Bâzen, “Bu toplumun Kur’ân’ı anlamak gibi bir ihtiyâcı yok” diyesi geliyor insanın…
Zîrâ;
Kur’ân’ı, anlamadan ve anlamak gibi bir endîşemiz bulunmadan okuyoruz..
Kur’ân’ı, sesimizi tanıtmak, beğendirmek için okuyoruz..
Kur’ân’ı, ticârî bir takım talepler için okuyoruz..
Kur’ân’ı, elimizi, dilimizi, sözümüzü, delilimizi güçlendirmek için okuyoruz..
Kur’ân’ı, kıraat tâlimi, tecvîd, tashîh, tertîl kasdıyla okuyoruz..
Kur’ân’ı, hatimler indirmek, mukâbeleler bitirmek için okuyoruz..
Kur’ân’ı, geçmişlerimize, ölmüşlerimize rahmet olsun için okuyoruz..
Kur’ân’ı, hastalıklarımıza şifâ olsun diye okuyoruz..
Kur’ân’ı, “Kur’ân okumasını biliyor ya da bilmiyor” desinler/demesinler için okuyoruz..
Kur’ân’ı hislenmek, göz yaşı dökmek, âyetleriyle hüzünlenmek ya da coşmak için okuyoruz..
Kur’ân’ı hâfız olmak, hıfzıyla gururlanmak ve bir üstünlük vasfı sağlamak için okuyup ezberliyoruz..
Kur’ân’ı, Kur’an bilgimizi geliştirmek, gerektiğinde onunla başkalarına karşı cedel, atışma, tartışma kaabiliyetimizi geliştirmek, kendimizi ispât etmek için okuyoruz..
Kur’ân’ı, en iyi, en doğru, en seçkin öğrenmek, ses ve nefeslerimizi yarıştırmak, onun okunuşuyla gurur ve onur duymak için okuyoruz..
Kur’ân’ın anlamını hiç merâk etmeden hummâlı bir biçimde okurken, onu okumaktan büyük haz alıyor, üstümüze düşen sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi düşünerek okuyor ve rahatlıyoruz..
Bâzen de Kur’ân’ı, “Kur’an okumamış olmayalım diye, lâf olsun diye, işte öylesine, dostlar alışverişte görsün diye, âdet yerini bulsun diye…” okuyoruz!
Şimdi ki zamanlarda artık,
Kur’ân’ın anlamını da öğrenmek için gayretlerimiz var ancak;
Sanki bize değil de hep başkalarına hitap ediyormuş telakkisiyle okuyor, öğreniyor, harâretle âyetleri konuşup tartışıyoruz…
Acabâ diyoruz, gizli ve kasıtlı bir el/eller ya da bir güç, Kur’ân’ı anlamayalım diye bu milletin fertleri üzerinde maddî/mânevî nasıl bir tahrîbat yapmıştır ki, Kur’ân’a muhatap nesillerle bir türlü etkileşime ve iletişime geçemiyor, gönüllere nüfûz edemiyoruz..!
Hiçbir okuma, bizim mânevî dünyamızda, ruh iklimimizde, göz ve gönül dünyamızda, hayat serüvenimizde etkili ve caydırıcı olmuyor…
Zîrâ;
Kur’ân’ı, anlamadan ve anlamak gibi bir endîşemiz bulunmadan okuyoruz..
Kur’ân’ı, sesimizi tanıtmak, beğendirmek için okuyoruz..
Kur’ân’ı, ticârî bir takım talepler için okuyoruz..
Kur’ân’ı, elimizi, dilimizi, sözümüzü, delilimizi güçlendirmek için okuyoruz..
Kur’ân’ı, kıraat tâlimi, tecvîd, tashîh, tertîl kasdıyla okuyoruz..
Kur’ân’ı, hatimler indirmek, mukâbeleler bitirmek için okuyoruz..
Kur’ân’ı, geçmişlerimize, ölmüşlerimize rahmet olsun için okuyoruz..
Kur’ân’ı, hastalıklarımıza şifâ olsun diye okuyoruz..
Kur’ân’ı, “Kur’ân okumasını biliyor ya da bilmiyor” desinler/demesinler için okuyoruz..
Kur’ân’ı hislenmek, göz yaşı dökmek, âyetleriyle hüzünlenmek ya da coşmak için okuyoruz..
Kur’ân’ı hâfız olmak, hıfzıyla gururlanmak ve bir üstünlük vasfı sağlamak için okuyup ezberliyoruz..
Kur’ân’ı, Kur’an bilgimizi geliştirmek, gerektiğinde onunla başkalarına karşı cedel, atışma, tartışma kaabiliyetimizi geliştirmek, kendimizi ispât etmek için okuyoruz..
Kur’ân’ı, en iyi, en doğru, en seçkin öğrenmek, ses ve nefeslerimizi yarıştırmak, onun okunuşuyla gurur ve onur duymak için okuyoruz..
Kur’ân’ın anlamını hiç merâk etmeden hummâlı bir biçimde okurken, onu okumaktan büyük haz alıyor, üstümüze düşen sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi düşünerek okuyor ve rahatlıyoruz..
Bâzen de Kur’ân’ı, “Kur’an okumamış olmayalım diye, lâf olsun diye, işte öylesine, dostlar alışverişte görsün diye, âdet yerini bulsun diye…” okuyoruz!
Şimdi ki zamanlarda artık,
Kur’ân’ın anlamını da öğrenmek için gayretlerimiz var ancak;
Sanki bize değil de hep başkalarına hitap ediyormuş telakkisiyle okuyor, öğreniyor, harâretle âyetleri konuşup tartışıyoruz…
Acabâ diyoruz, gizli ve kasıtlı bir el/eller ya da bir güç, Kur’ân’ı anlamayalım diye bu milletin fertleri üzerinde maddî/mânevî nasıl bir tahrîbat yapmıştır ki, Kur’ân’a muhatap nesillerle bir türlü etkileşime ve iletişime geçemiyor, gönüllere nüfûz edemiyoruz..!
Hiçbir okuma, bizim mânevî dünyamızda, ruh iklimimizde, göz ve gönül dünyamızda, hayat serüvenimizde etkili ve caydırıcı olmuyor…