15 Temmuz bir sivil halk direnişidir. Böyle bir efsanevi direnişin sahibi devlet değil halktır.
Ben bu nedenle 15 Temmuz’un devletleştirilmesine karşıyım.
Devletin sahip çıktığı bayramlardan halk çekilir, bürokratların ve devletin kutladığı bir bayrama dönüşür. Ruhsuzluk hakim olur, resmi söylemler ortalığı kaplar.
Dikkat edin, devletin kutladığı milli bayramlar öyledir.
Siz bakmayın “Coşkuyla kutlandı” manşetlerine…
Tören alanlarında devlet bürokrasisi ve devletin hakim olduğu kurumlar ve okullar vardır.
Halk sadece seyircidir.
Esnaf her zamanki gibi işyerlerini açar, çarşılar normal alışverişlerine devam eder, halkta rutin yaşamını sürdürür.
Tören meydanına gitmezseniz ve o gün televizyon yayınlarını izlemezseniz bayram yapıldığını bile anlayamazsınız.
Sadece tatilinden dolayı öğrenci ve memurlar o günle ilgilidirler.
Ancak Ramazan, Kurban ve Gadir Hum gibi bayramlara bakınız.
Devletin hiçbir dahli olmadan günler öncesinden çarşı Pazar hareketlenir.
Halkta bir bayram heyecanı başlar.
Çocuklar o günü sabırsızlıkla bekler.
Hiçbir zorlama olmamasına rağmen Esnaf işyerlerini kapatır, bayram coşkusu her yere yayılır.
Ziyaretler, tebrikler gırla gider.
Caddeler, sokaklar en iyi giysilerini giymiş insanlarla dolar.
Tören meydanı yoktur, merasim yoktur ama her yer tören alanı gibi cıvıl cıvıldır.
Yani bu bayramlarda devlet yoktur ama halk vardır.
Bayramın sahibi halkın bizatihi kendisidir.
15 Temmuz Bayramı ’da devletleştikçe halktan kopmalar başlıyor.
15 Temmuz gecesi ortalıkta görünmeyen bir çok bürokrat, Belediye Başkanları yıldönümlerinde kürsülere çıkıp beylik nutuklar atıyorlar.
O kürsülerin asıl sahibi olan halk, protokol sandalye ve koltuklarda otururken karşılarında ayakta atılan o nutukları dinlemek zorunda bırakılıyor.
O gece sel gibi caddeleri dolduran, meydanları patlatan, tanklar altına yatan, göğsünü kurşunlara siper edenler protokol kürsülerinde ve nutuk atılan platformlarda yoklar veya yaklaştırılmıyorlar.
İşte benim devletleşmekten kastım budur.
15 Temmuz kutlamaları Sivil Toplum Kuruluşlarına bırakılmalıdır.
Sivil Toplum Kuruluşları kendi üyelerini organize etmeli, halka ulaşmalıdır.
Protokol bölümleri toptan iptal edilmeli, o gecede olduğu gibi 15 Temmuz direnişinde aktif rol oynayanlar şu anki ünvanları ne olursa olsun halkın arasına karışmalıdırlar.
Kürsüler ve mikrofonlar tamamen O gecenin kahramanlarına bırakılmalıdır.
Direnişe katkıda bulunanlar o gecede yaşananları kendi pencerelerinden birer anı olarak mikrofonlardan aktarmalıdırlar.
O gecede evlerinden çıkmayanlar, Tayyip devriliyor diye ülkenin işgaline kadeh kaldıranlar, günlerce ortalıkta görünmeyen idareci ve belediye başkanları o kürsülere yaklaştırılmamalıdırlar.
Zaten O gece ATM ve Marketler koşanlardan, yakıt istasyonlarında kuyruklara girenlerden, evlerine makarna stoklayanlardan bir beklentimiz olamaz.
Ancak O gecenin hassasiyetini paylaşan tüm idarecilerden beklentimiz bu yöndedir.
