Anlaşılan bu hamur daha çok su götürecek. Referandumdan söz ediyoruz tabi ki.
Bir süredir neredeyse tüm ülke olarak sabah akşam referandumla yatıp, referandumla kalkıyoruz. Kim evetçi, kim hayırcı. Filancalar vatansever; falancalar vatan haini!
Bir cenah tarafından zat’a mahsus “kişiye özel” bir evet olduğu için “evet” demek vatanseverlik addedilirken; “hayır” demek hainlik gibi görülüyor.
Hayır, cephesinden bakıldığında da getirilecek maddelerin içerikleri itibarıyla barındırdığı tehlikeleri göz önünde alarak “hayır” demek milletin huzur ve bekası açısından gerekli görülüyor. Ve tabi bu pencereden bakınca “evet” diyenler; körü körüne teslimiyet, bağnazca bağlılık ve ihanetle suçlanabiliyor.
Yani ne menem bir durumla karşı karşıyayız ki EVET diyenler de HAYIR diyenler de kendisini ülkesini milletini seven, karşıdakileri ise ihanetle suçlayacak kadar sert zeminde duruyor. Keskin bir çizgiyle derin bir ayrılık ve kamplaşma ile karşı karşıyayız.
Temenni ederiz ki süreç böyle başladığı gibi devam etmez. Akl-ı selim galip gelir. Sükûnet ve suhûletle meseleler müzakere edilir ve çözülür.
***
Henüz çok zaman geçmemiş olmasına rağmen herkesin kafası karışık. Geçenlerde özel bir mecliste iktidar partisine mensup bir dostumuz dedi ki; Reisimiz, konuşunca “Evet” diyoruz. Ancak kendi kendimize kalınca kafa karışıklığı başlıyor. Ne yapacağımız hususunda çok kararsızız!
Dostumuz gerekçe olarak da “insanların ölümlü olduğu, anayasa değişikliğinin şahsa mahsus çıkarılmaması gerektiği, bu yetkiyle çok rahat başka birilerinin de seçilebileceği” endişesini taşıdıklarını söyledi. Biz de sustuk, dinledik.
Çok kimse referandum tartışmasında sadece durduğu yeri itibara aldığından içeriklerini tartışmıyor. Mesela “18 yaşında birini niçin milletvekili seçeceğiz?” sorusu kimsenin gündeminde değil. Ya da 550 Milletvekili yetmiyor muydu da bunu niçin 600’e çıkaracağız?
Osmanlı padişahları örnek gösteriliyor. Bu doğru bir örnek değil. Çünkü padişahların yetkileri sınırlıydı. Başlarında Molla Fenariler, Akşemseddinler vardı. Kadı’nın hükmü padişahın üstünde idi. Sultan Fatih’in yanlışlıkla elini kestirdiği gayri Müslim bir mimarın şikâyeti karşısında mahkemede azarlanması ve Üsküdar Kadısı Hızır bey tarafından “kısas hükmü verilmesi” kültürümüzde sıkça tekrarlanan bir örnektir.
Değişmesi gündemde olan anayasa maddelerinden hiçbirine Evetçiler bile sahip çıkıp, şu maddeden dolayı ülke rahatlayacak diyemiyor. Şu anda ne yapılamıyor da, yeni anayasayla yapılabilecek?
En ilginç olanı da şu; son seçimlerde yüzde 1’in altında oy olan yok sayılan bitmiş gözüyle bakılan bir partinin bu kadar çok sözünün etki gücü olması. Bunu nereden anlıyoruz? Tahammül edemeyenlerin uyguladıkları her türlü hakaret, şiddet ve baskılarından!
***
Gelelim esas meseleye. Memleket o kadar çok evet-hayır tartışmasına boğuldu ki etrafta olan biten hiçbir şey görülmüyor, duyulmuyor.
Bizce bu haftaki en önemli haberlerin başında ABD’li önemli bir araştırma kuruluşu tarafından yayınlanan “2017 yılı içerisinde dünyada darbe yapılması muhtemel ilk beş ülkeden biri Türkiye’dir raporu” idi.
Ülkemizde bu yıl darbe beklentisi haberi kimsenin umurunda değil. Tek gündem evet mi hayır mı? Bu duyarsızlık bile vahametin göstergesi.
Allah darbecilerin şerrinden, körü körüne tarafgirlik yapanların zararından muhafaza eylesin.
