Sokakta karşılaşınca, birbirlerinin yüzüne bakmayan, bakmaya tenezzül etmeyip yüzünü çeviren, selâmı-sabahı kesen kimselerin sanal platformlarda sabah-öğle-akşam üç öğün selâm vermesi hiç samimi gelmiyor. İçten gelerek duâ etmek başka, dua cümlelerini dostlarla beğeni olsun diye paylaşmak başka… İşimiz, gücümüz görüntü vermek, gürültü çıkarmak olmuşsa, verdiğimiz her selam karşılığında bir “beğen” tıklamasına kilitlenmişsek, bu konuda sayfa arkadaşlarımızla bir yarış halinde çırpınıp duruyorsak, bu davranışlarımızın ne din ile bir ilgisi vardır, ne samimiyetle alakalıdır, ne kendimize ne de karşımızdakine bir faydası vardır. Kabaran egoları söndürmeye de yeterli olmayan ve bu sayede harcanan ömür, bir “ömr-ü heder”dir. Ziyân olmuştur. Yazıktır, günahtır. Alıp verdiğimiz nefes bize ait değil, harcadığımız saniyeler, saatler, günler, aylar ve yıllar birer emânet ve biz bize bırakılan emânetleri acımasızca sömürüyoruz…
Sosyal medyada kimileri genelden, kimileri de özel(!)den, -nasıl özel oluyorsa artık- imkânı sunanların özelin de en özeline vakıf oldukları ancak bize yutturdukları “özelden yazma” yöntemiyle birbirlerine yüzyüze açamadıkları sırlarını, duygu ve düşüncelerini açabiliyor; nefislerini tatmin etme yolunu arıyorlar. Evde eşlerini memnun edemeyenler, internetten eşler ediniyor, aşklar yaşıyor, günah üzerine günah biriktiriyorlar. Ya da evde helâlinden beklediği davranışları helal yoldan bulamayanlar, bu ortamlarda kendini tatmin etme yoluna gidiyor, harâm duygulara dalıyorlar. Böylece aileler yıkılıyor, yuvalar çatırdıyor, boşanmalar, kavgalar, kıyımlar sürüp gidiyor. Evet, akıllıca kullanıldığında hayatımıza birçok kolaylıklar kazandıran teknolojik nimetleri, akılsızca ve nefsin arzuları doğrultusunda kullanınca, sonuna kadar sömürüyor, ellerimizle kendi hazîn âkıbetimizi hazırlıyoruz.
“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur; üstelik O (Allah) birçoğunu da affetmektedir.” (Şûrâ, 42/30)
İşin bir de “paylaşım” boyutu var. Umumiyetle şehvete hitabeden, dedi-kodu içeren, yalan, yakıştırma, iftira, şantaj-montaj gibi usullerle hazırlanan ve pazarlanan paylaşımlar…
Tamamen algıları yönetmeye odaklı, getirisi-götürüsü düşünülmeden, sinelerde biriktirilen kin ve nefreti bu gibi yöntemlerle dışa vurmak isteyen kimseler ve paylaşımları…
Bilgi vermekten ziyâde, kafaları karıştırmak isteyen, mesnedsiz, köksüz, şâibeli, muğlak, kimliği belirsiz… “Bilgilenmek” amacının ötesinde tutarsız bilgilerin servis edildiği denetimsiz ortamlar… Küfürlerin bininin bir para etmediği ve ambalajı açılmamış küfürlerin savrulduğu bir dünya…
Sosyal medya aracılığıyla kurulan arkadaşlıklar yüzünden, sosyal hayatta kurulan aile yuvalarının bozulması, yıkılması, zinaya, şehvete, sapıklığa sürüklenen körpe dimağlar…
İnancımız odur ki şu zamanda, muhatabı ve sorumlusu bulunduğumuz kişi, aile, eş, dost, arkadaş, kurum, köy, kent, kitle… ler arasında yapacağımız gidip-gelmeler, ziyâretler, hatır sormalar, selâmlaşmalar, telefon açarak seslerini duyduğumuz insanların mutluluğu, küçük çaplı hediyeleşmeler belki de yarın için en büyük hayır ve hasenâtı biriktirmemize sebep olacaktır.
Sosyal medyada kimileri genelden, kimileri de özel(!)den, -nasıl özel oluyorsa artık- imkânı sunanların özelin de en özeline vakıf oldukları ancak bize yutturdukları “özelden yazma” yöntemiyle birbirlerine yüzyüze açamadıkları sırlarını, duygu ve düşüncelerini açabiliyor; nefislerini tatmin etme yolunu arıyorlar. Evde eşlerini memnun edemeyenler, internetten eşler ediniyor, aşklar yaşıyor, günah üzerine günah biriktiriyorlar. Ya da evde helâlinden beklediği davranışları helal yoldan bulamayanlar, bu ortamlarda kendini tatmin etme yoluna gidiyor, harâm duygulara dalıyorlar. Böylece aileler yıkılıyor, yuvalar çatırdıyor, boşanmalar, kavgalar, kıyımlar sürüp gidiyor. Evet, akıllıca kullanıldığında hayatımıza birçok kolaylıklar kazandıran teknolojik nimetleri, akılsızca ve nefsin arzuları doğrultusunda kullanınca, sonuna kadar sömürüyor, ellerimizle kendi hazîn âkıbetimizi hazırlıyoruz.
“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur; üstelik O (Allah) birçoğunu da affetmektedir.” (Şûrâ, 42/30)
İşin bir de “paylaşım” boyutu var. Umumiyetle şehvete hitabeden, dedi-kodu içeren, yalan, yakıştırma, iftira, şantaj-montaj gibi usullerle hazırlanan ve pazarlanan paylaşımlar…
Tamamen algıları yönetmeye odaklı, getirisi-götürüsü düşünülmeden, sinelerde biriktirilen kin ve nefreti bu gibi yöntemlerle dışa vurmak isteyen kimseler ve paylaşımları…
Bilgi vermekten ziyâde, kafaları karıştırmak isteyen, mesnedsiz, köksüz, şâibeli, muğlak, kimliği belirsiz… “Bilgilenmek” amacının ötesinde tutarsız bilgilerin servis edildiği denetimsiz ortamlar… Küfürlerin bininin bir para etmediği ve ambalajı açılmamış küfürlerin savrulduğu bir dünya…
Sosyal medya aracılığıyla kurulan arkadaşlıklar yüzünden, sosyal hayatta kurulan aile yuvalarının bozulması, yıkılması, zinaya, şehvete, sapıklığa sürüklenen körpe dimağlar…
İnancımız odur ki şu zamanda, muhatabı ve sorumlusu bulunduğumuz kişi, aile, eş, dost, arkadaş, kurum, köy, kent, kitle… ler arasında yapacağımız gidip-gelmeler, ziyâretler, hatır sormalar, selâmlaşmalar, telefon açarak seslerini duyduğumuz insanların mutluluğu, küçük çaplı hediyeleşmeler belki de yarın için en büyük hayır ve hasenâtı biriktirmemize sebep olacaktır.