Bugün küçük büyük her yaştan insanımız internet oyunları, çizgi ve dizi filmler, şiddeti seyirlik malzemeye dönüştüren programların kuşatması altında. Bütün bunlar bireysel ya da toplumsal tehlike olmanın ötesine geçip, küresel tehdit hâlini almış durumda. Bu itibarla merhametsizlik âdeta çağın bulaşıcı hastalığı gibi kıtalar geziyor. İnsanlıktan sınıfta kalmak üzereyiz. İnsan insanın kurdu oldu maalesef. Melekleri haklı çıkarmak için yarıştı adeta şiddette… Yaratanını incitme pahasına…
“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.” (Bakara, 2/30) ayetinde buyurulduğu gibi…
Bugün kalplerin pasını silmek, şiddet ve zulmün gönüllerde açtığı yaraları tedavi etmek için topyekûn bir yürek terbiyesine ve merhamet seferberliğine ihtiyaç vardır. Geçmişin günahlarını bağışlatmak ve geleceği aydınlık kılmak için ilahî rahmet ve nebevi merhamet gerekli hepimize. Kur’an ve sünneti bir kez daha bu perspektiften okumaya koyulmalıyız. Kur’an-ı Kerim kalbin hastalıklarından bahsederken; kalp gözünün kör olmasına (Hac, 22/46), kalbin katılaşmasına (Bakara, 2/74), kilitlenmesine (Muhammed, 47/24), hastalanmasına (Bakara, 2/10) ve nihayet mühürlenmesine (Câsiye, 45/23) dikkatlerimizi çeker. Bu manevi hastalıkların tedavisinde en etkili ilaç merhamet olacaktır.
“Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya işte böyleleridir erdemliliğe erişmiş olanlar.” (Beled, 90/17-18) parlak beyanlarında buyurulduğu üzere kuşanmalıyız merhameti…
Hayatı doğru yaşamak için kanunları ve kuralları sadece bilmek yeterli olsaydı, peygamberlere ihtiyaç olmazdı. Allâh-u Teâlâ melekler aracılığıyla ya da başka bir vâsıtayla hayatı kuşatacak ve davranışları yönlendirecek ilâhî hükümleri ihtivâ eden kitaplar gönderir; insanlar da o kitaptaki ahkâm ve kurallara uyarak doğru yolu bulmuş olurlardı.
Allâh (c.c.) insanların “model-örnek” ihtiyaçlarına istinâden onlara kendi içlerinden merhamet, şecaat, adâlet, cesaret ve vefâ yüklü peygamberler göndermiştir ki, ümmetlerine fiilen yol göstersin, model olsun, söz söylesin ve hikmetlerle onların arınmalarına vesile olsunlar… Ki, Kutlu Nebi’den asırlar sonra bugün O’na iman etmiş gönüller, yeniden tutuştursun merhamet meş’alesini…
Merhamet bir merhemdir, acılarını tâ yüreklerinde yaşayan mahzun gönüllere… Onu sürmeli, onu aşılamalı, onu anlatmalı akleden bütün beyinlere… Hoyratça yaşadığımız ve harcadığımız hayat nimetini merhamet aşkıyla donatmalı, önce kendimizden başlamalıyız merhamet göstermeye. Gönlümüzü nefsani duygu ve şeytani vesveselerin işgalinden kurtarmalı, öfkeyi, kini, hasedi, intikamı, nefreti lügatimizden ve hayatımızdan çıkarmalıyız.
Merhamet bütün ahlaki erdemleri bünyesinde barındıran bir gönül serveti, insanlık sermayesidir. Ana kucağı gibidir merhamet, tüm ahlaki ve insani güzellikleri kuşatır. Merhamet sevmektir, paylaşmaktır, affetmektir, hoş görmektir. Ve “yufka yürekli” olabilmektir.
“Allah’ım! Senin katından öyle bir rahmet istiyoruz ki, o rahmet vasıtasıyla kalbimizi doğru yola ilet.”
(Tirmizi, Deâvât, 31.)
“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.” (Bakara, 2/30) ayetinde buyurulduğu gibi…
Bugün kalplerin pasını silmek, şiddet ve zulmün gönüllerde açtığı yaraları tedavi etmek için topyekûn bir yürek terbiyesine ve merhamet seferberliğine ihtiyaç vardır. Geçmişin günahlarını bağışlatmak ve geleceği aydınlık kılmak için ilahî rahmet ve nebevi merhamet gerekli hepimize. Kur’an ve sünneti bir kez daha bu perspektiften okumaya koyulmalıyız. Kur’an-ı Kerim kalbin hastalıklarından bahsederken; kalp gözünün kör olmasına (Hac, 22/46), kalbin katılaşmasına (Bakara, 2/74), kilitlenmesine (Muhammed, 47/24), hastalanmasına (Bakara, 2/10) ve nihayet mühürlenmesine (Câsiye, 45/23) dikkatlerimizi çeker. Bu manevi hastalıkların tedavisinde en etkili ilaç merhamet olacaktır.
“Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya işte böyleleridir erdemliliğe erişmiş olanlar.” (Beled, 90/17-18) parlak beyanlarında buyurulduğu üzere kuşanmalıyız merhameti…
Hayatı doğru yaşamak için kanunları ve kuralları sadece bilmek yeterli olsaydı, peygamberlere ihtiyaç olmazdı. Allâh-u Teâlâ melekler aracılığıyla ya da başka bir vâsıtayla hayatı kuşatacak ve davranışları yönlendirecek ilâhî hükümleri ihtivâ eden kitaplar gönderir; insanlar da o kitaptaki ahkâm ve kurallara uyarak doğru yolu bulmuş olurlardı.
Allâh (c.c.) insanların “model-örnek” ihtiyaçlarına istinâden onlara kendi içlerinden merhamet, şecaat, adâlet, cesaret ve vefâ yüklü peygamberler göndermiştir ki, ümmetlerine fiilen yol göstersin, model olsun, söz söylesin ve hikmetlerle onların arınmalarına vesile olsunlar… Ki, Kutlu Nebi’den asırlar sonra bugün O’na iman etmiş gönüller, yeniden tutuştursun merhamet meş’alesini…
Merhamet bir merhemdir, acılarını tâ yüreklerinde yaşayan mahzun gönüllere… Onu sürmeli, onu aşılamalı, onu anlatmalı akleden bütün beyinlere… Hoyratça yaşadığımız ve harcadığımız hayat nimetini merhamet aşkıyla donatmalı, önce kendimizden başlamalıyız merhamet göstermeye. Gönlümüzü nefsani duygu ve şeytani vesveselerin işgalinden kurtarmalı, öfkeyi, kini, hasedi, intikamı, nefreti lügatimizden ve hayatımızdan çıkarmalıyız.
Merhamet bütün ahlaki erdemleri bünyesinde barındıran bir gönül serveti, insanlık sermayesidir. Ana kucağı gibidir merhamet, tüm ahlaki ve insani güzellikleri kuşatır. Merhamet sevmektir, paylaşmaktır, affetmektir, hoş görmektir. Ve “yufka yürekli” olabilmektir.
“Allah’ım! Senin katından öyle bir rahmet istiyoruz ki, o rahmet vasıtasıyla kalbimizi doğru yola ilet.”
(Tirmizi, Deâvât, 31.)