Sudeyr: "Ey Resulullah'ın (s.a.a) torunu, ben sizin imanı böyle tavsif ettiğinizi duymamıştım" diye arzetti.
İmam, "Evet" buyurdu. "Kime iman edilmesi gerektiğini bilmedikçe imanın ne olduğunu sormak doğru değildir."
Sudeyr, İmam'dan buyruklarını biraz daha açıklamasını istemesi üzerine imam şöyle buyurdu: "Allah Teala'yı içinden geçen hayellerle tanıdığını sana kimse müşriktir. Allah'ı manaya dikkat etmeksizin ismen tanıdığını sanan kimse Allah Teala'nın mukaddes zatına hakaret ettiğini itiraf etmiştir. Çünkü isim hadis olup sonradan ortaya çıkmıştır.
İsim ve manaya taptığını sanan kimse de Allah Teala'ya şirk koşmuştur. Allah Teala'ya idrakla değil de sıfatlarıyla tapıldığını sanan kimse işi gaybe bırakmıştır. Sıfatla sıfat sahibine bir arada taptığını sanan kimse ise tevhidden uzaklaşmıştır. Sıfatlananı sıfata nispet veren kimse ise büyüğü küçültmüştür (Allah'ı hakkını vererek takdir etmediler -En'am/91-)."
"O halde tevhidin yolu nedir?" diye arzedilince de şöyle buyurdu: "Bu konuda bahsedilebilir. Bundan çıkış yolu vardır. Hazırda olanın zatı sıfatından önce, gâibte olanın ise sıfatı zatından önce tanınır."
"Hazırda olanın zatı sıfatından önce nasıl tanınır?" diye sorulduğunda İmam (a.s) şöyle duyurdu: "İlk önce onu tanırsın ve onun bildiğini bilirsin. Daha sonra onun vasıtasıyla kendini tanırsın, ama kendini kendinle tanımazsın. Alemdeki her şeyin ona ait olup onunla olduğunu bilirsin. Nitemik Yusuf'un kardeşleri Yusuf'a:
"Sen Yusuf musun?" dediler. Yusuf, "Ben Yusuf'um ve bu da benim kardeşimdir" dedi. Burda Yusuf'un kardeşleri Yusuf'u kendi vasıtasıyla tanıdılar, ondan başkasının yardımıyla veya kalplerinden geçen bir hayelle değil. Nitekim Allah Teala'da buyuruyor ki: "Sizin içinse onun bir ağacını bitirmek mümkün değildir." [32] Ve bunun anlamı ise şudur: Sizlerin kendi yanınızdan imam seçmeye ve istediğiniz herhangi birini hak imam bilmeye hakkınız yoktur."
İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki:
"Allah Teala üç grupla ne konuşur, ne onlara ilgi gösterir ve ne de onları temizler. Onlar için acıklı bir azap vardır: Biri Allah Teala'nın imam kılmadığı kimseyi imam edenler, ikincisi Allah'ın imam kıldığı kimseyi inkar edenler, üçüncüsü de bu iki grubun İslam'dan bir pay aldığını sananlardır. Oysa ki Allah Teala buyuruyor ki: 'Rabbin dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir.'" [33]
Ama imanın sıfatına gelince, İmam (a.s) şöyle buyuruyor:
"İman ikrar edip huzu ve huşu ile ikrarı aşıkar etmek ve imanla Allah Teala'ya yaklaşarak büyüğünden küçüğüne, tevhiddan en son itaata kadar bütün farzları bilinçli olarak ard arda yerine getirmekten ibarettir. Kendine ulaşan Allah'ın farz kıldıklarından dediğimiz şeyleri yerine getiren kimse mümin olup iman sıfatıyla sıfatlanmayı ve mükafata ulaşmayı hakketmiş olur. Çünkü iman genel olarak ikrardan ibarettir. Ve ikrar ise küçüğünden büyüğüne bütün itaatları doğrulamaktır.
O halde mümin yerine gerirerek mümin olmaya hak kazandığı şeyleri terketmedikçe iman sıfatından çıkmaz. İman ismine ve iman manasına hak kazanmak bütün büyük farzları yerine getirmek, büyük günahları terketmek ve onlardan uzaklaşmakla olur. Bu sıfatlara sahip olarak küçük farzları terkeder ve küçük günahları işlerse mümin olmaktan çıkmaz. Büyük farzlardan birini terketmeyip büyük günahlardan birini işlemediği müddetçe mümindir. Çünkü Allah Teala buyuruyor ki: "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi onurlu-üstün bir makama dahil ederiz." [34]
Allah Teala bu ayet-i kerimede diyor ki, büyük günahların dışındakileri bağışlarız. O halde biri büyük günahlardan birini işlerse büyük, küçük işlediği bütün günahlardan dolayı cezaya tabi tutulur. Mümini mükafata ulaştıran iman sıfatı budur."
Hadisin devamı vardır. Fakat biz bu kadarıyla yetiniyoruz. İsteyenler Allah'a, Ehl-i Beyt'e sevgi çeşitlerini açıklayan hadisin tamamını görebilirler.
Bu hadiste, diğer hadislerde toplu halde bir arada olmayan imanın çeşitleri yer almıştır. Her ne kadar diğer hadisleri de bir arada toplasak bu hadisten anlaşılan şey onlarda da ortaya çıkacaktır. Ehl-i Beyt'ten gelen hadislerin her biri diğerini açıklayıp tefsir etmekte olup hiç biri diğeriyle çelişmez; aralarında bir miktar fark gözükse de bu rivayetin amacının ne olduğuna gereği kadar dikkat etmemekten kaynaklanmaktadır. Herkes kendi payını alsın diye her rivayette makamlardan biri açıklanmış, diğer makamlara da işaret edilmiştir: "Böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." [35]
İmam, "Evet" buyurdu. "Kime iman edilmesi gerektiğini bilmedikçe imanın ne olduğunu sormak doğru değildir."
