İnsan oğlunun her sahadaki başarısı, sabra bağlıdır, İlim ve san'-atta yükselmesi, ticarette ilerlemesi, ibadette devamlılığı hep sabırla-dır.
Sabırsız çiftçi harman, sabretmeyen talebe irfan sahibi olamaz. Sabırsız asker zaferi, sabretmeyen çırak hüneri elde edemez.Sabır; güçlükler karşısında, Allah'tan korktuğu ve rızasını ümid ettiği için, nefsini (fenalığa bırakmayıp) tutmaktır.Sabır; tökezlemeyen bir binektir, insanı sür'at ve emniyetle eme-line ulaştırır.
Sabır, saadet kapısının anahtarıdır.
Sabır, dertli gönlün tesellisine ve ilâhî rahmetin tecellisine vesi-ledir.
Sabır, muvaffakiyetin ilk ve son şartıdır.
Sabır, cennet hazinelerinden bir hazinedir.
«Sabır, imanın yanında, cesedde baş gibidir» (1).
Tek kelime ile sabır, dünya ve âhiret nimetlerini elde etmenin en mühim şartıdır. «Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir» (2).
Aziz mü'minler!
Sabır, başlıca üç kısma ayrılır: Belâlarda sabır, farzları yerine getirmekte karşılaştığımız güçlüklerde sabır ve şehvanî arzulara uy-mamak hususunda sabır.
İmtihan âlemi bulunan dünya hayatında, insan birtakım imti-hanlar ile karşılaşacaktır. Bundan kaçmanın imkânı yoktur. Bazı ya-kınlarımızın fâni hayatı son bulacak, hastalandığımız veya iflâs et-tiğimiz olacaktır. Bu gibi hâdiseler karşısında sabretmesini bilir ve
kulluğun gerektirdiği teslimiyeti gösterirsek ilâhî imtihanda muvaf-fak oluruz. Aksi halde hem kader-i ilâhî yerini bulur hem de biz im-tihanı kaybetmiş oluruz. Halbuki mü'min, nimete şükrederek sevaba, mihnete sabrederek saadete ulaşacaktır.
Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: «Andolsun, sizi biraz korku (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsûllerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabre-denlere (lûtf-u keremimi) müjdele» Güzel kokuları ile insanı gaşyeden, rengârenk güllerin sapında dikenler doludur. Güle talip olanın dikenden şikâyeti olmaması gere-kir. Rıza gülünü dermek isteyenlerin belâ dikenlerine tahammül gös-termesi lâzımdır.
Bir hadîs-i kudsîde Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
«Ben bir kulumu gözsüzlüğe uğrattığımda, sabredecek olursa, iki gözüne karşılık kendisine cenneti veririm» (4).
Allah kulunu imtihan ederken, onun tahammül edemeyeceği bu-seyi yüklemez. Verdiği belâ kadar sabır da ihsan eder, sabır, bir zırh-tır. Onu giyen belâların tesirinden kurtulur.
Allah Teâlâ'nın emirlerini yerine getirmeye, ibadet adı verilmek-tedir; belâlara tahammül göstermek de Allah'ın emirlerindendir. Bu buyruğa itaat ibadetin ta kendisidir. Nahl sûresinin 127. âyetinde buy-rulmaktadır ki:
«Sabret. Senin sabrın Allah (in tevfikına istinad) dan başka (bir şey) değildir...»
Allah Teâlâ, kulunu günahlardan temizlemek için iki yol açmış-tır. Biri tevbe, diğeri sabırdır. Tevbe eden günahlarından arınır. Sab-reden kimse günaha bulaşmaz. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulmakta-dır:
«Bir mü'mine yorgunluk, hastalık, düşünce, keder, acı ve kaygı-dan diken batmasına kadar, isabet eden herhangi bir şey karşılığın-da muhakkak Allah onun hatalarım örter (bağışlar)»
Sabırsız çiftçi harman, sabretmeyen talebe irfan sahibi olamaz. Sabırsız asker zaferi, sabretmeyen çırak hüneri elde edemez.Sabır; güçlükler karşısında, Allah'tan korktuğu ve rızasını ümid ettiği için, nefsini (fenalığa bırakmayıp) tutmaktır.Sabır; tökezlemeyen bir binektir, insanı sür'at ve emniyetle eme-line ulaştırır.
Sabır, saadet kapısının anahtarıdır.
Sabır, dertli gönlün tesellisine ve ilâhî rahmetin tecellisine vesi-ledir.
Sabır, muvaffakiyetin ilk ve son şartıdır.
Sabır, cennet hazinelerinden bir hazinedir.
«Sabır, imanın yanında, cesedde baş gibidir» (1).
Tek kelime ile sabır, dünya ve âhiret nimetlerini elde etmenin en mühim şartıdır. «Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir» (2).
Aziz mü'minler!
Sabır, başlıca üç kısma ayrılır: Belâlarda sabır, farzları yerine getirmekte karşılaştığımız güçlüklerde sabır ve şehvanî arzulara uy-mamak hususunda sabır.
İmtihan âlemi bulunan dünya hayatında, insan birtakım imti-hanlar ile karşılaşacaktır. Bundan kaçmanın imkânı yoktur. Bazı ya-kınlarımızın fâni hayatı son bulacak, hastalandığımız veya iflâs et-tiğimiz olacaktır. Bu gibi hâdiseler karşısında sabretmesini bilir ve
kulluğun gerektirdiği teslimiyeti gösterirsek ilâhî imtihanda muvaf-fak oluruz. Aksi halde hem kader-i ilâhî yerini bulur hem de biz im-tihanı kaybetmiş oluruz. Halbuki mü'min, nimete şükrederek sevaba, mihnete sabrederek saadete ulaşacaktır.
Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: «Andolsun, sizi biraz korku (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsûllerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabre-denlere (lûtf-u keremimi) müjdele» Güzel kokuları ile insanı gaşyeden, rengârenk güllerin sapında dikenler doludur. Güle talip olanın dikenden şikâyeti olmaması gere-kir. Rıza gülünü dermek isteyenlerin belâ dikenlerine tahammül gös-termesi lâzımdır.
Bir hadîs-i kudsîde Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
«Ben bir kulumu gözsüzlüğe uğrattığımda, sabredecek olursa, iki gözüne karşılık kendisine cenneti veririm» (4).
Allah kulunu imtihan ederken, onun tahammül edemeyeceği bu-seyi yüklemez. Verdiği belâ kadar sabır da ihsan eder, sabır, bir zırh-tır. Onu giyen belâların tesirinden kurtulur.
Allah Teâlâ'nın emirlerini yerine getirmeye, ibadet adı verilmek-tedir; belâlara tahammül göstermek de Allah'ın emirlerindendir. Bu buyruğa itaat ibadetin ta kendisidir. Nahl sûresinin 127. âyetinde buy-rulmaktadır ki:
«Sabret. Senin sabrın Allah (in tevfikına istinad) dan başka (bir şey) değildir...»
Allah Teâlâ, kulunu günahlardan temizlemek için iki yol açmış-tır. Biri tevbe, diğeri sabırdır. Tevbe eden günahlarından arınır. Sab-reden kimse günaha bulaşmaz. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulmakta-dır:
«Bir mü'mine yorgunluk, hastalık, düşünce, keder, acı ve kaygı-dan diken batmasına kadar, isabet eden herhangi bir şey karşılığın-da muhakkak Allah onun hatalarım örter (bağışlar)»