Ne derse desin insan, nasıl savunursa savunsun yiten, kaybolup giden bir şeyler var bizlerde..
Görmemezlikten geldiğimiz, kuytu köşelere sakladığımız, görmekten ve kabul etmekten korktuğumuz, yastığa başımız koyduğumuzda başbaşa kaldığımız ve kendimiz ile olan mücadeleye başladığımız o şey en içten olan, hepimizde en baştan beri var olan bizi, insanlığımızı besleyen vicdanımız…
Peki ya ne oldu vicdanımıza, hangi rafa kaldırdık da bu kadar vurdum duymaz olduk.. Bizleri bu hale hangi olgular, yaşanmışlıklar getirdi.. Kimilerinin dediği gibi çağın etkisiyle mi oldu yahut göre göre mi bu kadar vicdanlarımıza sağır olduk. Bencillerimiz büyüğü boylarımızı aştı peki neden?
Sokakta mendil satan bir çocuk gördüğümüzde ne ara onun hayatını sorgular olduk. Güven duygumuzu kaybettik ya da kaybet istedik. Suistimal edile edile bu hallere geldik görmez olduk çoğu zaman gözümün önündekini, çoğu zaman aynadakini göremez olduk. Her gün bambaşka şeyler yaşayıp, duyup hayretler içinde kalıyoruz fakat hızlı zamana yenik düşüp her şeyi de geride bırakmayı başarıyoruz. Yeni zamanlar, yeni nesiller bizlere çok başka şeyler öğretiyor öyle ya her saniyemiz öğrenmekle geçiyor, bilmediklerimizin varlığından habersiz olarak..
Bu kadar ley öğrenip bu kadar şey bilmezken hayat yeni şeyler önümüze sunarken bizler vicdanımızı rafa kaldırdık. Akşamları uyurken rahat uyur, kendi kaygılarımızla boğuşur olduk. Zamanı suçlarız hepimiz, hayatı… Bizim bu hale gelmek istediğimiz aklımıza gelmez de suçlayacak bir şeyler buluruz elbette fakat yeri gelir vicdan üzerine dem vurur, ahkam keseriz çokta kolay yaparız bunu. Eleştirir, eleştirirken de karşısında durmaktan geri durmadığımız aynalardan vazgeçeriz o anlarda.
Gördüklerimizden, duyduklarımızdan ziyade, hayattan ziyade bizler böyle olmayı istedik bu kadar kaygı ile boğuşurken yardım isteyen insana güvenmekten şüphe duyar olduk. Arada vicdanlarımız yokladı ya doğru söylüyorsa diye fakat o sesi de hemen susturduk, biliyoruz dedik. Bilmediklerimiz arasında ilk defa karlımıza çıkan insanın hayatını bilir olduk.
Öyle ya vicdanın sesini susturmaktansa çok geçmeden bir an kulak vermek gerekir aslında, susmayı öğrendiğinde bir daha uyanmayacak olabilir.
Belki de güvenmeyi seçenler, vicdanın sesini hala duyanlar kurtaracaktır dünyayı, hani herkes dünyayı değiştirecek bir iyilik bekliyor ya belki de beklemek yerine harekete geçmeliyiz. Şüphe duymadan önce “Ben” dediğimiz olgudan kurtulmalıyız.
Korkmaktan vazgeçmek belki de o beklenen, dünyayı kurtaracak olan iyiliğin başıdır…
Görmemezlikten geldiğimiz, kuytu köşelere sakladığımız, görmekten ve kabul etmekten korktuğumuz, yastığa başımız koyduğumuzda başbaşa kaldığımız ve kendimiz ile olan mücadeleye başladığımız o şey en içten olan, hepimizde en baştan beri var olan bizi, insanlığımızı besleyen vicdanımız…
Peki ya ne oldu vicdanımıza, hangi rafa kaldırdık da bu kadar vurdum duymaz olduk.. Bizleri bu hale hangi olgular, yaşanmışlıklar getirdi.. Kimilerinin dediği gibi çağın etkisiyle mi oldu yahut göre göre mi bu kadar vicdanlarımıza sağır olduk. Bencillerimiz büyüğü boylarımızı aştı peki neden?
Sokakta mendil satan bir çocuk gördüğümüzde ne ara onun hayatını sorgular olduk. Güven duygumuzu kaybettik ya da kaybet istedik. Suistimal edile edile bu hallere geldik görmez olduk çoğu zaman gözümün önündekini, çoğu zaman aynadakini göremez olduk. Her gün bambaşka şeyler yaşayıp, duyup hayretler içinde kalıyoruz fakat hızlı zamana yenik düşüp her şeyi de geride bırakmayı başarıyoruz. Yeni zamanlar, yeni nesiller bizlere çok başka şeyler öğretiyor öyle ya her saniyemiz öğrenmekle geçiyor, bilmediklerimizin varlığından habersiz olarak..
Bu kadar ley öğrenip bu kadar şey bilmezken hayat yeni şeyler önümüze sunarken bizler vicdanımızı rafa kaldırdık. Akşamları uyurken rahat uyur, kendi kaygılarımızla boğuşur olduk. Zamanı suçlarız hepimiz, hayatı… Bizim bu hale gelmek istediğimiz aklımıza gelmez de suçlayacak bir şeyler buluruz elbette fakat yeri gelir vicdan üzerine dem vurur, ahkam keseriz çokta kolay yaparız bunu. Eleştirir, eleştirirken de karşısında durmaktan geri durmadığımız aynalardan vazgeçeriz o anlarda.
Gördüklerimizden, duyduklarımızdan ziyade, hayattan ziyade bizler böyle olmayı istedik bu kadar kaygı ile boğuşurken yardım isteyen insana güvenmekten şüphe duyar olduk. Arada vicdanlarımız yokladı ya doğru söylüyorsa diye fakat o sesi de hemen susturduk, biliyoruz dedik. Bilmediklerimiz arasında ilk defa karlımıza çıkan insanın hayatını bilir olduk.
Öyle ya vicdanın sesini susturmaktansa çok geçmeden bir an kulak vermek gerekir aslında, susmayı öğrendiğinde bir daha uyanmayacak olabilir.
Belki de güvenmeyi seçenler, vicdanın sesini hala duyanlar kurtaracaktır dünyayı, hani herkes dünyayı değiştirecek bir iyilik bekliyor ya belki de beklemek yerine harekete geçmeliyiz. Şüphe duymadan önce “Ben” dediğimiz olgudan kurtulmalıyız.
Korkmaktan vazgeçmek belki de o beklenen, dünyayı kurtaracak olan iyiliğin başıdır…