Tarihin bütün dönemlerinde her bölgenin İslam’a ve Müslümanlara öncülük etmiş duayen şahsiyetleri vardır.
Bunlardan pek çoğunun değeri öldükten sonra anlaşılmıştır. Bulundukları çağın her alanında tebarüz etmiş; fikir dünyasında teorisyen, savaşta büyük komutan, akademya’da ilim adamı, siyasette lider olarak, hayatları boyunca denge unsuru olmuşlar ve zamanlarında insanlığa yön vermişlerdir. Tıpkı Cezayir’de Mahfuz Nahnah, Bosna’da Aliya İzzetbegoviç, Filistin’de Şeyh Ahmet Yasin ve Türkiye’de Necmettin Erbakan gibi.
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Dr. Hasan Turabi temel dini bilgilerini babası Şeyh Abdullah’tan alarak Kur’an’ı hıfz etmiş, hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra Fransa’da doktora yapmış, örneğine az rastlanan din, siyaset ve çağdaş bilimleri bünyesinde mezceden entelektüel ve tasavvuf ehli bir kişilikti.
İslam dünyasında batıyı en iyi bilen isimlerden birisi olarak Arapçanın yanı sıra, Fransızca, İngilizce ve Almancayı konferans verecek kadar iyi bilmekteydi.
İslamî hareketlerde aktif rol almaya başladığı ilk yıllarda, Sudan Müslüman Kardeşler Cemaati üyesi idi. Daha sonra liderliğini yaptığı İslamî Milli Cepheyi kurdu.
1960’lı yıllardan, vefatına kadar ülkesinin her döneminde en etkin şahsiyetlerinden birisi olarak ağırlığını korudu. Hemen her devrimin bir şekilde içinde bulundu. Kontrolün elinden kaçtığını anladığı zamanlarda ise idareyle arasına mesafe koydu. Merkezi idarenin hem arkasında olacak kadar yakın, hem de direkt sorumluluk almayacak kadar uzaktı.
Sudan’ı yönetenlerin asla göz ardı edemeyecekleri bir şahsiyet olarak bilindi. Kısmen özgürlükçü düşüncelerinin etkisiyle ve İslam dünyasında tepki çeken bazı fetvaları nedeniyle kendisine liberal İslam âlimi de denmekteydi.
Ülkesinin yaşadığı çalkantılı süreçte, hükümetin her hatalı davranışında fatura O’na kesildi. Öyle ki ülkenin ünlü bir yazarı “Turabî’nin 50 Yıllık Hataları (1964-2014)” isimli makalesinde Güney Sudan’da iç savaşta ölenlerin, uluslararası aranan Raşit Gannuşi, Usame bin Ladin ve Çakal Carlos gibi şahısların ülkede barındırılması gibi konularda baş suçlu olarak zikretmiş. Gerekçe ise etki gücü olduğu halde sessiz kalması, açık/gizli destek vermesi ve ülkenin başını belaya sokması!
1970’li yıllardan itibaren dünyadaki bütün İslami cemaat/akımları etkileyen bir fikir adamı idi. Bir hukukçu olarak birçok Arap ülkesinin anayasa çalışmalarında aktif yer aldı.
1989 yılında gerçekleştirilen Milli Selamet Devriminin mimarı ve fikir babası olarak bilindi. Devrimden sonra Sudan Milli Meclisi Başkanlığı yapmakta iken Devlet Başkanı Ömer el-Beşir yönetimiyle yollarını ayırarak Sudan Halk Kongresi Partisini kurdu. O, ülkedeki mevcut durumu askeri vesayet olarak algılıyordu. Esasen muhalefetinin mihenk noktası da buydu.
Muhalefetine tipik bir örnek olarak idare, ülkenin kanayan yarası Darfur sorununu güç kullanarak bastırmaktan yana iken O, barışçıl çözümü savundu.
Fikri anlamda her ikisi de İslamcı kökene sahip olmasına rağmen değişik alanlara yansıması olan bu farklı bakış açıları yüzünden, desteklediği devrimden önce de sonra da defalarca tutuklanarak, hayatının çok önemli bölümünü siyasi yasaklı, zorunlu ikamet ve hapishanelerde geçirdi. Bu süreç bazen yönetimin sağlık problemlerini göz ardı ederek tedavisine izin vermeyeceği kadar zorlu, bazen de fikirlerinden yararlanacak kadar verimli geçti. Ama O hiçbir zaman ülkesine küsmedi ve elini taşın altına koymaya devam etti.
