Bir ramazan ayı daha geçti.
Camiler doldu taştı, ibadethanelerde yer kalmadı.
Ancak, gözlemlediğim kadarıyla sokaklarda çöp toplayan, ekmeğini çöpten çıkaranlarda bir azalma olmadı.
Mahallelerde kurulan her Pazar yerinden sonra Pazar artığını toplayarak evine yemek taşıyanlarda da herhangi bir eksilme yoktu.
İftar sofralarının bütün görkemine karşılık, yoksul sofraları yine çaresiz, yine etsiz, yine tekdüzelikten kurtulamadı.
Birkaç zenginin alayı vala ile verdiği kuru gıda paketleri Ramazan’ın ancak birkaç gününe yetiyor, yoksullar etsiz çorbalara ay boyu talim ediyorlardı.
Televizyonlarda tüm kanallar iftarda ne yenilmesi hususunda görsel bilgiler veriyorlar, menkıbeci hocalar ne kadar lüzumsuz sorular varsa hepsini iştahla yanıtlıyorlardı.
Sakız çiğnemenin orucu bozup bozmayacağı saatlerce tartışılıyordu ama insan hakkı çiğnemenin, insan emeği yemenin orucu bozup bozmayacağı hiç sorulmuyordu bile.
Kadir gecesinde hangi ibadetleri yapmanın, hangi zikri kaç yüz bin defa tekrar etmenin sevap sayıları matematiksel hesaplarla anlatılıyor, ancak yaşadığı mahallede kaç yoksul oturduğu, şehirde kaç insanın çöpten ekmeğini aradığı, kaç kadının evinde Pazar artıklarıyla yemek piştiği gündeme bile gelmiyordu.
Vaiz efendiler, imamlar her cemaat toplandığında, ellerine her mikrofonu aldıklarında Müftülük külliyesine, falanca Kuran kursuna, filanca caminin halısına, mermerine cemaatten para dileniyordu da, hiçbirinin mahallesinde yaşayan herhangi bir yoksul için cami kapısına bir yardım sepeti konduğuna ve onun için yardım istendiğine şahit olunmuyordu.
Camilerin mevcut halıları toplanıyor, tek parça halılar alınıyordu, çalıştırılmayan klimalar için dünyanın parası harcanıyordu ama aynı mahalle içerisinde yaşayan bir yoksul, bir hasta, bir işsiz insan için “haydin ey cemaat” denilemiyordu.
Sahi, bir türlü anlayamamışımdır.
Müftülük binası için niçin camilerde para toplanır.
Müftülük bir devlet idare binası değil midir?
Diyanete ayrılan milyarlarca lira sadece personel gideri için mi harcanır?
Bütçesinde inşaatlar için bir ödenek yok mudur?
Başında din, diyanet olan devlet yapılarını halk yaptırmak zorunda mıdır?
Örneğin yine devletin nüfus müdürlüğü binası için halktan camilerde yardım toplanır mı?
Bu şekilde yapılan başka devlet binası var mıdır?
Halkın yoksula, çaresize, muhacire, ezilmişe harcaması gereken paralar niçin devlet binalarına, beton yapılara, cami halısına, mermerine, süsüne, konforuna harcanması istenir?
Sevgili Hocalarım, bilgisizliğimi bağişlayın!
Müftülük binalarına, cami ve mescitlerin lüksüne, şatafatına, konforuna yardım edilmesini emreden bir dini emir varda onu ben mi bilmiyorum.
Tavsiye ettiğiniz hiçbir Kuran mealinde bunu öğütleyen bir ayete henüz ben rastlayamadım.
Ama, onlarca ayette infak etmeyi, yoksula çaresize yardım etmeyi, yoksulu gözetmeyi, malını paylaşmayı öğütleyen ayetlere rastladım.
Umarım birgün camilerde veya televizyon ekranlarında bende mahallenin, beldenin, şehrin, ülkenin yoksulları zikredilerek yardım çağrısı yapılan Ramazan’lara, kadir gecelerine tanık olurum.
Dinin sadece ritüellerden ibaret olmadığını, aslının toplumun mutluluğu, huzuru ve zenginliği olduğunu hep beraber idrak ederim.
(Kadir gecesinde çöp toplayan çocukları ziyeret ederek geceyi ihya eden Ahmet Ayan’a bana tüm bunları hatırlattığı için teşekkür ediyorum.)
