Henüz dünyaya gelmemiş bir çocuk, ana rahminde iken nasıl ki dünya hayatını anlaması mümkün değilse, insanlar da dünyada iken ahiret hayatını anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar veya anlamaya yanaşmıyorlar. Yoksa şu İlâhî ihtar kulak ardı edilebilir mi?
“Allah’a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının!” (Bakârâ, 2/281)
İnkârcılar, sınırlı ve muayyen bir hayatın demir çemberi ve dar kalıpları içerisinde, “kuyruğunu dönen çarka kaptırmış bir kedi misâli” döner dururlar. Mü’minler ise, Rableri karşısında vakarlı bir duruş ve takvâları sayesinde gösterdikleri tevekkülün gölgesi altında inandıkları ebedî hayata bir gün kavuşmanın ümîdi ve gönül ferahlığı içerisinde bekler dururlar.
Dünya hayatımızın bir düzene girmesini istiyorsak, Önce âhiret hayatına olan inancımızı yenilemeliyiz. Gerçekten inanıyor muyuz, inanmış gibi mi yapıyoruz, yoksa inandığımızı mı zannediyoruz? İşte bunu netleştirip samimi inancımızı ortaya koyduğumuz vakit, dünya hayatımız da rızâ-i ilâhî istikâmetinde düzene girecektir biiznillah.
Bugün, nâkıs akıllarıyla insanın fıtratında var olan yani insanla birlikte yaratılan “din duygusu”nu eleştirmeye kalkışanlar, bir takım beşerî düzenlerin, felsefî sistemlerin, izmlerin, ideolojilerin “ilâhî dinler”in yerine ikâme edilebileceği yanılgısına düştüler. İnsanların başına musallat kıldıkları bu düzen(sizlik)ler yüzünden insanlık bugün acılar, yokluklar, yoksulluklar, haksızlıklar karşısında inim inim inlemekte, müslüman coğrafyalarından acıların çığlıkları yükselmektedir.
İnsanlığa muhtâç olduğu adâlet ve merhamet düzenini ancak din duygusu (İslâmiyet) verebilir. Çünkü sorumluluk bilinci, mahkeme-i kübrâ muhâsebesi sâdece ilâhî nizâmlarda mevcuttur. Bu iki kuvvet olmadan, insan ihtiraslarının ve özgürlük çılgınlığının önüne geçebilmenin imkân ve ihtimâli yoktur.
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir! Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir!” (Hacc, 22/1-2) “Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.” (Necm, 53/42)
“Allah’a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının!” (Bakârâ, 2/281)
İnkârcılar, sınırlı ve muayyen bir hayatın demir çemberi ve dar kalıpları içerisinde, “kuyruğunu dönen çarka kaptırmış bir kedi misâli” döner dururlar. Mü’minler ise, Rableri karşısında vakarlı bir duruş ve takvâları sayesinde gösterdikleri tevekkülün gölgesi altında inandıkları ebedî hayata bir gün kavuşmanın ümîdi ve gönül ferahlığı içerisinde bekler dururlar.
Dünya hayatımızın bir düzene girmesini istiyorsak, Önce âhiret hayatına olan inancımızı yenilemeliyiz. Gerçekten inanıyor muyuz, inanmış gibi mi yapıyoruz, yoksa inandığımızı mı zannediyoruz? İşte bunu netleştirip samimi inancımızı ortaya koyduğumuz vakit, dünya hayatımız da rızâ-i ilâhî istikâmetinde düzene girecektir biiznillah.
Bugün, nâkıs akıllarıyla insanın fıtratında var olan yani insanla birlikte yaratılan “din duygusu”nu eleştirmeye kalkışanlar, bir takım beşerî düzenlerin, felsefî sistemlerin, izmlerin, ideolojilerin “ilâhî dinler”in yerine ikâme edilebileceği yanılgısına düştüler. İnsanların başına musallat kıldıkları bu düzen(sizlik)ler yüzünden insanlık bugün acılar, yokluklar, yoksulluklar, haksızlıklar karşısında inim inim inlemekte, müslüman coğrafyalarından acıların çığlıkları yükselmektedir.
İnsanlığa muhtâç olduğu adâlet ve merhamet düzenini ancak din duygusu (İslâmiyet) verebilir. Çünkü sorumluluk bilinci, mahkeme-i kübrâ muhâsebesi sâdece ilâhî nizâmlarda mevcuttur. Bu iki kuvvet olmadan, insan ihtiraslarının ve özgürlük çılgınlığının önüne geçebilmenin imkân ve ihtimâli yoktur.
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir! Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir!” (Hacc, 22/1-2) “Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.” (Necm, 53/42)