Ama bazı mümin kardeşlerimizin gözünde Allah Teala galebe ettiğinden bu ilkeyi görmeyip bağış için vasıta olan kimseler için hiç bir hakkın farz olmadığını sanmışlardır. Oysa bu büyük bir hata olup Ehl-i Beyt'in gidişatını bilmemezlik ve gerçekten gafil olmaktır. Ama Ehl-i Beyt'in gidişatı şudur: Usul-u Kâfi'de İmam Zeynulabidin'den (Allah'ın selamı ona olsun) şöyle rivayet edilmiştir:
"Allah Teala kıyamet günü kullarından birine "falan adama teşekkür ettin mi?" diye soracak. O adam "Allah'ım, ben sana şükrettim" diyecek. Allah Teala "eğer ona teşekkür etmemişsen bana da şükretmiş olmazsın" buyuracaktır. Bilin ki Allah'a en çok şükredeniniz insanlara en çok teşekkür edeninizdir."
Bu rivayet bu konuda apaçık bir nastır.
Bu şüphe Ehl-i Beyt (a.s) düşmanlarından kaynaklanmıştır. Çünkü nimetler gerçekte Allah Teala'dandır. Fakat Allah Teala o nimetleri Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt'i vasıtasıyla insanlara ulaştırmıştır. Ehl-i Beyt düşnamları ise hareket ve davranışlayıla, "biz sadece Allah Teala'ya şükretmek istiyoruz ve bu vasıtalara hiç bir hak tanımıyoruz" demek istiyorlar. Allah Teala ise onların şükrünü kabul etmeyip hayra vasıta olanlara
da teşekkür etmek gerektiğini bildiriyor. O halde insanlara bir bağışın ulaşmasına vasıta olanlara dikkat edip onlara teşekkür etmek Allah Teala'ya şükretmenin bir parçasıdır. Onun içindir ki Ehl-i Beyt'i Allah'a giden kapılar kılmış, kapıdan gelmeyenler ise kovulmuşlardır.
Akaid ve ittat babında da böyledir. Ehl-i Beyt düşmanları Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt'ini (Allah'ın selamı ona ve Ehl-i Beyt'ine olsun) vasıta etmeksizin Allah Teala'ya yönelmek istemişlerdir. Allah Teala ise evliyalarına teslim olup akaid ve ibadeti onlardan öğrenmedikçe, onlara doğru gidip onların vasıtasıyla kendisine yönelmedikçe onlardan kabul etmez. Onların vasıtasıyla olmayan bir amel sahibine geri çevirilip boynuna bir vebal olur. [31]
Hayır işlere vasıta olan iyilik sahiplerinin hakkını inkar etmek kaynağını araştırmadan bazı mümin kardeşlerimizin de kalbinden geçen uğursuz bir şüphenin bir bölümüdür. Mümin kardeşlerimizin bu şüpheye tutulmamaları için biz bu şüphenin üzerindeki perdeyi açtık. Ancak insanları şüphelerden koruyan yalnız Allah Teala'dır.
Burada bu konuda ilginç ve güzel bir hadis nakletmek istiyorum. Bu hadis, değerli alimlerimizden olan Hasan b. Ali-i Şube'nin telifi olan ve Şeyh Mufid gibi büyük bir alimin hadis rivayet ettiği Tuhaf-ul Ukul kitabında şöyle geçmektedir:
Adamın biri İmam Sadık'ın (a.s) huzuruna geldi. İmam ona hangi kabileden olduğunu sordu. Adam "Sizin dostlarınızdan olup sizin izindeyiz" dedi. İmam, "Allah Teala sevdiği herkesin işini kendisi üzerine alır ve bu durumda da cenneti ona farzeder" buyurdu.
Daha sonra, "hangi dostlarımızdansın?" buyurdu. Adam sustu ve cevap vermedi. O sırada Sudeyr İmam'a, "sizin dostlarınız kaç kısımdır?" diye sordu. İmam "üç kısımdır" buyurdu. "Bir kısmı bizi görünüşte severler, ancak gerçekte bizi sevmezler. Bir kısmı bizi hem görünüşte ve hem de gerçekte severler. İşte onlar tatlı ve afiyetli sudan için en üstün örneklerdir. Kur'an-ı Kerim'in evail'ini, hakikatı, bütün sebeplerin sebebini bilen onlarıdır.
