Başlığı görünce ne söyleyeceğimizin zihinlerde canlanacağını tahmin ediyorum. Beklentilere uygun olarak ortada yeni bir hükümet falan yok, kan değişimi gibi bir durum da söz konusu değil. Hamam aynı, değişen yalnızca tas gibi görünüyor.
Kabine değişikliğine ilk olarak “liderler” düzeyinde baktığımızda Ak Parti’nin son dönemde genel başkan pozisyonunda transfer ettiği üç etkili isim vardı;
“HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, MHP Lideri Alparslan Türkeş’in oğlu Aydınlık Türkiye Partisi eski genel başkanı Tuğrul Türkeş ve Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu”.
Öncelikle Tuğrul Türkeş’in isminin çizildiğini ve tamamen tasfiye edildiğini görüyoruz. Son dönemde Ak Parti ile MHP arasında var olan ve meşruluğu birçok çevre tarafından sorgulanan ilişkinin bir sonucu olarak, devlet kadrolarına yerleşme konusunda bir hayli mahir olan ve yüksek bir sesle de ülkücüyüm diyebilenlerin yoğunlaştığı bir dönemde MHP’nin talebi ile bu tasfiyenin gerçekleşmiş olabileceğini tahmin ediyoruz. Sn. Türkeş’in özel hayatına ilişkin basına yansıyan bilgiler de işin tuzu biberi olmuştur.
İkinci olarak Sn. Süleyman Soylu’yu ele alacak olursak; yaşadığımız olağanüstü 15 Temmuz hain darbe girişimiyle birlikte artık Türkiye yeni bir sürece doğru eviriliyor. Bu dönemde Ak Partinin omurgasını oluşturan kitleden; dindarlardan daha çok “ulusalcı tayfa”nın ön plana çıktığı herkesin malumu. Bu nedenle de Soylu’nun, “Alçak FETÖ!” diye bağırdığı sürece önü açık. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Soylu makamında sembolik bir isim olarak yer alıyor. Günümüzde Perinçek ve Ağar gibi şahsiyetlerin ağırlığı göz önüne alınırsa mesele daha iyi anlaşılır. Sn. Soylu İçişleri Bakanlığını yönetirken “talimatları kimden alıyor?” sorusunun cevabı bu dönemin şifresidir. Yapılanlara bakmak yeterlidir kanaatimizce. Ancak bütün bunlara rağmen Soylu’nun işi henüz bitmedi, son kullanma tarihi dolmadı. Bir süre daha, -tasfiyeler tamamlanıncaya kadar- görevde kalır gibi görünüyor.
Gelelim Sn. Numan Kurtulmuş’a; Sn. Kurtulmuş da büyük umutlarla Saadet Partisi’nden Has Parti’ye oradan da Ak Parti’ye geçti. Başbakan Yardımcısı olması, sevenleri ve kendisinden “medet umanlar” nezdinde büyük beklentilere yol açmıştı.
Hükümet sözcüsü de olmasıyla kısa sürede yükselecek, ilk fırsatta Davutoğlu’nun yerine geçecek diye umuluyordu. Olmadı.
“Binali” (Yıldırım) seçilince bu defa “in Ali” denecek diye umutsuz hayaller sürdü, ama yine olmadı.
Kabinedeki en düşük profilli bakanlığa getirilen Numan Kurtulmuş için bizce bu sürpriz olmadı. Ya Orman Bakanı olacaktı ki -orada işini iyi yapan- Veysel Eroğlu vardı. Bundan başka “”kapıya en yakın yer” olarak Kültür Bakanlığı verildi. O kapıdan kimlerin uğurlandığını da hatırlamıştır herkes. Esasen Ordu milletvekili olduğu gün bunun işareti verilmişti de anlamak istememişti veya anlamamazlıktan geldi.
Bundan sonraki süreçte kabinede yer bulması da zor görünüyor. Saadetle başlayan, Has Partiyle devam eden, Ak Partiyle son bulacak gibi görünen çalkantılı siyasi hayatı başka bir limana demir atmak üzere. Akademik hayat siyasete göre güvenli liman. Kitaplarla baş başa bir hayat sanırım ona daha çok huzur verebilir. Anılarını/çalışmalarını merakla bekliyoruz.