Ömrünün son döneminde siyasi rakibi el-Beşir’e intikam duygusu beslemeyerek geçmişe sünger çekmiş ve ülkenin yeniden yapılandırılması anlamına gelen anayasayı yazan tüm görüşlerin temsil edildiği Milli Mutabakat Komisyonu Başkanlığı görevini üstlenmişti.
Hayatı boyunca devrimci yanı kadar uzlaşmacı yönüyle bilinen, halkının gönlünde efsane lider olarak taht kuran Turabi, vefatına kadar aktif siyasetin içindeydi. Kendisine çevresi tarafından yapılan siyasetten elini çekip ilim ve fikir insanı olarak hizmet etmesi teklifini bütün ısrarlara rağmen reddetti.
Genel olarak hayatının bütününe baktığımızda eylem adamlığından çok, fikir insanı yönünün daha yararlı olduğu kanaatindeyiz. Beşer olarak bazı hatalı düşünce ve davranışları olsa da İslam’a hizmet etmiş büyük bir liderdi.
Milli Meclis Başkanı, Parti Lideri, Devrim Konsey Üyesi, Hükümet Kurucusu, Adalet Bakanı, Hukuk Fakültesi Dekanı, Akademisyen vb. pek çok sıfatla ülkesine hizmet eden Turabî bu aktif hayatın içinde, ilmi çalışmalara da ağırlık vermiş ve Tefsîru’t-Tevhîdî adında bir tefsir telif etmiştir.
İslam dünyasında ve Batıda büyük ilgi gören çeşitli alanlardaki eserlerinin yanı sıra Müslümanların temel meselelerini ele aldığı, İslâmî Düşüncenin İhyası, Özeleştiri ve Yenilenme Sorumluluğu, Dinî Şiarlar ve Namaz, Sudan İslami Hareketi ve Sudan İslam Projesi adlı eserleri Türkçeye tercüme edilmiştir.
Bunlardan pek çoğunun değeri öldükten sonra anlaşılmıştır. Bulundukları çağın her alanında tebarüz etmiş; fikir dünyasında teorisyen, savaşta büyük komutan, akademya’da ilim adamı, siyasette lider olarak, hayatları boyunca denge unsuru olmuşlar ve zamanlarında insanlığa yön vermişlerdir. Tıpkı Cezayir’de Mahfuz Nahnah, Bosna’da Aliya İzzetbegoviç, Filistin’de Şeyh Ahmet Yasin ve Türkiye’de Necmettin Erbakan gibi.
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Dr. Hasan Turabi temel dini bilgilerini babası Şeyh Abdullah’tan alarak Kur’an’ı hıfz etmiş, hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra Fransa’da doktora yapmış, örneğine az rastlanan din, siyaset ve çağdaş bilimleri bünyesinde mezceden entelektüel ve tasavvuf ehli bir kişilikti.
İslam dünyasında batıyı en iyi bilen isimlerden birisi olarak Arapçanın yanı sıra, Fransızca, İngilizce ve Almancayı konferans verecek kadar iyi bilmekteydi.
İslamî hareketlerde aktif rol almaya başladığı ilk yıllarda, Sudan Müslüman Kardeşler Cemaati üyesi idi. Daha sonra liderliğini yaptığı İslamî Milli Cepheyi kurdu.
1960’lı yıllardan, vefatına kadar ülkesinin her döneminde en etkin şahsiyetlerinden birisi olarak ağırlığını korudu. Hemen her devrimin bir şekilde içinde bulundu. Kontrolün elinden kaçtığını anladığı zamanlarda ise idareyle arasına mesafe koydu. Merkezi idarenin hem arkasında olacak kadar yakın, hem de direkt sorumluluk almayacak kadar uzaktı.
Sudan’ı yönetenlerin asla göz ardı edemeyecekleri bir şahsiyet olarak bilindi. Kısmen özgürlükçü düşüncelerinin etkisiyle ve İslam dünyasında tepki çeken bazı fetvaları nedeniyle kendisine liberal İslam âlimi de denmekteydi.
