Hani Rabbin Âdemoğullarından -onların sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp- kendilerini nefislerine şâhit tutmuş, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da “evet Rabbimizsin, şâhit olduk” demişlerdi. İşte bu şahitlik kıyamet günü “Bizim bütün bunlardan haberimiz yoktu” dememeniz içindi. Veyahut daha evvel ancak atalarımız Allah’a şirk koşmuştu. Biz de onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi o “bâtıl olanı sahiplenenlerin, içimizdeki beyinsizlerin yüzünden bizi de helâk eder misin Allah’ım?” (A’raf Suresi: 172-174) dememeniz içindi. İşte biz ayetleri böyle açıklıyoruz. Olur ki küfürlerinden dönerler…
Yaratılış öncesinde Allah Teâlâ ruhlara soruyor: “Elestü bi Rabbiküm – Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Ruhlar cevap veriyor: “Evet, Rabbimizsin!” Demek insan, daha yaratılışın hemen öncesinde, bir eğitim geçiriyor: İlk eğitim, insana Rabbini öğretiyor. Bizzat Rabbin huzurunda, Rabbin tedrîsinde…
Her insanın ruhuna düşen bir ışıktır bu. İlk biattir bu. İslam, peygamberin çağrısını duysun duymasın, her insanı Allah’ı tanınmakla yükümlü tutarken, bu ilk biatten hareket ediyor: “Ruhundaki ışığı kirletemezsin, söndüremezsin. Andını hatırla” dercesine…
Kur’an, yaratılış öncesi farklı bir eğitimden daha bahsediyor: “Biz” buyuruyor Allâh’u Teâlâ “Emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Onlar bunu yüklenmekten kaçındılar. Onu insan yüklendi.”
İnsan emaneti yüklendi. Allah, insanı emaneti yüklenecek bir olgunlukta yarattı. Emaneti yüklenme şuurunu kendisine bahşetti. Emaneti yüklenmesi için ona güç verdi. Emaneti yüklenmesini telkin etti. O da, bu ilahî eğitimden sonra emanete talip oldu. “Ben taşırım bu yükü” dedi Rabbine tabir yerindeyse… Söz verdi. İnsanın, ruhlar âleminde (Bezm-i Elest) verdiği sözden sonra, kader çizgisini belirleyen ikinci büyük andıdır bu. İkinci büyük bîati. Nedir emanet? Belki, insanın yaratılış gerekçesidir. İnsan olarak yaratılış gerekçesi… Dağ, taş, gök parçası, çiçek tozu, su damlası olmamasının gerekçesi. Şuurla donatılmasının gerekçesi… Allah’ın çizdiği modelde bir hayatın sorumluluğu belki de… İlahî planda, farklı bir ortama indirilmesi öngörülen insanın, bezm-i elest’teki andını unutmaması… Emanet yani sorumluluk…
İlk insan, ilk peygamber, önemli bir olay… İnsan, kendisinin bu ilk örnek, bu fıtrat hadisesi üzerinde çokça düşünmeli. Allah, yeryüzünde insan hayatını bir inanç rehberi ile başlatıyor. İman duygusundan mahrum bir insan kavramı yok yani… “inanmıyorum” diyen de bir “inançsızlığın inancını” taşımakta sinesinde… Allah (c.c.) âdeta, bîati yeryüzüne indiriyor, bir cisme büründürüyor. Din ve insan bütünleşiyor. Her biri diğeri için “olmazsa olmaz” bir bütünleşme bu. “And” bezm-i elest’te kalıp, kuru bir ceset inmiyor, yeryüzüne. Hazret-i Âdem, ruhlar âleminden “bîat’ı yeryüzüne taşıyan, nesline bîati miras bırakan ve bir insan olarak bîati Allah katına sunandır. İnsanın inanç andının sembolüdür.