***
Plan kurucu üst akıl “ne şiş yansın ne kebap” diyerek Has Parti kökenli başka isimleri kabineye taşıdı. Has Partili diğer isimler, Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve -ekleme Has Partili- Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba oldu.
Has Partide Numan Bey’den sonra göze çarpan isim olarak Ahmet Demircan’ın bakanlığa getirilmesi en yalın ifadeyle “Siz uzaklaşmayın, Numan beyi harcasak da hepinizi kökten dışlamıyoruz” mesajını vermektedir.
AB’nin ülkemize karşı yürüttüğü gibi “ne içeri ne dışarı”, “ne git ne kal”, “umut içerisinde beklemeye devam et” politikasının bir benzerinin Has Parti’ye karşı uygulandığını görüyoruz.
Sn. Abdulhamit Gül’ün birkaç yıl öncesine kadar yürüttüğü Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkan Yardımcılığı, kısa süreli Has Parti Ankara İl Başkanlığı, sonrasında Ak Parti milletvekilliği, Genel Sekreterlik ve Bakanlığa gelmesi umarız (!) şahsi birikiminden ziyade, işlerin “özel kalem - sekretarya” tarafından yürütülmesi talebinden kaynaklanmıyordur.
Gül’ün bakanlığa gelmesini, geçmişine ve aile çevresine baktığımızda “insaflı bir şahsiyet” olarak adalet talepleri açısından olumlu bir gelişme olur temennisindeyiz.
Kendisine yukarıdan gönderilen talimatları kayıtsız şartsız yerine getirip aynen uyguladığı sürece bu makamda kalacaktır. “Adalet” “hak” “hukuk” dediği an onun da işi bitecektir. İnşallah vicdanla cüzdan ikilemi yaşamaz. Adalette “Kuzu”ların sessizliğini aramayız inşallah.
***
Kabineye diğer yeni iki bakan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak Jülide Sarıeroğlu ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak Ahmet Eşref Fakıbaba’nın getirilmesi “omurga ve ilke” açısından önemli.
Atanmaları Ak Parti’ye kayıtsız şartsız bağlılığın ön şart olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Zat-ı şahaneleri (!) partilerine kafa tutmuş olmaları ile ünlü.
Çiçeği burnunda Çalışma Bakanı, yeni gün yüzüne çıkan çok kısa bir süre öncesine kadar attığı iddia edilen twitlerle bir anda ilgi odağı oldu.
Demek ki bu “bakanları oluşturan el” 2-3 yıl öncesini hesap etmiyor. Hafıza kaybından ziyade, ciddi istihbarat zaafı yaşandığı, amiyane tabirle keleğe gelindiği anlaşılıyor.
Anlaşılan istihbarat sıfır. Her konuda olduğu gibi!
Diğer yandan partisinin aday göstermediği taze Tarım Bakanı’nın, “dolambaçlı” Şanlıurfa Belediye Başkanı Adaylığı ve Sn. Cumhurbaşkanıyla yaşadığı ceket polemiği hafızalarda tazeliğini koruyor.
Demek ki kocaman bir parti de olsan, bükemediğin eli öpeceksin.
***
Bu kabinenin bir özelliği de yarıya yakınının bürokrasiden gelen isimlerden oluşmasıdır.
Geçmişte bir şekilde “talimat” almış, almaya alışmış şahısların öne çıktığı bir dönemdeyiz.
Kabinenin hiçbir şekilde yeni bir beklenti, program ve hedefinin olmadığı açık. İsmi kamuoyunda “FETÖ” denen adamlarla anılan kişilerin hesaplarının dürülme beklentisi de boşa çıktı.
Refahın izleri biraz daha silindi ve GÖMLEK İYİDEN İYİYE ÇIKARTILMIŞ oldu. Gelin görün ki kamuoyunda adı FETÖ’cüye çıkan isimler yerinde durdu. Anlaşılan hükümet şu süreçte taşları yerinden oynatarak başına yeni bir bela almak istemiyor.
