Geçtiğimiz hafta bu köşedeki yazımızda, Halep'in düşüş nedenlerini sıraladık. Bazı dostlar ve dost görünümlüler –gerçeklere- tahammül edemedi.
Pazar sabah Almanya'nın Bremen şehrinde gurbetçi kardeşlerimizle toplantıda idik ki iletişim bombardımanına tutuldum. Sanal alemde yapılan yorumları (!) editör arkadaşların iletmesiyle bilgi sahibi oldum.
Kem söz sahibine aittir. Yazılanların hepsi ancak yazanın karakterini ortaya koyar.
İnsaf ve izan sahibi olmayan zihinler, kayıtsız şartsız kiraya verildiğinden; hak söylense bile zihinler kiraya verildiğinden kabullenilemiyor, karşı saldırıya geçiliyor.
Hele bir de ahlak yoksunluğu var ki! Sizinle birebir konuştuğunda, haklı olduğunuzu, söyleyip iş “kamuya açık alan”a yayılınca yüz seksen derece dönüş yapılıyor.
***
İçinde bulunduğumuz süreçte maalesef ülkemizin karıştığı pek çok hata oldu. Ama en büyük hata neydi diye sorulacak olursa; şüphesiz en büyük hata “Suriye Politikaları”nda yaşandı.
En büyük hata sonu düşünülmeden girişilen anlamsız, fevri, hamasi, politikalarla Suriye'yi bataklığa çevirmekti.
Keşke ülkemiz Suriye ile ilişkilerini geliştirmese, sınırları açmasa, vizeyi kaldırmasa, iyi ilişkiler içerisinde olmasaydı, hiç tanışmasaydı çok daha iyiydi.
Bugün geldiğimiz noktada yaşadığımız hadise ortada. Suriye'yi tam bir bataklık haline getirdik. 5 yıl gibi bir sürede koca bir milletin nasıl yok olduğunu hep birlikte gördük.
Son yıllarda sürdürülen strateji ile tamamen İsrail'in emellerine hizmet edildi. İsrail, topraklar kendisine yetmediği için duvarı patlatıp Şam'a genişlemek istiyordu, bunun önü açıldı.
Nasıl mı? Suriye'nin boşaltılması, Şam’ın, Halep'in tahliye edilmesi gerekiyordu. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bu tahliye operasyonu gerçekleştirildi. Milyonlarca insan Suriye'yi boşalttı.
***
Bu konuda şu izahatı vermemiz meseleyi daha iyi açıklayacaktır:
Suriye'de 2011 yılında ilk olaylar başladığı zaman, Suriye rejimi (Beşşar Esad) OHAL (Olağanüstü hal) yasası çıkardı ve seferberlik ilan etti. “Yasaya göre yaşı 19 ile 43 arası, eli silah tutan her erkek zorunlu asker” oldu.
Bu karardan sonra ülke çapındaki herkes silah altına alınmaya başladı. Rejimin kolluk kuvvetleri, 40 yaşındaki bir aile reisine gelip “OHAL yasası ile askersiniz. 48 saat içerisinde falan birliği teslim olacaksınız. Ama istemiyorsanız ülkeyi terk edebilirsiniz” dedi.
Suriye devleti için en iyi düşman “ölü düşman”, ikincisi de “ülkeyi terk eden düşman” idi. Çünkü o yaşta askere aldığı bir adamın eline silahı verse, namluyu kime doğrultacak bilmiyordu. İkincisi askeri beslemek / barındırmak zorunda idi.
Zaten seferberlik emriyle askere çağrılan, iş güç sahibi, evli barklı bir adam da asker olmak istemiyordu. O yaşta tekrar askerliğe gözü kesmiyordu. Savaşa gitmek başlı başına bir zorluktu. Hele de halkına karşı savaşacak olmak. İşte bu nedenle ülkeyi terk etmek en kolay yoldu.
Ülkeyi terk edenler eline en fazla bir valiz alabildi. Evi, dükkanı, bağı bahçesi neyi varsa bırakıp kaçtı. Devlet de bunlara el koydu.