Sudeyr, İmam'dan buyruklarını biraz daha açıklamasını istemesi üzerine imam şöyle buyurdu: "Allah Teala'yı içinden geçen hayellerle tanıdığını sana kimse müşriktir. Allah'ı manaya dikkat etmeksizin ismen tanıdığını sanan kimse Allah Teala'nın mukaddes zatına hakaret ettiğini itiraf etmiştir. Çünkü isim hadis olup sonradan ortaya çıkmıştır.
İsim ve manaya taptığını sanan kimse de Allah Teala'ya şirk koşmuştur. Allah Teala'ya idrakla değil de sıfatlarıyla tapıldığını sanan kimse işi gaybe bırakmıştır. Sıfatla sıfat sahibine bir arada taptığını sanan kimse ise tevhidden uzaklaşmıştır. Sıfatlananı sıfata nispet veren kimse ise büyüğü küçültmüştür (Allah'ı hakkını vererek takdir etmediler -En'am/91-)."
"O halde tevhidin yolu nedir?" diye arzedilince de şöyle buyurdu: "Bu konuda bahsedilebilir. Bundan çıkış yolu vardır. Hazırda olanın zatı sıfatından önce, gâibte olanın ise sıfatı zatından önce tanınır."
"Hazırda olanın zatı sıfatından önce nasıl tanınır?" diye sorulduğunda İmam (a.s) şöyle duyurdu: "İlk önce onu tanırsın ve onun bildiğini bilirsin. Daha sonra onun vasıtasıyla kendini tanırsın, ama kendini kendinle tanımazsın. Alemdeki her şeyin ona ait olup onunla olduğunu bilirsin. Nitemik Yusuf'un kardeşleri Yusuf'a:
"Sen Yusuf musun?" dediler. Yusuf, "Ben Yusuf'um ve bu da benim kardeşimdir" dedi. Burda Yusuf'un kardeşleri Yusuf'u kendi vasıtasıyla tanıdılar, ondan başkasının yardımıyla veya kalplerinden geçen bir hayelle değil. Nitekim Allah Teala'da buyuruyor ki: "Sizin içinse onun bir ağacını bitirmek mümkün değildir." [32] Ve bunun anlamı ise şudur: Sizlerin kendi yanınızdan imam seçmeye ve istediğiniz herhangi birini hak imam bilmeye hakkınız yoktur."
İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki:
"Allah Teala üç grupla ne konuşur, ne onlara ilgi gösterir ve ne de onları temizler. Onlar için acıklı bir azap vardır: Biri Allah Teala'nın imam kılmadığı kimseyi imam edenler, ikincisi Allah'ın imam kıldığı kimseyi inkar edenler, üçüncüsü de bu iki grubun İslam'dan bir pay aldığını sananlardır. Oysa ki Allah Teala buyuruyor ki: 'Rabbin dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir.'" [33]
Ama imanın sıfatına gelince, İmam (a.s) şöyle buyuruyor:
"İman ikrar edip huzu ve huşu ile ikrarı aşıkar etmek ve imanla Allah Teala'ya yaklaşarak büyüğünden küçüğüne, tevhiddan en son itaata kadar bütün farzları bilinçli olarak ard arda yerine getirmekten ibarettir. Kendine ulaşan Allah'ın farz kıldıklarından dediğimiz şeyleri yerine getiren kimse mümin olup iman sıfatıyla sıfatlanmayı ve mükafata ulaşmayı hakketmiş olur. Çünkü iman genel olarak ikrardan ibarettir. Ve ikrar ise küçüğünden büyüğüne bütün itaatları doğrulamaktır.
O halde mümin yerine gerirerek mümin olmaya hak kazandığı şeyleri terketmedikçe iman sıfatından çıkmaz. İman ismine ve iman manasına hak kazanmak bütün büyük farzları yerine getirmek, büyük günahları terketmek ve onlardan uzaklaşmakla olur. Bu sıfatlara sahip olarak küçük farzları terkeder ve küçük günahları işlerse mümin olmaktan çıkmaz. Büyük farzlardan birini terketmeyip büyük günahlardan birini işlemediği müddetçe mümindir. Çünkü Allah Teala buyuruyor ki: "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi onurlu-üstün bir makama dahil ederiz." [34]
Allah Teala bu ayet-i kerimede diyor ki, büyük günahların dışındakileri bağışlarız. O halde biri büyük günahlardan birini işlerse büyük, küçük işlediği bütün günahlardan dolayı cezaya tabi tutulur. Mümini mükafata ulaştıran iman sıfatı budur."
Hadisin devamı vardır. Fakat biz bu kadarıyla yetiniyoruz. İsteyenler Allah'a, Ehl-i Beyt'e sevgi çeşitlerini açıklayan hadisin tamamını görebilirler.
Bu hadiste, diğer hadislerde toplu halde bir arada olmayan imanın çeşitleri yer almıştır. Her ne kadar diğer hadisleri de bir arada toplasak bu hadisten anlaşılan şey onlarda da ortaya çıkacaktır. Ehl-i Beyt'ten gelen hadislerin her biri diğerini açıklayıp tefsir etmekte olup hiç biri diğeriyle çelişmez; aralarında bir miktar fark gözükse de bu rivayetin amacının ne olduğuna gereği kadar dikkat etmemekten kaynaklanmaktadır. Herkes kendi payını alsın diye her rivayette makamlardan biri açıklanmış, diğer makamlara da işaret edilmiştir: "Böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." [35]