82 Anayasasının nasıl hazırlanıp kabul edildiğini gençler bilmeyebilir ama yaşı 45 ve üstü olanlar gayet iyi hatırlamaları lazım.
Bir darbeyle yönetime el koymuş olan Kenan Evren’in başında olduğu konsey atamayla bir parlemento oluşturmuş ve birilerine de (Orhan Aldıkaçtı gibi) anayasa taslağı hazırlama görevi vermişti.
Dar bir kadro tarafından hazırlanan Anayasa taslağı beşli cuntanın önüne gelmiş, Onlarda gerekli değişiklikleri yaparak halkoyuna sunmuşlardı.
Ancak referandum süreci çok ilginç şekilde işliyordu.
“Hayır” propagandası yasaktı. Hiçkimse biraraya gelip hayır propagandası yapamazdı, aksi takdirde başına ne geleceği bilinmezdi.
Ancak “Evet” propagandası olabildiğince serbestti. Kenan Evren meydanlara çıkar yeni Anayasa’ya evet denilmesini ister, “Hayır” diyeceklere de aba altından sopa gösterirdi.
Askeri idarenin astığı astık, kestiği kestikti. 50 Genç insan darağaçlarına gönderilmiş, çok daha fazlası karanlık zindanlarda işkence altında daha sözde mahkemelere bile çıkmadan can vermişti. İçeri girip çıkanlarında insanlıkla alakaları bitirilmişti.
Meşhur Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde olanların öyküleri halen anlatıladurur.
Oylama ise daha da ilginçti.
Şeffaf zarflar içerisine oylar verilir ve asker, polis gözetiminde sandığa atılırdı.
Kabinlerdeki hayır oyu ya 1-2 tanedir veya hiç yoktur. Vatandaş şeffaf zarflardan görülen oylardan ürktüğü yetmiyormuş gibi biten hayır oylarından da isteme cesareti bulamazdı.
Hele kırsal kesimlerde olay daha da vahim bir hal alırdı. Bir asker gelir muhtarı tehdit eder, “şayet burada bir tane bile hayır oyu çıkarsa başına gelecekleri düşün” diyerek köylü korkutulurdu.
Aynı oylamayla ilk Cumhurbaşkanı seçilecek Kenan Evren’e de sorumsuz sınırsız yetki işte bu anayasa ile verilmekteydi.
Şu an her değiştirme işinde direnç gösterenler ve “Hayır” oyu için çalışanlar işte bu kanlı anayasayı korumaya çalıştıklarının acaba farkındalar mı diye düşünmekteyim.
Ben “yetmez ama evet” derken bazı aklı evvellerin anlamaya çalıştıkları gibi aslında hayır demek istemiyorum.
Öncelikle bu anayasada yapılabilecek her değişikliğin mevcutttan daha kötü olmayacağını söylemek isterim.
Ancak yukarıda yazdığım şartlar içerisinde oluşmuş bir anayasanın halen yürürlükte olması ve bir türlü yepyeni bir anayasa için uzlaşılmaması beni çileden çıkaranlar arasında sayabilirim.
Geçmiş anayasanın tek bir maddesinin bile kalmaması ve yeniden kaleme alınması gerekmektedir. Temel hak ve özgürlükler yeni baştan tanımlanmalı, çağdaş normlar esas alınmalıdır.
Seçim yasaları, seçim sistemi ve partiler kanunu daha çağdaş bir biçime dönüştürülmeli, parlementoda tüm toplum kesimlerinin temsilcileri kendilerine yer bulabilmelidir.
Atanmışlar hiçbir zaman seçilmişlerin önüne geçmemeli, seçilmişler siyasi hesaplarını sadece ve sadece halka verebilmelidir.
Güzel olan taraf ise yeni değişikliklerle çift başlılık sona erdirilirken, sınırsız sorumsuzluğa bir son verilmekte, yasama organı gerçek işlevine dönüştürülmektedir.
Cumhurbaşkanı sadece iki dönem için beşer yıllık süreyle seçilebilmekte, iki dönemin sonunda koltuğunu terk etmektedir.
Artan nüfusla orantılı olarak milletvekili sayısının artması doğrudur. Meclisin temsil kabiliyeti dar bölge sistemiyle daha da genişletilebilseydi çok daha güzel olabilirdi.
Şunu da unutmamak lazımdır. Sert bir şekilde kuvvetler ayrılığını ve militan laikliği savunarak “Hayır” diyenler de demokratik hakkını kullanmakta, seçilmişlerin üstünlüğünü savunarak çift başlılığa son vermek ve icraatın daha da hızlanmasını savunup “Evet” diyenler de demokratik hakkını kullanmaktadır.
Bu bir kutuplaşma değil aksine demokrasinin gereği çok sesliliktir.
Üsluplara dikkat edildiği ve hakaretlerden uzak kalındığı sürece tartışmalarda bir beis yoktur. Her iki tarafın trollerini ise muhatap almamak lazımdır.