Devlet sadece koordine ve destek görevini üstlensin, gerisi gölge etmesin başka ihsan istenmez.
Ben bu nedenle 15 Temmuz’un devletleştirilmesine karşıyım.
Devletin sahip çıktığı bayramlardan halk çekilir, bürokratların ve devletin kutladığı bir bayrama dönüşür. Ruhsuzluk hakim olur, resmi söylemler ortalığı kaplar.
Dikkat edin, devletin kutladığı milli bayramlar öyledir.
Siz bakmayın “Coşkuyla kutlandı” manşetlerine…
Tören alanlarında devlet bürokrasisi ve devletin hakim olduğu kurumlar ve okullar vardır.
Halk sadece seyircidir.
Esnaf her zamanki gibi işyerlerini açar, çarşılar normal alışverişlerine devam eder, halkta rutin yaşamını sürdürür.
Tören meydanına gitmezseniz ve o gün televizyon yayınlarını izlemezseniz bayram yapıldığını bile anlayamazsınız.
Sadece tatilinden dolayı öğrenci ve memurlar o günle ilgilidirler.
Ancak Ramazan, Kurban ve Gadir Hum gibi bayramlara bakınız.
Devletin hiçbir dahli olmadan günler öncesinden çarşı Pazar hareketlenir.
Halkta bir bayram heyecanı başlar.
Çocuklar o günü sabırsızlıkla bekler.
Hiçbir zorlama olmamasına rağmen Esnaf işyerlerini kapatır, bayram coşkusu her yere yayılır.
Ziyaretler, tebrikler gırla gider.
Caddeler, sokaklar en iyi giysilerini giymiş insanlarla dolar.
Tören meydanı yoktur, merasim yoktur ama her yer tören alanı gibi cıvıl cıvıldır.
Yani bu bayramlarda devlet yoktur ama halk vardır.
Bayramın sahibi halkın bizatihi kendisidir.
15 Temmuz Bayramı ’da devletleştikçe halktan kopmalar başlıyor.
15 Temmuz gecesi ortalıkta görünmeyen bir çok bürokrat, Belediye Başkanları yıldönümlerinde kürsülere çıkıp beylik nutuklar atıyorlar.
O kürsülerin asıl sahibi olan halk, protokol sandalye ve koltuklarda otururken karşılarında ayakta atılan o nutukları dinlemek zorunda bırakılıyor.
O gece sel gibi caddeleri dolduran, meydanları patlatan, tanklar altına yatan, göğsünü kurşunlara siper edenler protokol kürsülerinde ve nutuk atılan platformlarda yoklar veya yaklaştırılmıyorlar.
İşte benim devletleşmekten kastım budur.
15 Temmuz kutlamaları Sivil Toplum Kuruluşlarına bırakılmalıdır.
Sivil Toplum Kuruluşları kendi üyelerini organize etmeli, halka ulaşmalıdır.
Protokol bölümleri toptan iptal edilmeli, o gecede olduğu gibi 15 Temmuz direnişinde aktif rol oynayanlar şu anki ünvanları ne olursa olsun halkın arasına karışmalıdırlar.
Kürsüler ve mikrofonlar tamamen O gecenin kahramanlarına bırakılmalıdır.
Direnişe katkıda bulunanlar o gecede yaşananları kendi pencerelerinden birer anı olarak mikrofonlardan aktarmalıdırlar.
O gecede evlerinden çıkmayanlar, Tayyip devriliyor diye ülkenin işgaline kadeh kaldıranlar, günlerce ortalıkta görünmeyen idareci ve belediye başkanları o kürsülere yaklaştırılmamalıdırlar.
Zaten O gece ATM ve Marketler koşanlardan, yakıt istasyonlarında kuyruklara girenlerden, evlerine makarna stoklayanlardan bir beklentimiz olamaz.
Ancak O gecenin hassasiyetini paylaşan tüm idarecilerden beklentimiz bu yöndedir.
Devlet sadece koordine ve destek görevini üstlensin, gerisi gölge etmesin başka ihsan istenmez.