Küresel ısınma ve iklim krizinin etkilerini azaltmak için ülkeler ve şirketler yenilenebilir enerji ve karbon ticareti gibi "doğa odaklı çözümler" ürettiğini iddia ederken bu uygulamaların "samimiyeti ve bir aldatmaca olup olmadığı" tartışılıyor.
AA muhabiri, "Yeşil Kapitalizm" başlıklı dosya haberin birinci bölümünde küresel ısınmanın hızlandığı Sanayi Devrimi'nden bugüne kadar sürecin iklim değişikliği üzerindeki etkisini ve ülkelerin buna ilişkin taahhütlerini derledi. Dünyada küresel ısınmadan en çok sorumlu ülkelerin aynı zamanda bu sorunun çözümünde en dayatmacı politikaları izlemeleri dikkati çekiyor. Zira bu ülkelerin kendilerinin ürettiği bu sorunun maliyetinin önemli kısmını başka ülkelere çıkarma eğilimi bu husustaki diğer alt başlıklardan biri olarak biliniyor. Küresel ısınmanın ana sorumluları, "suçlunun olay yerine dönmesi" gibi doğa odaklı çözümler konusunda da en önde duruyor. Ancak bu ülkeler sorumluluğu doğrudan üstlenmese de kendi açıkladıkları veriler, küresel ısınmanın asıl faillerini ortaya çıkarıyor. Doğrudan söylemlerle suçun oluşmasındaki tüm unsurlar sabitken, bunun ontolojik bir şekilde doğal seleksiyonda olduğu imajı verildiği eleştirisi de yapılıyor. İklim değişikliğiyle mücadelede gelişmiş ülkeler farklı politikalarla sürece katkıda bulunduğunu savunurken hepsinin ortak paydası "kazançlarının etkilenmeyeceği, bilakis artacağı yöntemleri" bulmak.
YENİLENEBİLİR ENERJİ FOSİLDEN DAHA UCUZ
AA muhabirine iklim değişikliği ve kapitalizm arasındaki ilişkiyi anlatan ABD Berklee College of Music Üniversitesinden Profesör Victor Wallis, kapitalist sistemi iklim krizinin çözümünün önündeki en büyük engellerden biri olarak görüyor. Diğer yandan İsveç'te bulunan Potsdam İklim Etkileri Araştırma Enstitüsü Yöneticisi ve Potsdam Üniversitesi Profesörü Johan Rockström ise AB ve BM gibi organizasyonların çalışmalarına hız verilirse iklim krizinin önüne geçilebileceğini savunan tarafta. Wallis, temelinde çatışan iki kavram olan "kapitalizm ve yeşilin" birleştirilerek yeni bir "sahtekarlık" modeli üretildiğini savunurken, Rockström ise "yeni teknolojilerle yenilenebilir enerjinin artık fosil yakıt üretimine göre daha ucuz olduğunu" söylüyor.
HER ŞEY BUHAR VE SU İLE BAŞLADI
İklim değişikliğinde her şey Sanayi Devrimi'nin 18. yüzyılın ortalarında buharlı makinelerin endüstriyel kullanımıyla başladı. Öncesinde elle müteharrik üretimin sınırladığı bantlar, su tahrikli buharlı makinenin icadıyla 24 saat çalışarak üretimde öngörülemez bir atılım yaptı. Makineleşen üretim bantlarında kömür temelli fosil yakıtların kullanımıyla başlayan aşırı kirlenmeyle iklim krizinin alarm çanları çalmaya başladı. Makineleşmeyle kaynakların vahşice kullanımı ve sermaye odaklı üretimin insan odaklı üretimin önüne önlenemez geçişi iklim değişikliğini tetikledi. Sanayi Devrimi'nin başladığı İngiltere, kömür kullanımlı üretime hızlı bir geçiş yaparken bu dönemde uyguladığı vahşi tekniklerle elde ettiği sermaye sayesinde "kapitalizmin beşiği" haline geldi. Ancak fabrikalarda gece gündüz üretimin hiç durmadan devam etmesi çevre felaketlerini de beraberinde getirdi. O dönem fütursuzca kullanılan düşük kalite linyitlerin yakılması nedeniyle zehirli gazlar 1952'de Londra semalarını "ölümcül kara bulutlarla" kapladı. Sanayi Devrimi'nin nimetlerinden faydalanırken yan etkilerini görmezden gelip "alarm seslerini duymazdan gelen" dönemin hükümeti, gelecek nesillerin mücadele edeceği iklim krizinin temellerini attı. Sanayi Devrimi'ni geç yakalayan Sovyetler Birliği ile Çin bu açığı kapatmak ve kendi ağır sanayisini oluşturmak için vahşi ve kirli denilebilecek üretim metotları izledi. Sovyetler'de köylülerin zorla fabrikalarda çalıştırılmasıyla üretim hızlanırken toprakların işlenmemesi gıda krizine neden oldu. Öyle ki İkinci Dünya Savaşı'nın başında Sanayi Devrimi'ni tamamlayan ülkelerin gerisinde kalan Sovyetler, savaş sırasındaki hızlı ilerlemesiyle bu seviyeleri yakaladı. Çin ise tarımdan ağır sanayiye geçiş sürecini kendi ifadeleriyle "Büyük Atılım" olarak tanımlayarak ülkedeki sınai üretimi iki katına çıkarmaya çalıştı. Ancak bu süreçte zirai üretimin durma noktasına gelmesi ülkede büyük bir kıtlık ve yoksulluğa sebep oldu. Bu durum ekonomik büyüme ve Sanayi Devrimi'nin gelişimine katkı sağladı ancak önlenemez bir kirliliği beraberinde getirdi. Hem Batı hem Doğu farklı ideolojik temellerle aynı maksada hizmet ederken 20. yüzyılın sonlarından itibaren ortak paydada buluştu. O da çevre kirliliği ve iklim değişikliğiydi.
Haber: A.Vahit GÜRASLAN
ABDULVAHİT GÜRASLAN