Bir darbeyle yönetime el koymuş olan Kenan Evren’in başında olduğu konsey atamayla bir parlemento oluşturmuş ve birilerine de (Orhan Aldıkaçtı gibi) anayasa taslağı hazırlama görevi vermişti.
Dar bir kadro tarafından hazırlanan Anayasa taslağı beşli cuntanın önüne gelmiş, Onlarda gerekli değişiklikleri yaparak halkoyuna sunmuşlardı.
Ancak referandum süreci çok ilginç şekilde işliyordu.
“Hayır” propagandası yasaktı. Hiçkimse biraraya gelip hayır propagandası yapamazdı, aksi takdirde başına ne geleceği bilinmezdi.
Ancak “Evet” propagandası olabildiğince serbestti. Kenan Evren meydanlara çıkar yeni Anayasa’ya evet denilmesini ister, “Hayır” diyeceklere de aba altından sopa gösterirdi.
Askeri idarenin astığı astık, kestiği kestikti. 50 Genç insan darağaçlarına gönderilmiş, çok daha fazlası karanlık zindanlarda işkence altında daha sözde mahkemelere bile çıkmadan can vermişti. İçeri girip çıkanlarında insanlıkla alakaları bitirilmişti.
Meşhur Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde olanların öyküleri halen anlatıladurur.
Oylama ise daha da ilginçti.
Şeffaf zarflar içerisine oylar verilir ve asker, polis gözetiminde sandığa atılırdı.
Kabinlerdeki hayır oyu ya 1-2 tanedir veya hiç yoktur. Vatandaş şeffaf zarflardan görülen oylardan ürktüğü yetmiyormuş gibi biten hayır oylarından da isteme cesareti bulamazdı.
Hele kırsal kesimlerde olay daha da vahim bir hal alırdı. Bir asker gelir muhtarı tehdit eder, “şayet burada bir tane bile hayır oyu çıkarsa başına gelecekleri düşün” diyerek köylü korkutulurdu.
Aynı oylamayla ilk Cumhurbaşkanı seçilecek Kenan Evren’e de sorumsuz sınırsız yetki işte bu anayasa ile verilmekteydi.
Şu an her değiştirme işinde direnç gösterenler ve “Hayır” oyu için çalışanlar işte bu kanlı anayasayı korumaya çalıştıklarının acaba farkındalar mı diye düşünmekteyim.
Ben “yetmez ama evet” derken bazı aklı evvellerin anlamaya çalıştıkları gibi aslında hayır demek istemiyorum.
Öncelikle bu anayasada yapılabilecek her değişikliğin mevcutttan daha kötü olmayacağını söylemek isterim.
Ancak yukarıda yazdığım şartlar içerisinde oluşmuş bir anayasanın halen yürürlükte olması ve bir türlü yepyeni bir anayasa için uzlaşılmaması beni çileden çıkaranlar arasında sayabilirim.
Geçmiş anayasanın tek bir maddesinin bile kalmaması ve yeniden kaleme alınması gerekmektedir. Temel hak ve özgürlükler yeni baştan tanımlanmalı, çağdaş normlar esas alınmalıdır.
Seçim yasaları, seçim sistemi ve partiler kanunu daha çağdaş bir biçime dönüştürülmeli, parlementoda tüm toplum kesimlerinin temsilcileri kendilerine yer bulabilmelidir.
Atanmışlar hiçbir zaman seçilmişlerin önüne geçmemeli, seçilmişler siyasi hesaplarını sadece ve sadece halka verebilmelidir.
Güzel olan taraf ise yeni değişikliklerle çift başlılık sona erdirilirken, sınırsız sorumsuzluğa bir son verilmekte, yasama organı gerçek işlevine dönüştürülmektedir.
Cumhurbaşkanı sadece iki dönem için beşer yıllık süreyle seçilebilmekte, iki dönemin sonunda koltuğunu terk etmektedir.
Artan nüfusla orantılı olarak milletvekili sayısının artması doğrudur. Meclisin temsil kabiliyeti dar bölge sistemiyle daha da genişletilebilseydi çok daha güzel olabilirdi.
Şunu da unutmamak lazımdır. Sert bir şekilde kuvvetler ayrılığını ve militan laikliği savunarak “Hayır” diyenler de demokratik hakkını kullanmakta, seçilmişlerin üstünlüğünü savunarak çift başlılığa son vermek ve icraatın daha da hızlanmasını savunup “Evet” diyenler de demokratik hakkını kullanmaktadır.
Bu bir kutuplaşma değil aksine demokrasinin gereği çok sesliliktir.
Üsluplara dikkat edildiği ve hakaretlerden uzak kalındığı sürece tartışmalarda bir beis yoktur. Her iki tarafın trollerini ise muhatap almamak lazımdır.