Millî Görüşçüler, söyledikleriyle defalarca haklı çıkmalarına rağmen, gömlek değiştirenlerin de her defasında aldanmalarına rağmen, bu arkadaşlarımız bir Millî Görüşçünün ikazlarını neden dinlemez? Kompleks mi acaba? Ne derseniz deyin sonuç̧ vahamet...
Makam, mevki ve ihale peşinde koşmadan davada sebat edenlerin ikazlarını zamanında dinlemeyip, sonradan pişmanlık yaşayarak “aldandık, Allah bizi affetsin” deyip her tükürdüklerini yalama pişkinliğinden vazgeçmiyor, hiçbir hatadan ders almıyorlar. Ve halâ ikazları dinlemeyip, aynı hataları yapmaya devam ediyorlar.
Anlatsak anlamıyorlar, sussak vicdanımız elvermiyor. Ama gerçekler ağır geliyor. Ağızlarıyla söyleyip dursalar da gerçekte halâ "aynı gemide" olduğumuzu bir türlü̈ anlamıyorlar. Bu laf dinlemezliğin öğüt almazlığın sebebi ne ola ki?
Aslında bazen siz susup onlar konuşmaya başlayınca içlerindeki kurtları döküyor, kirli çamaşırlar ortaya çıkıyor, birbirlerini acımasızca eleştiriyorlar. Ne zaman evet öyle deyip siz de lafa müdahil olunca hemen savunmaya geçiyorlar.
Kanaatimizce bu arkadaşlarımız büyük beklentiler içerisindeydiler. Ancak gemi su alıp karaya oturunca sona gelindiğinin farkına vardılar ve bunun sonunda büyük hayal kırıklığı yaşıyorlar. Bu hayal kırıklığı da saldırganlığa yol açıyor.
Hal böyle olunca gerçeklerle yüzleşmek istemiyorlar. Ya da işlerine gelmiyor. Her yanlışı savunuyor, her ikazı benliklerine saldırı yemiş̧ gibi anlıyor, doğrularla yüzleşmekten kaçıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi FETÖ'cü, hain ilan etmekten de geri kalmıyorlar.
Beğenmedikleri kendilerini alkışlamayan her sözü̈, kendilerini yıpratma kampanyası olarak görüyorlar.
Buradan bir zaman tüneli gibi geçmişe gidecek olsak “hanginiz FETÖ'cü değilsiniz? Hanginiz FETÖ'nün yanında bulunmadınız? deme hakkımız var sanırım. Kirli çamaşırlar ortaya dökülmesin. İktidarda olmaları kendilerini baş sorumlu yapması gerekirken hala mağduru oynuyorlar.
Bugüne kadar elde ettiğiniz tüm konumlarda abilerinizin elini-eteğini öptünüz. Öğrenciyken burs aldınız, işe girerken referans aldınız, zor gününüze kapılarını çaldınız. Bugün vekil olunca başımıza cellat kesiliyorsunuz.
Bugün, davaya bağlılara küçümseyerek bakan makam mevki elde eden birçokları bilmeli ki Milli Görüşçülerin selamıyla adam oldular. Referans olarak kullanıp bir yerlere geldiler, şimdi geldikleri yeri beğenmiyorlar.
Bugün pek çok Ak Partili eski dostumuz şahsiyeti, onuru, bilgisi, çevresi, geçmişi olduğu için değil, yalnızca Milli Görüşçü abilerinin yanında görüldüğü için, ‘bunlardan zarar gelmez’ diye başkan-vekili yapıldılar. Görevleri bittiği an kimse kendilerine selam vermez. Bunu da iyi biliyorlar. Ama ne acıdır ki civciv çıktığı kabuğu beğenmezmiş̧. Bunlar da şimdi Milli Görüşçülere tafra yapıyorlar. Gelecekte başlarına yine bir iş gelse “Biz de Milli Görüşçüydük Erbakancıydık” diyecekler.
Bütün bu olanlar, yaşananlar karşısında onlara düşen görev; kendilerine hak hukuk adaleti hatırlatan Milli Görüşçülere saldırmak değil, tersine "hata yaptık nereden dönsek kardır" diyerek söylenenlere kulak vermek olmalıdır.
Biz, kardeşlik görevi gereği doğruları hatırlatarak, ikazlarımızı yapmaya devam edeceğiz. Umarız iş işten geçmez.
Şair Karakoç'un mısraları nasıl cuk diye oturuyor:
"Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak...
Hâlbuki; bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar...
Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar.
Tarihin azabından kurtulsalar, Allah'ın azabından kurtulamayacaklar.."