Her peygamberde bu and tazeleniyor. Her peygamber, Allah’la insan arasındaki bîati beslemek, yenilemek, bir anlamda tecdîd-i bîat etmek üzere insanlığa yeniden geliyor. Her biri aynı anlamı içeren kelimeyi, aynı sadâkati, aynı bîati, aynı vefâyı ve aynı samimiyeti dillendiriyor. Bütün peygamberlerin getirdiği evrensel değerlerin bîatini sonsuza bağlayan da Hazret-i Peygamber’dir (s.a.v). İnsanlığın başlangıcı ile sonunu birleştiren, el ele tutuşturandır. Son bîat kervanının öncüsüdür.
Yaratılış öncesinde Allah Teâlâ ruhlara soruyor: “Elestü bi Rabbiküm – Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Ruhlar cevap veriyor: “Evet, Rabbimizsin!” Demek insan, daha yaratılışın hemen öncesinde, bir eğitim geçiriyor: İlk eğitim, insana Rabbini öğretiyor. Bizzat Rabbin huzurunda, Rabbin tedrîsinde…
Her insanın ruhuna düşen bir ışıktır bu. İlk biattir bu. İslam, peygamberin çağrısını duysun duymasın, her insanı Allah’ı tanınmakla yükümlü tutarken, bu ilk biatten hareket ediyor: “Ruhundaki ışığı kirletemezsin, söndüremezsin. Andını hatırla” dercesine…
Kur’an, yaratılış öncesi farklı bir eğitimden daha bahsediyor: “Biz” buyuruyor Allâh’u Teâlâ “Emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Onlar bunu yüklenmekten kaçındılar. Onu insan yüklendi.”
İnsan emaneti yüklendi. Allah, insanı emaneti yüklenecek bir olgunlukta yarattı. Emaneti yüklenme şuurunu kendisine bahşetti. Emaneti yüklenmesi için ona güç verdi. Emaneti yüklenmesini telkin etti. O da, bu ilahî eğitimden sonra emanete talip oldu. “Ben taşırım bu yükü” dedi Rabbine tabir yerindeyse… Söz verdi. İnsanın, ruhlar âleminde (Bezm-i Elest) verdiği sözden sonra, kader çizgisini belirleyen ikinci büyük andıdır bu. İkinci büyük bîati. Nedir emanet? Belki, insanın yaratılış gerekçesidir. İnsan olarak yaratılış gerekçesi… Dağ, taş, gök parçası, çiçek tozu, su damlası olmamasının gerekçesi. Şuurla donatılmasının gerekçesi… Allah’ın çizdiği modelde bir hayatın sorumluluğu belki de… İlahî planda, farklı bir ortama indirilmesi öngörülen insanın, bezm-i elest’teki andını unutmaması… Emanet yani sorumluluk…
İlk insan, ilk peygamber, önemli bir olay… İnsan, kendisinin bu ilk örnek, bu fıtrat hadisesi üzerinde çokça düşünmeli. Allah, yeryüzünde insan hayatını bir inanç rehberi ile başlatıyor. İman duygusundan mahrum bir insan kavramı yok yani… “inanmıyorum” diyen de bir “inançsızlığın inancını” taşımakta sinesinde… Allah (c.c.) âdeta, bîati yeryüzüne indiriyor, bir cisme büründürüyor. Din ve insan bütünleşiyor. Her biri diğeri için “olmazsa olmaz” bir bütünleşme bu. “And” bezm-i elest’te kalıp, kuru bir ceset inmiyor, yeryüzüne. Hazret-i Âdem, ruhlar âleminden “bîat’ı yeryüzüne taşıyan, nesline bîati miras bırakan ve bir insan olarak bîati Allah katına sunandır. İnsanın inanç andının sembolüdür.
Her peygamberde bu and tazeleniyor. Her peygamber, Allah’la insan arasındaki bîati beslemek, yenilemek, bir anlamda tecdîd-i bîat etmek üzere insanlığa yeniden geliyor. Her biri aynı anlamı içeren kelimeyi, aynı sadâkati, aynı bîati, aynı vefâyı ve aynı samimiyeti dillendiriyor. Bütün peygamberlerin getirdiği evrensel değerlerin bîatini sonsuza bağlayan da Hazret-i Peygamber’dir (s.a.v). İnsanlığın başlangıcı ile sonunu birleştiren, el ele tutuşturandır. Son bîat kervanının öncüsüdür.