Ülkemizde kimsesizlere sahip çıkmak gibi lanse edilse de bu durum Suriye rejiminin en çok hoşuna giden çözümdü. Ülke kendilerine kalmıştı.
Bu süreçte Suriye'nin tehcir politikasına yaptığı anlamsız hizmet, yaşanan süreçte ülkemizin yaptığı büyük hatalardan biri oldu.
Zaten beklenenden fazla insan geldiği için, 2015 başında mülteci kabulü durdurularak sınır kapıları kapatıldı. Şimdi de sınır boyu boydan boya, iki metre yüksekliğinde perde beton duvar örüldü / örülmeye devam ediyor.
***
Eskiden “sınırı açtık” diye propaganda yapıyorduk. Şimdi “duvarla kapattık” diye propaganda yapıyoruz.
Eskiden “savaşçıları destekliyoruz” diye propaganda yapıyorduk. Şimdi “Rusya’yla savaşı durduruyoruz” diye propaganda yapıyoruz.
Barış için şimdi verilen mücadele keşke beş yıl önce verilebilseydi.
Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi Halep'in tahliyesini büyük bir başarı gibi göstermek de bu yanlışların örtbas edilmesinden ibarettir.
Son olarak belirtelim ki, hafta içi Moskova’da üçlü (Rusya, İran, Türkiye) Dışişleri Bakanlarının ortak toplantısında alınan kararla “Üç ülke de bağımsız, çağdaş, laik Şam yönetiminin egemenlik hakkı tanıdığını” ilk maddede deklare etti. Böylece muhalifler bir kez en hafif ifadeyle ofsayta düşürüldü. Zaten Rus bakan, “Halep her üç ülkenin işbirliğiyle terör örgütlerinden temizlendi” diye söylemişti. Hakkı söyleyene sataşanlar bu lafları yuttu, görmezden geldi. Yüreği yeten bize değil; abilerine itiraz eder ama nerde!
Cevabı aranması gereken soru, meşhur fıkradaki gibi “Ağam bu traktör giderken de senindi dönerken de. Peki biz () bunu niye yedik?
Pazar sabah Almanya'nın Bremen şehrinde gurbetçi kardeşlerimizle toplantıda idik ki iletişim bombardımanına tutuldum. Sanal alemde yapılan yorumları (!) editör arkadaşların iletmesiyle bilgi sahibi oldum.
Kem söz sahibine aittir. Yazılanların hepsi ancak yazanın karakterini ortaya koyar.
İnsaf ve izan sahibi olmayan zihinler, kayıtsız şartsız kiraya verildiğinden; hak söylense bile zihinler kiraya verildiğinden kabullenilemiyor, karşı saldırıya geçiliyor.
Hele bir de ahlak yoksunluğu var ki! Sizinle birebir konuştuğunda, haklı olduğunuzu, söyleyip iş “kamuya açık alan”a yayılınca yüz seksen derece dönüş yapılıyor.
***
İçinde bulunduğumuz süreçte maalesef ülkemizin karıştığı pek çok hata oldu. Ama en büyük hata neydi diye sorulacak olursa; şüphesiz en büyük hata “Suriye Politikaları”nda yaşandı.
En büyük hata sonu düşünülmeden girişilen anlamsız, fevri, hamasi, politikalarla Suriye'yi bataklığa çevirmekti.
Keşke ülkemiz Suriye ile ilişkilerini geliştirmese, sınırları açmasa, vizeyi kaldırmasa, iyi ilişkiler içerisinde olmasaydı, hiç tanışmasaydı çok daha iyiydi.
Bugün geldiğimiz noktada yaşadığımız hadise ortada. Suriye'yi tam bir bataklık haline getirdik. 5 yıl gibi bir sürede koca bir milletin nasıl yok olduğunu hep birlikte gördük.
Son yıllarda sürdürülen strateji ile tamamen İsrail'in emellerine hizmet edildi. İsrail, topraklar kendisine yetmediği için duvarı patlatıp Şam'a genişlemek istiyordu, bunun önü açıldı.