Şu anda Bakanlar Kurulu Üyesi olduğu halde gelecek dönem milletvekilli olamayacağı anlaşılan isimler var. Köklü tasfiyeler listelere bırakılmış. Kadroda kimsenin yeri sağlam değil.
Kabine değişikliğine ilk olarak “liderler” düzeyinde baktığımızda Ak Parti’nin son dönemde genel başkan pozisyonunda transfer ettiği üç etkili isim vardı;
“HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, MHP Lideri Alparslan Türkeş’in oğlu Aydınlık Türkiye Partisi eski genel başkanı Tuğrul Türkeş ve Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu”.
Öncelikle Tuğrul Türkeş’in isminin çizildiğini ve tamamen tasfiye edildiğini görüyoruz. Son dönemde Ak Parti ile MHP arasında var olan ve meşruluğu birçok çevre tarafından sorgulanan ilişkinin bir sonucu olarak, devlet kadrolarına yerleşme konusunda bir hayli mahir olan ve yüksek bir sesle de ülkücüyüm diyebilenlerin yoğunlaştığı bir dönemde MHP’nin talebi ile bu tasfiyenin gerçekleşmiş olabileceğini tahmin ediyoruz. Sn. Türkeş’in özel hayatına ilişkin basına yansıyan bilgiler de işin tuzu biberi olmuştur.
İkinci olarak Sn. Süleyman Soylu’yu ele alacak olursak; yaşadığımız olağanüstü 15 Temmuz hain darbe girişimiyle birlikte artık Türkiye yeni bir sürece doğru eviriliyor. Bu dönemde Ak Partinin omurgasını oluşturan kitleden; dindarlardan daha çok “ulusalcı tayfa”nın ön plana çıktığı herkesin malumu. Bu nedenle de Soylu’nun, “Alçak FETÖ!” diye bağırdığı sürece önü açık. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Soylu makamında sembolik bir isim olarak yer alıyor. Günümüzde Perinçek ve Ağar gibi şahsiyetlerin ağırlığı göz önüne alınırsa mesele daha iyi anlaşılır. Sn. Soylu İçişleri Bakanlığını yönetirken “talimatları kimden alıyor?” sorusunun cevabı bu dönemin şifresidir. Yapılanlara bakmak yeterlidir kanaatimizce. Ancak bütün bunlara rağmen Soylu’nun işi henüz bitmedi, son kullanma tarihi dolmadı. Bir süre daha, -tasfiyeler tamamlanıncaya kadar- görevde kalır gibi görünüyor.
Gelelim Sn. Numan Kurtulmuş’a; Sn. Kurtulmuş da büyük umutlarla Saadet Partisi’nden Has Parti’ye oradan da Ak Parti’ye geçti. Başbakan Yardımcısı olması, sevenleri ve kendisinden “medet umanlar” nezdinde büyük beklentilere yol açmıştı.
Hükümet sözcüsü de olmasıyla kısa sürede yükselecek, ilk fırsatta Davutoğlu’nun yerine geçecek diye umuluyordu. Olmadı.
“Binali” (Yıldırım) seçilince bu defa “in Ali” denecek diye umutsuz hayaller sürdü, ama yine olmadı.
Kabinedeki en düşük profilli bakanlığa getirilen Numan Kurtulmuş için bizce bu sürpriz olmadı. Ya Orman Bakanı olacaktı ki -orada işini iyi yapan- Veysel Eroğlu vardı. Bundan başka “”kapıya en yakın yer” olarak Kültür Bakanlığı verildi. O kapıdan kimlerin uğurlandığını da hatırlamıştır herkes. Esasen Ordu milletvekili olduğu gün bunun işareti verilmişti de anlamak istememişti veya anlamamazlıktan geldi.
Bundan sonraki süreçte kabinede yer bulması da zor görünüyor. Saadetle başlayan, Has Partiyle devam eden, Ak Partiyle son bulacak gibi görünen çalkantılı siyasi hayatı başka bir limana demir atmak üzere. Akademik hayat siyasete göre güvenli liman. Kitaplarla baş başa bir hayat sanırım ona daha çok huzur verebilir. Anılarını/çalışmalarını merakla bekliyoruz.