Onlar en üstün örneklerdir. Fakirlik, yoksulluk ve her türlü zorluklar hızlı koşan atın maksadına ulaşmasından daha çabuk ulaşır onlara. Zorluklar çekerler, korku ve ıstırap içinde olurlar. Devamlı imtihanlarla karşılaşırlar. Bazıları yaralanır, bazılarınınsa başları bedenlerinden ayrılır. Onlar uzak beldelere dağılmışlardır. Allah Teala onların hürmetine hastaya şifa verir, yoksulu zengin eder. Onların hatırı için zafere ulaşırsınız,
rahmet yağmuru yağar ve rızıklanırsınız. Onların sayısı çok azdır. Ama Allah Teala'nın yanında değerleri çok fazladır. Bir kısmı ise bizi görünüşte değil içlerinden severler.
En düşük derecede olan birinci kısımdakiler bizi görünüşte severler ve bize karşı padişahlar gibi davranırlar. Dilleri bizimledir, fakat kılıçları bize karşıdır.
Üçüncü derecedekiler bizleri görünüşte değil de içlerinden severler. Kendi canıma andolsun eğer bizi görünüşte değil, içlerinden sevselerdi gündüzlerini oruç tutarak ve gecelerini teheccüd ve ibadet ederek geçirirlerdi. Böle olanların dünyayı terkettikleri yüzlerinden belli olur. Onlar barış ve itta ehlidirler. "
İmam'ın (a.s) bu sözleri üzerine o adam ben, "Ben sizi hem görünüşte ve hem de gizlide sevenlerdenim" dedi. İmam, "Bizi hem görünüşte ve hem de içlerinden sevenlerin bir takım belirtileri vardır. Onlar o belirtilerle tanınırlar" buyurdu.
Adam "O belirtiler nedir?" diye sorması üzerine İmam şöyle buyurdu:
"O belirtiler özel bir akım sıfatlardır. İlki, onlar Allah Teala'yı olması gerektiği gibi tanımışlardır. Tevhid bilgilerini güçlendirip sağlamlaştırmışlardır. Daha sonra, Allah'ın ne olduğu ve hangi sıfatlara sahip olduğu bilmişlerdir. Daha sonra imanın sınırlarını, hakikatını, şartlarını ve tevilini bilmişlerdir.”
"Allah Teala kıyamet günü kullarından birine "falan adama teşekkür ettin mi?" diye soracak. O adam "Allah'ım, ben sana şükrettim" diyecek. Allah Teala "eğer ona teşekkür etmemişsen bana da şükretmiş olmazsın" buyuracaktır. Bilin ki Allah'a en çok şükredeniniz insanlara en çok teşekkür edeninizdir."
Bu rivayet bu konuda apaçık bir nastır.
Bu şüphe Ehl-i Beyt (a.s) düşmanlarından kaynaklanmıştır. Çünkü nimetler gerçekte Allah Teala'dandır. Fakat Allah Teala o nimetleri Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt'i vasıtasıyla insanlara ulaştırmıştır. Ehl-i Beyt düşnamları ise hareket ve davranışlayıla, "biz sadece Allah Teala'ya şükretmek istiyoruz ve bu vasıtalara hiç bir hak tanımıyoruz" demek istiyorlar. Allah Teala ise onların şükrünü kabul etmeyip hayra vasıta olanlara
da teşekkür etmek gerektiğini bildiriyor. O halde insanlara bir bağışın ulaşmasına vasıta olanlara dikkat edip onlara teşekkür etmek Allah Teala'ya şükretmenin bir parçasıdır. Onun içindir ki Ehl-i Beyt'i Allah'a giden kapılar kılmış, kapıdan gelmeyenler ise kovulmuşlardır.
