Sosyal medya ise kişilerin kendilerinde olmayanı denedikleri bir sosyal benlik laboratuvarına benziyor. Araştırmalara göre kişiler sosyal ortamlarda kendilerini yetersiz gördükleri alanları internet ortamında iletişimi kolaylaştıran özelliklerden faydalanarak telafi etmeyi amaçlıyorlar. Yani, farklı psikolojik ve sosyal özelliklere sahip bireylerin sosyal medya kullanım amaçları kendilerinde olmayanı telafi etmek olabiliyor. Örneğin daha içedönük, sosyal beceri açısından kendini yeterli görmeyen, kaygı yaşayan utangaç bireyler, internet üzerinden daha rahat iletişim kurabildiği ve bu kaygıları daha az yaşadığı için bu durumu sanal ortamda telafi etmeye çalışırken dışadönük ve kendini göstermekten hoşlanan kişiler için ise sanal ortamlar, bu ihtiyaçlarını abartılı bir şekilde karşılayabilecekleri bir ortam işlevi görüyor. Peki, bu durumda internet sosyal eksikliklerimizi giderdiğimiz bir ortam görevi mi görüyor? Bu konuda çalışan araştırmacılara göre internetten sosyal tatmin açısından en çok fayda sağlayan kişiler, hali hazırda geniş bir sosyal çevreye ve iyi sosyal becerilere sahip kişiler. Bir başka deyişle internet, var olan farklılıkları azaltan bir sosyal eşitleme ortamı oluşturmaktan çok, hâlihazırda var olan kaynakları kullanmak için bize farklı bir ortam sunuyor. Bunun yanı sıra, sosyal kaygı yaşayan bireylerin internet üzerinden kurdukları iletişimde daha rahat olabildiğini gösteren birçok araştırma da mevcut. Yani, bu kişiler zayıf gördükleri yönlerini kısa dönemli de olsa sosyal medyada telafi edebiliyorlar ve internet üzerinden kurdukları iletişimlerle sosyal olarak kısa dönemli bir tatmin yaşayabiliyorlar. Bunun uzun dönem faydaları ve orada kazanılan beceri veya artan özerklik hissinin yüz yüze iletişime taşınma olasılığı ise araştırmacılar tarafından ilgi görmeye devam ediyor.
İnternet ve sosyal medya üzerinden yapılan kişisel paylaşımlara dair olumsuz tutumlar da mevcut. Bunlardan en yaygın olarak karşılaşılanı ise gizlilik endişesi. Araştırmalara göre kullanıcıların Facebook üzerinden kendileri hakkında fazla bilgi vermeleri endişeye yol açıyor ve kullanıcılar, kendileri hakkında ne kadar çok bilgi verirlerse gizliliklerinin o kadar ihlal edileceğini düşünüyorlar. Yani sanal ortamda kişisel bilgi paylaşmak gizlilik ihlali açısından rahatsız edici bir durum olarak algılanıyor ancak Facebook üzerinden kişisel bilgi ve fotoğraf paylaşma davranışının oldukça yüksek olduğu da aşikâr. “Gizlilik paradoksu” olarak adlandırılan bu durum araştırmacılar tarafından şu şekilde açıklanıyor: Kullanıcı fotoğrafı paylaşırken görebileceği potansiyel zararı ve kazanacağı yararı düşünüp tartıyor ve sonunda ona göre davranıyor. Bu da demek oluyor ki gizlilik konusundaki endişeler giderilmese de bir fotoğraf paylaşımından elde edilebilecek sosyal ve psikolojik fayda, algılanan risk durumu ile karşılaştırıldığında daha ağır basıyor.
Sonuç olarak internet ve sosyal medya kullanımının sosyal yaşantımız üzerinde birçok olumlu ve olumsuz etkisi mevcut. Ancak bu alandaki araştırmalar, internet ve sosyal medya kavramlarının sosyal iletişime etkisini tartışırken, interneti kendimizden bağımsız bir kavram olarak ele almanın çok da gerçekçi bir yaklaşım olmadığına işaret ediyor. Bu durumu “Medya kullanımı bizim hangi ihtiyaçlarımızı, ne ölçüde doyuruyor?” veya “Bir medya aracını kullanırken ne amaçlıyoruz?” soruları ile değerlendirmek ve internet kullanımının sosyal etkileşime etkisinin kullanan kişiye bağlı olarak biçimleneceğini fark etmek, bu etkileşimi anlamak açısından önemli rol oynuyor.
İnternet ve sosyal medya üzerinden yapılan kişisel paylaşımlara dair olumsuz tutumlar da mevcut. Bunlardan en yaygın olarak karşılaşılanı ise gizlilik endişesi. Araştırmalara göre kullanıcıların Facebook üzerinden kendileri hakkında fazla bilgi vermeleri endişeye yol açıyor ve kullanıcılar, kendileri hakkında ne kadar çok bilgi verirlerse gizliliklerinin o kadar ihlal edileceğini düşünüyorlar. Yani sanal ortamda kişisel bilgi paylaşmak gizlilik ihlali açısından rahatsız edici bir durum olarak algılanıyor ancak Facebook üzerinden kişisel bilgi ve fotoğraf paylaşma davranışının oldukça yüksek olduğu da aşikâr. “Gizlilik paradoksu” olarak adlandırılan bu durum araştırmacılar tarafından şu şekilde açıklanıyor: Kullanıcı fotoğrafı paylaşırken görebileceği potansiyel zararı ve kazanacağı yararı düşünüp tartıyor ve sonunda ona göre davranıyor. Bu da demek oluyor ki gizlilik konusundaki endişeler giderilmese de bir fotoğraf paylaşımından elde edilebilecek sosyal ve psikolojik fayda, algılanan risk durumu ile karşılaştırıldığında daha ağır basıyor.
Sonuç olarak internet ve sosyal medya kullanımının sosyal yaşantımız üzerinde birçok olumlu ve olumsuz etkisi mevcut. Ancak bu alandaki araştırmalar, internet ve sosyal medya kavramlarının sosyal iletişime etkisini tartışırken, interneti kendimizden bağımsız bir kavram olarak ele almanın çok da gerçekçi bir yaklaşım olmadığına işaret ediyor. Bu durumu “Medya kullanımı bizim hangi ihtiyaçlarımızı, ne ölçüde doyuruyor?” veya “Bir medya aracını kullanırken ne amaçlıyoruz?” soruları ile değerlendirmek ve internet kullanımının sosyal etkileşime etkisinin kullanan kişiye bağlı olarak biçimleneceğini fark etmek, bu etkileşimi anlamak açısından önemli rol oynuyor.