Büyük İskender İssos savaşını kazandıktan sonra, Komutanlarından Antigonos İskenderun (Alexandrela) kentini körfez kıyısında bulunan bataklıklarla kaplı bir düzlükte kurmuştur. Yörede yapılan kazı çalışmaları sırasında elde edilen bulgular İskenderun’da çağ öncesine kadar uzanan yerleşim yeri olduğu tespit edilmiştir. Selçukluların Ovalık KİLİKYA dedikleri yer İskenderun’dur..
Limanı ve sahip olduğu endüstri sayesinde, geçmişte olduğu gibi günümüze kadar önemini yitirmeden gelmiştir. İskenderun limanı, Ortadoğu ve Hindistan’a giden yoların başlangıç noktasında stratejik önem taşıyan bir liman olduğundan, Avrupa devletleri İskenderun’u sürekli kontrol altında tutmak istemişlerdir. Bu özellikleri nedeniyle yöreye çeşitli zamanlarda yoğun bir göçle karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan en önemlileri, 1840 lı yıllarında Girit adasından gelen muhacirlerdir.
Kurulduğu MÖ.333 yılından günümüze kadar sürekli bölgenin en gözde şehri olmuştur. Bu nedenle tarihi akışı içinde Şehir, Selevkosların, Romalıların, Bizanslıların, Arapların ve Osmanlıların egemenliği altında el değiştirip durmuştur. Osmanlı salnamesine göre 1520 yılında Üzeyr sancağına bağlı bir kaza olarak görülüyor.1832 yılında kısa bir süre Kavalı Mehmet Ali paşanın yönetiminde kaldı.1839 yılında Adana eyaletine bağlı bir kaza olarak görülürken, 1877 yılından 1916 yılına kadar birinci sınıf kazadır ve Halep merkez sancağına bağlı idari taksimat içerisinde bulunuyor.
Fransızlar 14 Kasım 1918 tarihinde İskenderun’a bir birlik çakarmış ve işgal fiilen başlamıştır. İskenderun ve çevresi Fransızlar tarafından işgal edilerek,27 Kasım 1918'de İskenderun Sancağı kurulmuştur. 1 Eylül 1920 tarihinde sancağın idari özelliği korunmak şartıyla Halep’e bağlandı. 9 Ekim 1920’de Sancak Halep’ten ayrılarak müstakil hale getirildi ve yeni bir idari düzenleme ile Sancak, Belen, Antakya, Harim kazaları, Ordu, Bayır-Bucak ve El-Ekrad’tan oluşuyordu.
Limanı ve sahip olduğu endüstri sayesinde, geçmişte olduğu gibi günümüze kadar önemini yitirmeden gelmiştir. İskenderun limanı, Ortadoğu ve Hindistan’a giden yoların başlangıç noktasında stratejik önem taşıyan bir liman olduğundan, Avrupa devletleri İskenderun’u sürekli kontrol altında tutmak istemişlerdir. Bu özellikleri nedeniyle yöreye çeşitli zamanlarda yoğun bir göçle karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan en önemlileri, 1840 lı yıllarında Girit adasından gelen muhacirlerdir.
Kurulduğu MÖ.333 yılından günümüze kadar sürekli bölgenin en gözde şehri olmuştur. Bu nedenle tarihi akışı içinde Şehir, Selevkosların, Romalıların, Bizanslıların, Arapların ve Osmanlıların egemenliği altında el değiştirip durmuştur. Osmanlı salnamesine göre 1520 yılında Üzeyr sancağına bağlı bir kaza olarak görülüyor.1832 yılında kısa bir süre Kavalı Mehmet Ali paşanın yönetiminde kaldı.1839 yılında Adana eyaletine bağlı bir kaza olarak görülürken, 1877 yılından 1916 yılına kadar birinci sınıf kazadır ve Halep merkez sancağına bağlı idari taksimat içerisinde bulunuyor.
Fransızlar 14 Kasım 1918 tarihinde İskenderun’a bir birlik çakarmış ve işgal fiilen başlamıştır. İskenderun ve çevresi Fransızlar tarafından işgal edilerek,27 Kasım 1918'de İskenderun Sancağı kurulmuştur. 1 Eylül 1920 tarihinde sancağın idari özelliği korunmak şartıyla Halep’e bağlandı. 9 Ekim 1920’de Sancak Halep’ten ayrılarak müstakil hale getirildi ve yeni bir idari düzenleme ile Sancak, Belen, Antakya, Harim kazaları, Ordu, Bayır-Bucak ve El-Ekrad’tan oluşuyordu.