Allah’ın Kuran’da bildirdiği mümin kadın karakteri, mümin erkek karakterinden farklı değildir. Kuran’a göre erkek de kadın da Kuran’da Allah’ın tavsiye ettiği aynı güzel ahlaka sahip olmalı, salih amellerde bulunmalıdır. Bütün müminlerin ortak amacı Allah’ın hoşnutluğunu ve rahmetini kazanmaktır. Bu nedenle inanan her kadının da yaşamdaki önceliği Allah’ın rızasıdır:
“Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)
Ancak dinden uzak yaşayan cahiliye toplumlarında, kadına çocukluk dönemlerinden başlayarak yapılan bazı telkinler vardır. Adeta paket program gibi hazırlanıp, artık bebeklikten çıkmaya başlayan her kız çocuğuna yüklenen bu telkinlere öylesine alışılagelmiştir ki, insanlar bunları değişmez kurallar olarak görmekte ve değişmez doğrular olarak kabullenmektedirler. Bu telkinler nedeniyle her küçük kız çocuğu bebeklerle oynar, oynarken bebeklerinin annesi rolünü üstlenir. Belli bir yaşa geldiğinde ise artık beyaz atlı prensini beklemeye ya da aramaya başlar. Bu prenste aranan en önemli özellik yakışıklı olmasıdır. Mutlaka parası ve işi de olmalıdır, ev ve araba sahibi olması da tercih nedenidir.Ayrıca romantik olmalı, hediyeler almalıdır.
Görüldüğü gibi Allah’ın tavsiye ettiği ahlak özelliklerinin hiç biri evlenilecek erkekte aranan özellikler arasında yer almamaktadır. Allah’a iman etmesi, O’nun rızasını kazanmak için çalışması, Yüce Allah’ın sınırlarını korumaya çalışıyor olması hiçbir önem taşımamaktadır.
Sonunda aranan eş bulunur. Ancak evliliğe ‘müessese’ adı verilen bu toplumdaki evliliklerin de ne derece sağlıklı olacağı açıktır. Temeli Allah sevgisine değil, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan bu birliktelikler, zamanla hem kadın hem de erkek için azaba dönüşür. Kadın ailesine ya da yakınlarına evliliğine ilişkin şikayetlerini dile getirdiğinde ise, “herkesin evliliği az çok böyle” sözleriyle karşılaşır ve getirilmeye çalışılan çözümler de her zaman Kuran dışıdır.
Kısacası cahiliye toplumundaki kadının yaşamı, kocasına, çocuklarına hizmet ederek ve ev işleriyle uğraşarak geçer. Yaşı ilerlediğinde ise torunlarıyla ilgilenir, örgü örerek, televizyon izleyerek günlerini ve yıllarını geçirir.
Mümin bir kadın için asla böyle bir yaşam söz konusu olmaz. O, “Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.” (Al-i İmran Suresi, 114) ayeti hükmü gereğince ‘tümüyle boş’ işlerden yüz çevirmiş, yaşamını Allah’ı hoşnut etme üzerine kurmuştur.
Allah’ın sınırlarını koruyan, emir ve yasaklarını gözeten mümin kadın, yaşadığı Kuran ahlakı nedeniyle güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahip olur. Allah’ın, “… Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz…” (Müminun Suresi, 71) ayetiyle haber verdiği gibi, Kuran ahlakı ‘şan ve şeref’ kazandırmaktadır. Bu ahlakı yaşayan inanan bir kadın, saygı duyulacak, onurlu bir karaktere sahip olur. İnanan insanlar, yaşadıkları toplumdan, ailelerinden ya da çevrelerinden aldıkları telkinler ne olursa olsun, bunları ölçü olarak asla kabul etmez ve Kuran’da bildirilen mümin karakterini yaşarlar.
Mümin bir kadın eşini ve dostlarını da din ahlakını yaşayan insanlar arasından seçer. Allah’ı seven ve sadece O’nun hoşnutluğunu gözeten insanlarla birlikte olur. Kuran’a tabiidir ve Kuran’a göre yaşar. Ayetlerde de bildirildiği gibi yaşamında Allah, elçisi ve Allah yolunda mücadeleden daha önemli bir şey yoktur:
De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 24)
Ayrıca mümin kadınların, din ahlakından uzak yaşayan cahiliye toplumlarında kadınlara yaşatılan tüm huzursuzluklardan, sıkıntılardan ve eziyetlerden uzak bir yaşamları vardır. Allah’ın, “Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97) ayetiyle mümin kadınlara ve mümin erkeklere vaadettiği gibi, güzel bir yaşam sürerler. Allah’a teslim olmanın ve tevekkülün konforunu yaşarlar.
“Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)
Ancak dinden uzak yaşayan cahiliye toplumlarında, kadına çocukluk dönemlerinden başlayarak yapılan bazı telkinler vardır. Adeta paket program gibi hazırlanıp, artık bebeklikten çıkmaya başlayan her kız çocuğuna yüklenen bu telkinlere öylesine alışılagelmiştir ki, insanlar bunları değişmez kurallar olarak görmekte ve değişmez doğrular olarak kabullenmektedirler. Bu telkinler nedeniyle her küçük kız çocuğu bebeklerle oynar, oynarken bebeklerinin annesi rolünü üstlenir. Belli bir yaşa geldiğinde ise artık beyaz atlı prensini beklemeye ya da aramaya başlar. Bu prenste aranan en önemli özellik yakışıklı olmasıdır. Mutlaka parası ve işi de olmalıdır, ev ve araba sahibi olması da tercih nedenidir.Ayrıca romantik olmalı, hediyeler almalıdır.
Görüldüğü gibi Allah’ın tavsiye ettiği ahlak özelliklerinin hiç biri evlenilecek erkekte aranan özellikler arasında yer almamaktadır. Allah’a iman etmesi, O’nun rızasını kazanmak için çalışması, Yüce Allah’ın sınırlarını korumaya çalışıyor olması hiçbir önem taşımamaktadır.
Sonunda aranan eş bulunur. Ancak evliliğe ‘müessese’ adı verilen bu toplumdaki evliliklerin de ne derece sağlıklı olacağı açıktır. Temeli Allah sevgisine değil, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan bu birliktelikler, zamanla hem kadın hem de erkek için azaba dönüşür. Kadın ailesine ya da yakınlarına evliliğine ilişkin şikayetlerini dile getirdiğinde ise, “herkesin evliliği az çok böyle” sözleriyle karşılaşır ve getirilmeye çalışılan çözümler de her zaman Kuran dışıdır.
Kısacası cahiliye toplumundaki kadının yaşamı, kocasına, çocuklarına hizmet ederek ve ev işleriyle uğraşarak geçer. Yaşı ilerlediğinde ise torunlarıyla ilgilenir, örgü örerek, televizyon izleyerek günlerini ve yıllarını geçirir.
Mümin bir kadın için asla böyle bir yaşam söz konusu olmaz. O, “Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.” (Al-i İmran Suresi, 114) ayeti hükmü gereğince ‘tümüyle boş’ işlerden yüz çevirmiş, yaşamını Allah’ı hoşnut etme üzerine kurmuştur.
Allah’ın sınırlarını koruyan, emir ve yasaklarını gözeten mümin kadın, yaşadığı Kuran ahlakı nedeniyle güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahip olur. Allah’ın, “… Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz…” (Müminun Suresi, 71) ayetiyle haber verdiği gibi, Kuran ahlakı ‘şan ve şeref’ kazandırmaktadır. Bu ahlakı yaşayan inanan bir kadın, saygı duyulacak, onurlu bir karaktere sahip olur. İnanan insanlar, yaşadıkları toplumdan, ailelerinden ya da çevrelerinden aldıkları telkinler ne olursa olsun, bunları ölçü olarak asla kabul etmez ve Kuran’da bildirilen mümin karakterini yaşarlar.
Mümin bir kadın eşini ve dostlarını da din ahlakını yaşayan insanlar arasından seçer. Allah’ı seven ve sadece O’nun hoşnutluğunu gözeten insanlarla birlikte olur. Kuran’a tabiidir ve Kuran’a göre yaşar. Ayetlerde de bildirildiği gibi yaşamında Allah, elçisi ve Allah yolunda mücadeleden daha önemli bir şey yoktur:
De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 24)
Ayrıca mümin kadınların, din ahlakından uzak yaşayan cahiliye toplumlarında kadınlara yaşatılan tüm huzursuzluklardan, sıkıntılardan ve eziyetlerden uzak bir yaşamları vardır. Allah’ın, “Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97) ayetiyle mümin kadınlara ve mümin erkeklere vaadettiği gibi, güzel bir yaşam sürerler. Allah’a teslim olmanın ve tevekkülün konforunu yaşarlar.