Camiler doldu taştı, ibadethanelerde yer kalmadı.
Ancak, gözlemlediğim kadarıyla sokaklarda çöp toplayan, ekmeğini çöpten çıkaranlarda bir azalma olmadı.
Mahallelerde kurulan her Pazar yerinden sonra Pazar artığını toplayarak evine yemek taşıyanlarda da herhangi bir eksilme yoktu.
İftar sofralarının bütün görkemine karşılık, yoksul sofraları yine çaresiz, yine etsiz, yine tekdüzelikten kurtulamadı.
Birkaç zenginin alayı vala ile verdiği kuru gıda paketleri Ramazan’ın ancak birkaç gününe yetiyor, yoksullar etsiz çorbalara ay boyu talim ediyorlardı.
Televizyonlarda tüm kanallar iftarda ne yenilmesi hususunda görsel bilgiler veriyorlar, menkıbeci hocalar ne kadar lüzumsuz sorular varsa hepsini iştahla yanıtlıyorlardı.
Sakız çiğnemenin orucu bozup bozmayacağı saatlerce tartışılıyordu ama insan hakkı çiğnemenin, insan emeği yemenin orucu bozup bozmayacağı hiç sorulmuyordu bile.
Kadir gecesinde hangi ibadetleri yapmanın, hangi zikri kaç yüz bin defa tekrar etmenin sevap sayıları matematiksel hesaplarla anlatılıyor, ancak yaşadığı mahallede kaç yoksul oturduğu, şehirde kaç insanın çöpten ekmeğini aradığı, kaç kadının evinde Pazar artıklarıyla yemek piştiği gündeme bile gelmiyordu.
Vaiz efendiler, imamlar her cemaat toplandığında, ellerine her mikrofonu aldıklarında Müftülük külliyesine, falanca Kuran kursuna, filanca caminin halısına, mermerine cemaatten para dileniyordu da, hiçbirinin mahallesinde yaşayan herhangi bir yoksul için cami kapısına bir yardım sepeti konduğuna ve onun için yardım istendiğine şahit olunmuyordu.
Camilerin mevcut halıları toplanıyor, tek parça halılar alınıyordu, çalıştırılmayan klimalar için dünyanın parası harcanıyordu ama aynı mahalle içerisinde yaşayan bir yoksul, bir hasta, bir işsiz insan için “haydin ey cemaat” denilemiyordu.
Sahi, bir türlü anlayamamışımdır.
Müftülük binası için niçin camilerde para toplanır.
Müftülük bir devlet idare binası değil midir?
Diyanete ayrılan milyarlarca lira sadece personel gideri için mi harcanır?
Bütçesinde inşaatlar için bir ödenek yok mudur?
Başında din, diyanet olan devlet yapılarını halk yaptırmak zorunda mıdır?
Örneğin yine devletin nüfus müdürlüğü binası için halktan camilerde yardım toplanır mı?
Bu şekilde yapılan başka devlet binası var mıdır?
Halkın yoksula, çaresize, muhacire, ezilmişe harcaması gereken paralar niçin devlet binalarına, beton yapılara, cami halısına, mermerine, süsüne, konforuna harcanması istenir?
Sevgili Hocalarım, bilgisizliğimi bağişlayın!
Müftülük binalarına, cami ve mescitlerin lüksüne, şatafatına, konforuna yardım edilmesini emreden bir dini emir varda onu ben mi bilmiyorum.
Tavsiye ettiğiniz hiçbir Kuran mealinde bunu öğütleyen bir ayete henüz ben rastlayamadım.
Ama, onlarca ayette infak etmeyi, yoksula çaresize yardım etmeyi, yoksulu gözetmeyi, malını paylaşmayı öğütleyen ayetlere rastladım.
Umarım birgün camilerde veya televizyon ekranlarında bende mahallenin, beldenin, şehrin, ülkenin yoksulları zikredilerek yardım çağrısı yapılan Ramazan’lara, kadir gecelerine tanık olurum.
Dinin sadece ritüellerden ibaret olmadığını, aslının toplumun mutluluğu, huzuru ve zenginliği olduğunu hep beraber idrak ederim.
(Kadir gecesinde çöp toplayan çocukları ziyeret ederek geceyi ihya eden Ahmet Ayan’a bana tüm bunları hatırlattığı için teşekkür ediyorum.)