunan Antakya Kalesi dünyanın en büyük kalelerinden birisidir.
Nazmi’nin Tevarih-Antakiye adlı eserinde surların inşası ile ilgili oldukça çarpıcı bilgiler yer alıyor;
36 Kazmacı-10 bin marangoz-7 bin usta-6 bin tekerlekli araba-9 bin merkeple taş taşınmış-10 bin kişi taş kesmiş-10 bin kişi taş ve kum taşımış-kişi ağaç kesmiş-2500 kişi kiremit ocağında çalışmış-500 dülger,1000 demirci görev almış. Bu inşaatta toplam 80 bin kişi hükümdardan ulufe almış. Şehrin surları bu halde üç yılda tamamlanmıştır. Surların tamamlanmasından sonra 25 hamam, 30 hastahane,100 kervansaray,20 bin sipahi için ev yapılır.
Evliya Çelebi surların yüksekliğini tarif ederken “hayatında gördüğü en ve yüksek surların Antakya surlarıdır” diye belirtmektedir. 12 km uzunluğunda olan surların 360 kuleden oluşmaktadır. Romalılar döneminde şehir surları daha da genişletildi ve 23.600 metreyi buldu. Surlar üzerinde yürünebilecek yollar vardı. Eski Antakya bu surların içindedir. Perde duvarları genellikle 2-2,5 m kalınlıktadır. Dağın Aşağı taraflarda surların toprak yüzünden yüksekliği 20 metredir. Dağın yamacına doğru tırmanan kısımlarında bu surların yüksekliği 50-60 metreyi bulur. Burada sur kalıntılarının eski halini görmek mümkün.
Surların çeşitli yerlerinde şehre girmek için sekiz kapısı olup, bunlar;
Bâb-ı Bulus (Aziz Pol Kapısı)
Bâb-ı Dük (Dük Kapısı)
Bâb-ı Kelb (Köpek Kapısı)
Bâbü’l-Cisr (Köprü Kapısı),
Bâb-ı Zeytun (Zeytin Kapısı),
Bâbü’l-Hadîd (Demir Kapı)
Bâb-ı Süveydiye (Süveydiye Kapısı)
Bâb-ı Corç (Aziz Corc Kapısı) adlı kapılardı
Bu kapılardan sadece Halep ve Şam kapıları(Demirkapı) gümümüze kadar gelmiştir. Bazı kaynaklarda bu kapıların 5 olduğuna yer veriliyor.
Kalenin, kuzeyde Halep Kapısı (St. Paul), doğuda Demir Kapı, güneyde Şam Kapısı, batıda Köprü kapısı ve kuzeybatıda Köpek Kapısı olmak üzere 5 kapısı vardır.
28 Temmuz 1832 yılında Osmanlı ordusu ile Mısır ordusunun Belen’de (Topboğazı) yaptığı savaş sonrası, Osmanlı ordusunu yenen İbrahim Paşa, Antakya’ya gelip yerleşmiştir. Surların son kalıntı taşlarını kullanarak, bir askeri kışla, kendisi içinde bir konak yaptırmıştır.