***
Plan kurucu üst akıl “ne şiş yansın ne kebap” diyerek Has Parti kökenli başka isimleri kabineye taşıdı. Has Partili diğer isimler, Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve -ekleme Has Partili- Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba oldu.
Has Partide Numan Bey’den sonra göze çarpan isim olarak Ahmet Demircan’ın bakanlığa getirilmesi en yalın ifadeyle “Siz uzaklaşmayın, Numan beyi harcasak da hepinizi kökten dışlamıyoruz” mesajını vermektedir.
AB’nin ülkemize karşı yürüttüğü gibi “ne içeri ne dışarı”, “ne git ne kal”, “umut içerisinde beklemeye devam et” politikasının bir benzerinin Has Parti’ye karşı uygulandığını görüyoruz.
Sn. Abdulhamit Gül’ün birkaç yıl öncesine kadar yürüttüğü Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkan Yardımcılığı, kısa süreli Has Parti Ankara İl Başkanlığı, sonrasında Ak Parti milletvekilliği, Genel Sekreterlik ve Bakanlığa gelmesi umarız (!) şahsi birikiminden ziyade, işlerin “özel kalem - sekretarya” tarafından yürütülmesi talebinden kaynaklanmıyordur.
Gül’ün bakanlığa gelmesini, geçmişine ve aile çevresine baktığımızda “insaflı bir şahsiyet” olarak adalet talepleri açısından olumlu bir gelişme olur temennisindeyiz.
Kendisine yukarıdan gönderilen talimatları kayıtsız şartsız yerine getirip aynen uyguladığı sürece bu makamda kalacaktır. “Adalet” “hak” “hukuk” dediği an onun da işi bitecektir. İnşallah vicdanla cüzdan ikilemi yaşamaz. Adalette “Kuzu”ların sessizliğini aramayız inşallah.
***
Kabineye diğer yeni iki bakan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak Jülide Sarıeroğlu ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak Ahmet Eşref Fakıbaba’nın getirilmesi “omurga ve ilke” açısından önemli.
Atanmaları Ak Parti’ye kayıtsız şartsız bağlılığın ön şart olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Zat-ı şahaneleri (!) partilerine kafa tutmuş olmaları ile ünlü.
Çiçeği burnunda Çalışma Bakanı, yeni gün yüzüne çıkan çok kısa bir süre öncesine kadar attığı iddia edilen twitlerle bir anda ilgi odağı oldu.
Demek ki bu “bakanları oluşturan el” 2-3 yıl öncesini hesap etmiyor. Hafıza kaybından ziyade, ciddi istihbarat zaafı yaşandığı, amiyane tabirle keleğe gelindiği anlaşılıyor.
Anlaşılan istihbarat sıfır. Her konuda olduğu gibi!
Diğer yandan partisinin aday göstermediği taze Tarım Bakanı’nın, “dolambaçlı” Şanlıurfa Belediye Başkanı Adaylığı ve Sn. Cumhurbaşkanıyla yaşadığı ceket polemiği hafızalarda tazeliğini koruyor.
Demek ki kocaman bir parti de olsan, bükemediğin eli öpeceksin.
***
Bu kabinenin bir özelliği de yarıya yakınının bürokrasiden gelen isimlerden oluşmasıdır.
Geçmişte bir şekilde “talimat” almış, almaya alışmış şahısların öne çıktığı bir dönemdeyiz.
Kabinenin hiçbir şekilde yeni bir beklenti, program ve hedefinin olmadığı açık. İsmi kamuoyunda “FETÖ” denen adamlarla anılan kişilerin hesaplarının dürülme beklentisi de boşa çıktı.
Refahın izleri biraz daha silindi ve GÖMLEK İYİDEN İYİYE ÇIKARTILMIŞ oldu. Gelin görün ki kamuoyunda adı FETÖ’cüye çıkan isimler yerinde durdu. Anlaşılan hükümet şu süreçte taşları yerinden oynatarak başına yeni bir bela almak istemiyor.
Şu anda Bakanlar Kurulu Üyesi olduğu halde gelecek dönem milletvekilli olamayacağı anlaşılan isimler var. Köklü tasfiyeler listelere bırakılmış. Kadroda kimsenin yeri sağlam değil.