Nasıl mı? Suriye'nin boşaltılması, Şam’ın, Halep'in tahliye edilmesi gerekiyordu. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bu tahliye operasyonu gerçekleştirildi. Milyonlarca insan Suriye'yi boşalttı.
***
Bu konuda şu izahatı vermemiz meseleyi daha iyi açıklayacaktır:
Suriye'de 2011 yılında ilk olaylar başladığı zaman, Suriye rejimi (Beşşar Esad) OHAL (Olağanüstü hal) yasası çıkardı ve seferberlik ilan etti. “Yasaya göre yaşı 19 ile 43 arası, eli silah tutan her erkek zorunlu asker” oldu.
Bu karardan sonra ülke çapındaki herkes silah altına alınmaya başladı. Rejimin kolluk kuvvetleri, 40 yaşındaki bir aile reisine gelip “OHAL yasası ile askersiniz. 48 saat içerisinde falan birliği teslim olacaksınız. Ama istemiyorsanız ülkeyi terk edebilirsiniz” dedi.
Suriye devleti için en iyi düşman “ölü düşman”, ikincisi de “ülkeyi terk eden düşman” idi. Çünkü o yaşta askere aldığı bir adamın eline silahı verse, namluyu kime doğrultacak bilmiyordu. İkincisi askeri beslemek / barındırmak zorunda idi.
Zaten seferberlik emriyle askere çağrılan, iş güç sahibi, evli barklı bir adam da asker olmak istemiyordu. O yaşta tekrar askerliğe gözü kesmiyordu. Savaşa gitmek başlı başına bir zorluktu. Hele de halkına karşı savaşacak olmak. İşte bu nedenle ülkeyi terk etmek en kolay yoldu.
Ülkeyi terk edenler eline en fazla bir valiz alabildi. Evi, dükkanı, bağı bahçesi neyi varsa bırakıp kaçtı. Devlet de bunlara el koydu.
Ülkemizde kimsesizlere sahip çıkmak gibi lanse edilse de bu durum Suriye rejiminin en çok hoşuna giden çözümdü. Ülke kendilerine kalmıştı.
Bu süreçte Suriye'nin tehcir politikasına yaptığı anlamsız hizmet, yaşanan süreçte ülkemizin yaptığı büyük hatalardan biri oldu.
Zaten beklenenden fazla insan geldiği için, 2015 başında mülteci kabulü durdurularak sınır kapıları kapatıldı. Şimdi de sınır boyu boydan boya, iki metre yüksekliğinde perde beton duvar örüldü / örülmeye devam ediyor.
***
Eskiden “sınırı açtık” diye propaganda yapıyorduk. Şimdi “duvarla kapattık” diye propaganda yapıyoruz.
Eskiden “savaşçıları destekliyoruz” diye propaganda yapıyorduk. Şimdi “Rusya’yla savaşı durduruyoruz” diye propaganda yapıyoruz.
Barış için şimdi verilen mücadele keşke beş yıl önce verilebilseydi.
Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi Halep'in tahliyesini büyük bir başarı gibi göstermek de bu yanlışların örtbas edilmesinden ibarettir.
Son olarak belirtelim ki, hafta içi Moskova’da üçlü (Rusya, İran, Türkiye) Dışişleri Bakanlarının ortak toplantısında alınan kararla “Üç ülke de bağımsız, çağdaş, laik Şam yönetiminin egemenlik hakkı tanıdığını” ilk maddede deklare etti. Böylece muhalifler bir kez en hafif ifadeyle ofsayta düşürüldü. Zaten Rus bakan, “Halep her üç ülkenin işbirliğiyle terör örgütlerinden temizlendi” diye söylemişti. Hakkı söyleyene sataşanlar bu lafları yuttu, görmezden geldi. Yüreği yeten bize değil; abilerine itiraz eder ama nerde!
Cevabı aranması gereken soru, meşhur fıkradaki gibi “Ağam bu traktör giderken de senindi dönerken de. Peki biz () bunu niye yedik?