Dost gerçekleri söyleyendir. Bir Arap atasözünde geçtiği gibi "dostun seni tasdik eden değil, sana doğruyu söyleyendir. " acı da olsa.
Makam, mevki ve ihale peşinde koşmadan davada sebat edenlerin ikazlarını zamanında dinlemeyip, sonradan pişmanlık yaşayarak “aldandık, Allah bizi affetsin” deyip her tükürdüklerini yalama pişkinliğinden vazgeçmiyor, hiçbir hatadan ders almıyorlar. Ve halâ ikazları dinlemeyip, aynı hataları yapmaya devam ediyorlar.
Anlatsak anlamıyorlar, sussak vicdanımız elvermiyor. Ama gerçekler ağır geliyor. Ağızlarıyla söyleyip dursalar da gerçekte halâ "aynı gemide" olduğumuzu bir türlü̈ anlamıyorlar. Bu laf dinlemezliğin öğüt almazlığın sebebi ne ola ki?
Aslında bazen siz susup onlar konuşmaya başlayınca içlerindeki kurtları döküyor, kirli çamaşırlar ortaya çıkıyor, birbirlerini acımasızca eleştiriyorlar. Ne zaman evet öyle deyip siz de lafa müdahil olunca hemen savunmaya geçiyorlar.
Kanaatimizce bu arkadaşlarımız büyük beklentiler içerisindeydiler. Ancak gemi su alıp karaya oturunca sona gelindiğinin farkına vardılar ve bunun sonunda büyük hayal kırıklığı yaşıyorlar. Bu hayal kırıklığı da saldırganlığa yol açıyor.
Hal böyle olunca gerçeklerle yüzleşmek istemiyorlar. Ya da işlerine gelmiyor. Her yanlışı savunuyor, her ikazı benliklerine saldırı yemiş̧ gibi anlıyor, doğrularla yüzleşmekten kaçıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi FETÖ'cü, hain ilan etmekten de geri kalmıyorlar.
Beğenmedikleri kendilerini alkışlamayan her sözü̈, kendilerini yıpratma kampanyası olarak görüyorlar.
Buradan bir zaman tüneli gibi geçmişe gidecek olsak “hanginiz FETÖ'cü değilsiniz? Hanginiz FETÖ'nün yanında bulunmadınız? deme hakkımız var sanırım. Kirli çamaşırlar ortaya dökülmesin. İktidarda olmaları kendilerini baş sorumlu yapması gerekirken hala mağduru oynuyorlar.
Bugüne kadar elde ettiğiniz tüm konumlarda abilerinizin elini-eteğini öptünüz. Öğrenciyken burs aldınız, işe girerken referans aldınız, zor gününüze kapılarını çaldınız. Bugün vekil olunca başımıza cellat kesiliyorsunuz.
Bugün, davaya bağlılara küçümseyerek bakan makam mevki elde eden birçokları bilmeli ki Milli Görüşçülerin selamıyla adam oldular. Referans olarak kullanıp bir yerlere geldiler, şimdi geldikleri yeri beğenmiyorlar.
Bugün pek çok Ak Partili eski dostumuz şahsiyeti, onuru, bilgisi, çevresi, geçmişi olduğu için değil, yalnızca Milli Görüşçü abilerinin yanında görüldüğü için, ‘bunlardan zarar gelmez’ diye başkan-vekili yapıldılar. Görevleri bittiği an kimse kendilerine selam vermez. Bunu da iyi biliyorlar. Ama ne acıdır ki civciv çıktığı kabuğu beğenmezmiş̧. Bunlar da şimdi Milli Görüşçülere tafra yapıyorlar. Gelecekte başlarına yine bir iş gelse “Biz de Milli Görüşçüydük Erbakancıydık” diyecekler.
Bütün bu olanlar, yaşananlar karşısında onlara düşen görev; kendilerine hak hukuk adaleti hatırlatan Milli Görüşçülere saldırmak değil, tersine "hata yaptık nereden dönsek kardır" diyerek söylenenlere kulak vermek olmalıdır.
Biz, kardeşlik görevi gereği doğruları hatırlatarak, ikazlarımızı yapmaya devam edeceğiz. Umarız iş işten geçmez.
Şair Karakoç'un mısraları nasıl cuk diye oturuyor:
"Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak...
Hâlbuki; bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar...
Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar.
Tarihin azabından kurtulsalar, Allah'ın azabından kurtulamayacaklar.."
Dost gerçekleri söyleyendir. Bir Arap atasözünde geçtiği gibi "dostun seni tasdik eden değil, sana doğruyu söyleyendir. " acı da olsa.