Son günlerde ülke gündemini meşgul eden Selefilik tartışmasının kimler tarafından ve ne amaçla ortaya atıldığı bir yana, üzerinde ciddi durulması gereken bir konu olduğu açık.
Ülkedeki dindar cenahın büyük sevgi beslediği, diğerlerince de saygı duyulan bir cemaatin, saygıdeğerliğinin rantını yiyen bir mensubunun, “falanca illerde, Selefilerin iki bin derneğinin silahlandığı” iddiasını ortaya atması, meselenin hukuki bir boyuta taşınmasına neden oldu.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla yetkili kurumlar, ilgili şahsı ifadeye çağırdı ve elindeki belgeleri sunmasını istedi. Hangi isimleri ve belgeleri verdi, henüz bilmiyoruz.
CEVAP ARAYAN SORULAR
Bazı sorular zihinlerde soru işareti bırakmıştır.
- Mesela, bir cemaat mensubunun bilgi sahibi olduğu, iki bin küsur “silahlı” dernekten, devletin istihbarat birimlerinin haberi olmaz mı?
- Bu belgeleri toplayan kişi, bunları hangi yollarla elde etmiştir. İddialarının kaynağı nedir?
- Kendisi de bir cemaate mensup olan kişinin böyle bir açıklama yapmaktan ne gibi çıkarı vardır? Ya da böyle bir görevi mi vardır?
- Birilerinin tehdidi altında kalarak mı bunları söyleme ihtiyacı hissetmiştir?
- Silahlanma iddiaları doğruysa ki -hiç ihtimal vermiyoruz- ülkede ciddi bir güvenlik açığı yok mudur?
- Bir devlet yapısı içinde kontrolü yapılmayan, tespit edilmeyen yapılar mı mevcuttur?
- Bu açıklama ile ülkede kendisinin de temsil ettiği, tüm dindar grupları töhmet altında bırakmamış mıdır?
- Yoksa bütün bunları sadece boşboğazlık olarak yorumlayıp geçmek mi gerekir?
MAHALLEDE KİMSEDEN İTİRAZ YOK
İddiaları ortaya atan kişinin Cübbeli veya Cübbesiz olması ya da apoletli olup olmaması mesele değildir.
Meselenin vahimliği, benzer yapıları zor durumda bırakarak, “cadı avı” başlatacak bir zemin oluşturmasıdır.
Kim, neye göre selefidir? Kimin selefi olduğuna kim karar veriyor? Kim kimi selefi ithamıyla töhmet altında bırakabilir? Selefi damgasını herkes yiyebilir mi? Bu soruların sınırı olmadığı gibi cevap vereni de yok tabi.
Yakın geçmişte yaşanan herkesin birbirini hedef gösterebildiği, terörist damgası yapıştırabildiği, hasım ve rakiplerin bertaraf edilebildiği benzer bir ortam ortaya çıkarsa bunu da akıl ve vicdan kabul etmez.
Daha acısı ise koca bir ülkede, siyasi duruşu nedeniyle ülkenin en onurlu insanlarına damga vuranların, böyle bir iddianın sahibine hiç kimse ses çıkarmamasıdır.
‘CADI AVI’ İÇİN ZEMİN Mİ HAZIRLANIYOR?
Bugün yapılacak şey; şahsın çıkıp “ben iftira ettim” diyerek Allah’tan af, kamuoyundan özür, itham ettiklerinden helallik dilemesi ve berbat ettiği bir çuval incirin hesabını vermesidir.
Şayet iddiasında ısrarlıysa da Mecelle kuralı “Müddei iddiasını ispatla mükelleftir” gereği ispat etme yükümlülüğü vardır. Müfterinin hesabı ayrıdır (Nur 24/4,11).
Aksi halde ülkedeki tüm dernekler, odalar, vakıflar bunun sonucuna katlanacak mıdır? Hem de belgesiz, dayanaksız, hukuksuz olarak.
HERKESE GÖREV DÜŞÜYOR
“Selefiler silahlanıyor” iddiasında bulunan şahsın ortaya attıkları, kişiliğini ve kime hizmet ettiğini ortaya koymasından öte bir sonuç ortaya çıkarmış ve dini yapıları büyük bir töhmet altında bırakmıştır.
Yapılacak her türlü tahkikatın ve takibatın hukuki bir zemine oturtulması ve somut veriler ışığında hareket edilmesi şarttır. Yoksa bütün bunların sonucunda ülkede bir ‘cadı avı’ başlatılacak bir zemin mi hazırlanıyor?
Burada sorumluluk mevkiinde olanlara büyük görevler düşüyor. Başta Diyanet ve İlahiyat Fakülteleri olmak üzere kanaat önderlerinin her türlü istismarcılara, rant peşinde koşanlara, dini tahrif edenlere ve yabancı istihbarat servislerinin etkisi altında olan yapılara karşı ciddi çalışmalar yapmalıdır.