Bir süredir neredeyse tüm ülke olarak sabah akşam referandumla yatıp, referandumla kalkıyoruz. Kim evetçi, kim hayırcı. Filancalar vatansever; falancalar vatan haini!
Bir cenah tarafından zat’a mahsus “kişiye özel” bir evet olduğu için “evet” demek vatanseverlik addedilirken; “hayır” demek hainlik gibi görülüyor.
Hayır, cephesinden bakıldığında da getirilecek maddelerin içerikleri itibarıyla barındırdığı tehlikeleri göz önünde alarak “hayır” demek milletin huzur ve bekası açısından gerekli görülüyor. Ve tabi bu pencereden bakınca “evet” diyenler; körü körüne teslimiyet, bağnazca bağlılık ve ihanetle suçlanabiliyor.
Yani ne menem bir durumla karşı karşıyayız ki EVET diyenler de HAYIR diyenler de kendisini ülkesini milletini seven, karşıdakileri ise ihanetle suçlayacak kadar sert zeminde duruyor. Keskin bir çizgiyle derin bir ayrılık ve kamplaşma ile karşı karşıyayız.
Temenni ederiz ki süreç böyle başladığı gibi devam etmez. Akl-ı selim galip gelir. Sükûnet ve suhûletle meseleler müzakere edilir ve çözülür.
***
Henüz çok zaman geçmemiş olmasına rağmen herkesin kafası karışık. Geçenlerde özel bir mecliste iktidar partisine mensup bir dostumuz dedi ki; Reisimiz, konuşunca “Evet” diyoruz. Ancak kendi kendimize kalınca kafa karışıklığı başlıyor. Ne yapacağımız hususunda çok kararsızız!
Dostumuz gerekçe olarak da “insanların ölümlü olduğu, anayasa değişikliğinin şahsa mahsus çıkarılmaması gerektiği, bu yetkiyle çok rahat başka birilerinin de seçilebileceği” endişesini taşıdıklarını söyledi. Biz de sustuk, dinledik.
Çok kimse referandum tartışmasında sadece durduğu yeri itibara aldığından içeriklerini tartışmıyor. Mesela “18 yaşında birini niçin milletvekili seçeceğiz?” sorusu kimsenin gündeminde değil. Ya da 550 Milletvekili yetmiyor muydu da bunu niçin 600’e çıkaracağız?
Osmanlı padişahları örnek gösteriliyor. Bu doğru bir örnek değil. Çünkü padişahların yetkileri sınırlıydı. Başlarında Molla Fenariler, Akşemseddinler vardı. Kadı’nın hükmü padişahın üstünde idi. Sultan Fatih’in yanlışlıkla elini kestirdiği gayri Müslim bir mimarın şikâyeti karşısında mahkemede azarlanması ve Üsküdar Kadısı Hızır bey tarafından “kısas hükmü verilmesi” kültürümüzde sıkça tekrarlanan bir örnektir.
Değişmesi gündemde olan anayasa maddelerinden hiçbirine Evetçiler bile sahip çıkıp, şu maddeden dolayı ülke rahatlayacak diyemiyor. Şu anda ne yapılamıyor da, yeni anayasayla yapılabilecek?
En ilginç olanı da şu; son seçimlerde yüzde 1’in altında oy olan yok sayılan bitmiş gözüyle bakılan bir partinin bu kadar çok sözünün etki gücü olması. Bunu nereden anlıyoruz? Tahammül edemeyenlerin uyguladıkları her türlü hakaret, şiddet ve baskılarından!
***
Gelelim esas meseleye. Memleket o kadar çok evet-hayır tartışmasına boğuldu ki etrafta olan biten hiçbir şey görülmüyor, duyulmuyor.
Bizce bu haftaki en önemli haberlerin başında ABD’li önemli bir araştırma kuruluşu tarafından yayınlanan “2017 yılı içerisinde dünyada darbe yapılması muhtemel ilk beş ülkeden biri Türkiye’dir raporu” idi.
Ülkemizde bu yıl darbe beklentisi haberi kimsenin umurunda değil. Tek gündem evet mi hayır mı? Bu duyarsızlık bile vahametin göstergesi.
Allah darbecilerin şerrinden, körü körüne tarafgirlik yapanların zararından muhafaza eylesin.