Akaid ve ittat babında da böyledir. Ehl-i Beyt düşmanları Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt'ini (Allah'ın selamı ona ve Ehl-i Beyt'ine olsun) vasıta etmeksizin Allah Teala'ya yönelmek istemişlerdir. Allah Teala ise evliyalarına teslim olup akaid ve ibadeti onlardan öğrenmedikçe, onlara doğru gidip onların vasıtasıyla kendisine yönelmedikçe onlardan kabul etmez. Onların vasıtasıyla olmayan bir amel sahibine geri çevirilip boynuna bir vebal olur. [31]
Hayır işlere vasıta olan iyilik sahiplerinin hakkını inkar etmek kaynağını araştırmadan bazı mümin kardeşlerimizin de kalbinden geçen uğursuz bir şüphenin bir bölümüdür. Mümin kardeşlerimizin bu şüpheye tutulmamaları için biz bu şüphenin üzerindeki perdeyi açtık. Ancak insanları şüphelerden koruyan yalnız Allah Teala'dır.
Burada bu konuda ilginç ve güzel bir hadis nakletmek istiyorum. Bu hadis, değerli alimlerimizden olan Hasan b. Ali-i Şube'nin telifi olan ve Şeyh Mufid gibi büyük bir alimin hadis rivayet ettiği Tuhaf-ul Ukul kitabında şöyle geçmektedir:
Adamın biri İmam Sadık'ın (a.s) huzuruna geldi. İmam ona hangi kabileden olduğunu sordu. Adam "Sizin dostlarınızdan olup sizin izindeyiz" dedi. İmam, "Allah Teala sevdiği herkesin işini kendisi üzerine alır ve bu durumda da cenneti ona farzeder" buyurdu.
Daha sonra, "hangi dostlarımızdansın?" buyurdu. Adam sustu ve cevap vermedi. O sırada Sudeyr İmam'a, "sizin dostlarınız kaç kısımdır?" diye sordu. İmam "üç kısımdır" buyurdu. "Bir kısmı bizi görünüşte severler, ancak gerçekte bizi sevmezler. Bir kısmı bizi hem görünüşte ve hem de gerçekte severler. İşte onlar tatlı ve afiyetli sudan için en üstün örneklerdir. Kur'an-ı Kerim'in evail'ini, hakikatı, bütün sebeplerin sebebini bilen onlarıdır.
Onlar en üstün örneklerdir. Fakirlik, yoksulluk ve her türlü zorluklar hızlı koşan atın maksadına ulaşmasından daha çabuk ulaşır onlara. Zorluklar çekerler, korku ve ıstırap içinde olurlar. Devamlı imtihanlarla karşılaşırlar. Bazıları yaralanır, bazılarınınsa başları bedenlerinden ayrılır. Onlar uzak beldelere dağılmışlardır. Allah Teala onların hürmetine hastaya şifa verir, yoksulu zengin eder. Onların hatırı için zafere ulaşırsınız,
rahmet yağmuru yağar ve rızıklanırsınız. Onların sayısı çok azdır. Ama Allah Teala'nın yanında değerleri çok fazladır. Bir kısmı ise bizi görünüşte değil içlerinden severler.
En düşük derecede olan birinci kısımdakiler bizi görünüşte severler ve bize karşı padişahlar gibi davranırlar. Dilleri bizimledir, fakat kılıçları bize karşıdır.
Üçüncü derecedekiler bizleri görünüşte değil de içlerinden severler. Kendi canıma andolsun eğer bizi görünüşte değil, içlerinden sevselerdi gündüzlerini oruç tutarak ve gecelerini teheccüd ve ibadet ederek geçirirlerdi. Böle olanların dünyayı terkettikleri yüzlerinden belli olur. Onlar barış ve itta ehlidirler. "
İmam'ın (a.s) bu sözleri üzerine o adam ben, "Ben sizi hem görünüşte ve hem de gizlide sevenlerdenim" dedi. İmam, "Bizi hem görünüşte ve hem de içlerinden sevenlerin bir takım belirtileri vardır. Onlar o belirtilerle tanınırlar" buyurdu.
Adam "O belirtiler nedir?" diye sorması üzerine İmam şöyle buyurdu:
"O belirtiler özel bir akım sıfatlardır. İlki, onlar Allah Teala'yı olması gerektiği gibi tanımışlardır. Tevhid bilgilerini güçlendirip sağlamlaştırmışlardır. Daha sonra, Allah'ın ne olduğu ve hangi sıfatlara sahip olduğu bilmişlerdir. Daha sonra imanın sınırlarını, hakikatını, şartlarını ve tevilini bilmişlerdir.”