Aksi takdirde hemen hemen her dönem değişik versiyonlarına alışık olduğumuz cadı avı tekrar edecektir.
Ülkedeki dindar cenahın büyük sevgi beslediği, diğerlerince de saygı duyulan bir cemaatin, saygıdeğerliğinin rantını yiyen bir mensubunun, “falanca illerde, Selefilerin iki bin derneğinin silahlandığı” iddiasını ortaya atması, meselenin hukuki bir boyuta taşınmasına neden oldu.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla yetkili kurumlar, ilgili şahsı ifadeye çağırdı ve elindeki belgeleri sunmasını istedi. Hangi isimleri ve belgeleri verdi, henüz bilmiyoruz.
CEVAP ARAYAN SORULAR
Bazı sorular zihinlerde soru işareti bırakmıştır.
- Mesela, bir cemaat mensubunun bilgi sahibi olduğu, iki bin küsur “silahlı” dernekten, devletin istihbarat birimlerinin haberi olmaz mı?
- Bu belgeleri toplayan kişi, bunları hangi yollarla elde etmiştir. İddialarının kaynağı nedir?
- Kendisi de bir cemaate mensup olan kişinin böyle bir açıklama yapmaktan ne gibi çıkarı vardır? Ya da böyle bir görevi mi vardır?
- Birilerinin tehdidi altında kalarak mı bunları söyleme ihtiyacı hissetmiştir?
- Silahlanma iddiaları doğruysa ki -hiç ihtimal vermiyoruz- ülkede ciddi bir güvenlik açığı yok mudur?
- Bir devlet yapısı içinde kontrolü yapılmayan, tespit edilmeyen yapılar mı mevcuttur?
- Bu açıklama ile ülkede kendisinin de temsil ettiği, tüm dindar grupları töhmet altında bırakmamış mıdır?
- Yoksa bütün bunları sadece boşboğazlık olarak yorumlayıp geçmek mi gerekir?
MAHALLEDE KİMSEDEN İTİRAZ YOK
İddiaları ortaya atan kişinin Cübbeli veya Cübbesiz olması ya da apoletli olup olmaması mesele değildir.
Meselenin vahimliği, benzer yapıları zor durumda bırakarak, “cadı avı” başlatacak bir zemin oluşturmasıdır.
Kim, neye göre selefidir? Kimin selefi olduğuna kim karar veriyor? Kim kimi selefi ithamıyla töhmet altında bırakabilir? Selefi damgasını herkes yiyebilir mi? Bu soruların sınırı olmadığı gibi cevap vereni de yok tabi.
Yakın geçmişte yaşanan herkesin birbirini hedef gösterebildiği, terörist damgası yapıştırabildiği, hasım ve rakiplerin bertaraf edilebildiği benzer bir ortam ortaya çıkarsa bunu da akıl ve vicdan kabul etmez.
Daha acısı ise koca bir ülkede, siyasi duruşu nedeniyle ülkenin en onurlu insanlarına damga vuranların, böyle bir iddianın sahibine hiç kimse ses çıkarmamasıdır.
‘CADI AVI’ İÇİN ZEMİN Mİ HAZIRLANIYOR?
Bugün yapılacak şey; şahsın çıkıp “ben iftira ettim” diyerek Allah’tan af, kamuoyundan özür, itham ettiklerinden helallik dilemesi ve berbat ettiği bir çuval incirin hesabını vermesidir.
Şayet iddiasında ısrarlıysa da Mecelle kuralı “Müddei iddiasını ispatla mükelleftir” gereği ispat etme yükümlülüğü vardır. Müfterinin hesabı ayrıdır (Nur 24/4,11).
Aksi halde ülkedeki tüm dernekler, odalar, vakıflar bunun sonucuna katlanacak mıdır? Hem de belgesiz, dayanaksız, hukuksuz olarak.
HERKESE GÖREV DÜŞÜYOR
“Selefiler silahlanıyor” iddiasında bulunan şahsın ortaya attıkları, kişiliğini ve kime hizmet ettiğini ortaya koymasından öte bir sonuç ortaya çıkarmış ve dini yapıları büyük bir töhmet altında bırakmıştır.
Yapılacak her türlü tahkikatın ve takibatın hukuki bir zemine oturtulması ve somut veriler ışığında hareket edilmesi şarttır. Yoksa bütün bunların sonucunda ülkede bir ‘cadı avı’ başlatılacak bir zemin mi hazırlanıyor?
Burada sorumluluk mevkiinde olanlara büyük görevler düşüyor. Başta Diyanet ve İlahiyat Fakülteleri olmak üzere kanaat önderlerinin her türlü istismarcılara, rant peşinde koşanlara, dini tahrif edenlere ve yabancı istihbarat servislerinin etkisi altında olan yapılara karşı ciddi çalışmalar yapmalıdır.
Aksi takdirde hemen hemen her dönem değişik versiyonlarına alışık olduğumuz cadı avı tekrar edecektir.