Dönemin Adalet Bakanı sadullah ergin FETÖ terör örgütü ile mücadelesi adalet bakanlığı göre-vine başladığı günden itibaren, dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı görevinde bulunan Birol Erdem’in Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında tanık olarak verdiği ifadesi hem bir döneme ışık tutması hemde arka planda nelerin yaşandığını gözler önüne seriyor.
Birol Edem’in ifade tutanaklarında;
2010 HSYK seçimlerinin önemini anlatırken o dönemin Türkiye’sinden de bahsederek hatırlatmalarda bulunuyor:
“HSYK’daki çarpık seçim sistemi önemliydi. Bir-birine geçmiş bir sistem. Yüksek Mahkemeler HSYK’ı belirliyor, HSYK ise Yüksek Mahkemelerin oluşumunu. Örneğin, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan seçimlerde üç aday belirleyip Cumhurbaşkanı’na gönderiyorlardı. Aralarında şu dalgayı geçiyorlardı; ‘Bakalım Cumhurbaşkanı gönderdiğimiz adaylardan hangisini seçebilecekmiş!’ Bu sistem ve bu süreç Anayasa Mahkemesi ve diğer iki yüksek mahkemeyi iyice ulusalcı sol bir grubun hakimiyetine itmişti. Yüzde 47 oyla iktidara gelen AK Parti’yi kapatmak için Yargıtay Başsavcısı sudan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi’ne dava açabildi. Anasaya Mahkemesi sadece 1 oy farkla AK Parti’yi kapatmadı.” şeklinde konuştu.
Erdem ifadesinde ayrıca şu sözlerine yer verdi;
“Ülkenin gündemini meş-gul eden iki konu vardı: Ergenekon ve Balyoz davaları. Ve İzmir’de yürüyen Askeri Casusluk dosyası. Bu davalarla ilgili mahkemelerin ve özel yetkili savcıların uygulamaları ciddi kuşku uyandırmaya başlamış, son derece tartışılır hale gelmişti. MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması pervasızlığı olayın üzerine tuz biber ekti ve bu yapıya ve yapmaya çalıştıklarına dair kuşkumuz kalmadı. Bu yapının Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davaları açıkça kendilerinden olmayan asker, sivil bütün bürokrasiyi tasfiye etmek ve kendilerine alan açmak için bir imkana dönüştürdüğünü gördük... Biz sorunlu durumları söyledikçe ‘sorun mevzu-atlardan’ kaynaklanıyor diyorlardı. Oysa sorun bu mahkemelerde görev yapan cemaat mensuplarıydı. Bu netti. Bunun üzerine Özel Yetkili Mahkemelerdeki uygulamalar üzerine bir çalıştay yaptık. Tartışmak üzere. Israrla dalga geçer gibi ‘Mevzuatlar sorunlu” diyen Özel Yetkili Mahmekelerde görevli cemaat mensubu hakim ve savcıların yüzüne karşı Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Bahri Öztürk ‘Sorun mevzuatlar falan değil, sorun sizsiniz’ dedi. Ortam gerildi. Bu çalıştaydan sonra Başbakan’dan bir randevu aldık, ‘Bu adamlar mevzuat falan dinlemiyorlar’ deyip sorunları ve durumu anlattık. ÖYM’leri tümden kaldıralım dedik.” (Haber: Tuncay Damlar)
Birol Edem’in ifade tutanaklarında;
2010 HSYK seçimlerinin önemini anlatırken o dönemin Türkiye’sinden de bahsederek hatırlatmalarda bulunuyor:
“HSYK’daki çarpık seçim sistemi önemliydi. Bir-birine geçmiş bir sistem. Yüksek Mahkemeler HSYK’ı belirliyor, HSYK ise Yüksek Mahkemelerin oluşumunu. Örneğin, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan seçimlerde üç aday belirleyip Cumhurbaşkanı’na gönderiyorlardı. Aralarında şu dalgayı geçiyorlardı; ‘Bakalım Cumhurbaşkanı gönderdiğimiz adaylardan hangisini seçebilecekmiş!’ Bu sistem ve bu süreç Anayasa Mahkemesi ve diğer iki yüksek mahkemeyi iyice ulusalcı sol bir grubun hakimiyetine itmişti. Yüzde 47 oyla iktidara gelen AK Parti’yi kapatmak için Yargıtay Başsavcısı sudan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi’ne dava açabildi. Anasaya Mahkemesi sadece 1 oy farkla AK Parti’yi kapatmadı.” şeklinde konuştu.
Erdem ifadesinde ayrıca şu sözlerine yer verdi;
“Ülkenin gündemini meş-gul eden iki konu vardı: Ergenekon ve Balyoz davaları. Ve İzmir’de yürüyen Askeri Casusluk dosyası. Bu davalarla ilgili mahkemelerin ve özel yetkili savcıların uygulamaları ciddi kuşku uyandırmaya başlamış, son derece tartışılır hale gelmişti. MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması pervasızlığı olayın üzerine tuz biber ekti ve bu yapıya ve yapmaya çalıştıklarına dair kuşkumuz kalmadı. Bu yapının Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davaları açıkça kendilerinden olmayan asker, sivil bütün bürokrasiyi tasfiye etmek ve kendilerine alan açmak için bir imkana dönüştürdüğünü gördük... Biz sorunlu durumları söyledikçe ‘sorun mevzu-atlardan’ kaynaklanıyor diyorlardı. Oysa sorun bu mahkemelerde görev yapan cemaat mensuplarıydı. Bu netti. Bunun üzerine Özel Yetkili Mahkemelerdeki uygulamalar üzerine bir çalıştay yaptık. Tartışmak üzere. Israrla dalga geçer gibi ‘Mevzuatlar sorunlu” diyen Özel Yetkili Mahmekelerde görevli cemaat mensubu hakim ve savcıların yüzüne karşı Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Bahri Öztürk ‘Sorun mevzuatlar falan değil, sorun sizsiniz’ dedi. Ortam gerildi. Bu çalıştaydan sonra Başbakan’dan bir randevu aldık, ‘Bu adamlar mevzuat falan dinlemiyorlar’ deyip sorunları ve durumu anlattık. ÖYM’leri tümden kaldıralım dedik.” (Haber: Tuncay Damlar)