Ülkesinin yaşadığı çalkantılı süreçte, hükümetin her hatalı davranışında fatura O’na kesildi. Öyle ki ülkenin ünlü bir yazarı “Turabî’nin 50 Yıllık Hataları (1964-2014)” isimli makalesinde Güney Sudan’da iç savaşta ölenlerin, uluslararası aranan Raşit Gannuşi, Usame bin Ladin ve Çakal Carlos gibi şahısların ülkede barındırılması gibi konularda baş suçlu olarak zikretmiş. Gerekçe ise etki gücü olduğu halde sessiz kalması, açık/gizli destek vermesi ve ülkenin başını belaya sokması!
1970’li yıllardan itibaren dünyadaki bütün İslami cemaat/akımları etkileyen bir fikir adamı idi. Bir hukukçu olarak birçok Arap ülkesinin anayasa çalışmalarında aktif yer aldı.
1989 yılında gerçekleştirilen Milli Selamet Devriminin mimarı ve fikir babası olarak bilindi. Devrimden sonra Sudan Milli Meclisi Başkanlığı yapmakta iken Devlet Başkanı Ömer el-Beşir yönetimiyle yollarını ayırarak Sudan Halk Kongresi Partisini kurdu. O, ülkedeki mevcut durumu askeri vesayet olarak algılıyordu. Esasen muhalefetinin mihenk noktası da buydu.
Muhalefetine tipik bir örnek olarak idare, ülkenin kanayan yarası Darfur sorununu güç kullanarak bastırmaktan yana iken O, barışçıl çözümü savundu.
Fikri anlamda her ikisi de İslamcı kökene sahip olmasına rağmen değişik alanlara yansıması olan bu farklı bakış açıları yüzünden, desteklediği devrimden önce de sonra da defalarca tutuklanarak, hayatının çok önemli bölümünü siyasi yasaklı, zorunlu ikamet ve hapishanelerde geçirdi. Bu süreç bazen yönetimin sağlık problemlerini göz ardı ederek tedavisine izin vermeyeceği kadar zorlu, bazen de fikirlerinden yararlanacak kadar verimli geçti. Ama O hiçbir zaman ülkesine küsmedi ve elini taşın altına koymaya devam etti.
Ömrünün son döneminde siyasi rakibi el-Beşir’e intikam duygusu beslemeyerek geçmişe sünger çekmiş ve ülkenin yeniden yapılandırılması anlamına gelen anayasayı yazan tüm görüşlerin temsil edildiği Milli Mutabakat Komisyonu Başkanlığı görevini üstlenmişti.
Hayatı boyunca devrimci yanı kadar uzlaşmacı yönüyle bilinen, halkının gönlünde efsane lider olarak taht kuran Turabi, vefatına kadar aktif siyasetin içindeydi. Kendisine çevresi tarafından yapılan siyasetten elini çekip ilim ve fikir insanı olarak hizmet etmesi teklifini bütün ısrarlara rağmen reddetti.
Genel olarak hayatının bütününe baktığımızda eylem adamlığından çok, fikir insanı yönünün daha yararlı olduğu kanaatindeyiz. Beşer olarak bazı hatalı düşünce ve davranışları olsa da İslam’a hizmet etmiş büyük bir liderdi.
Milli Meclis Başkanı, Parti Lideri, Devrim Konsey Üyesi, Hükümet Kurucusu, Adalet Bakanı, Hukuk Fakültesi Dekanı, Akademisyen vb. pek çok sıfatla ülkesine hizmet eden Turabî bu aktif hayatın içinde, ilmi çalışmalara da ağırlık vermiş ve Tefsîru’t-Tevhîdî adında bir tefsir telif etmiştir.
İslam dünyasında ve Batıda büyük ilgi gören çeşitli alanlardaki eserlerinin yanı sıra Müslümanların temel meselelerini ele aldığı, İslâmî Düşüncenin İhyası, Özeleştiri ve Yenilenme Sorumluluğu, Dinî Şiarlar ve Namaz, Sudan İslami Hareketi ve Sudan İslam Projesi adlı eserleri Türkçeye tercüme edilmiştir.