Cahiliye toplumlarında, kutsal kitabımız Kuran dışında kabul gören ve kıstas kabul edilen pek çok kural, gelenek ve inanç oluşmuştur. Dinden uzak yaşayan bu toplumların bireyleri, hem kendi yaşamlarını hem de diğer insanlarla olan ilişkilerini bu kurallara göre düzenlerler.
Ancak, “Rabbimiz, biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik…(Al-i İmran Suresi, 193) ayetiyle bildirildiği üzere Allah’ın iman nasip ettiği bir kişi için, artık içinde bulunduğu toplumun kuralları geçerliliğini yitirir. Onun için tek kıstas vardır artık; Kuran.
Bu çağrıyı işitebilmek de çok önemli bir şükür vesilesidir. Allah birçok ayette işitebilenlerin yalnızca müslümanlar olduğunu haber vermektedir;
Şimdi sen, ölülere (söz) duyuramazsın ve arkalarını dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin.
Sen yalnızca, bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar müslümanlardır.
(Rum Suresi, 52-53)
Allah iman edenlerden itaat etmelerini, yüz çevirmemelerini istemektedir:
Ey iman edenler, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Siz de işitiyorken, ondan yüz çevirmeyin. (Enfal Suresi, 20)
Bu ayette geçen “siz de işitiyorken” ifadesi, insanın işitememe gibi bir kayba uğrayabileceğine işaret etmektedir.
Kuran’da; “eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir…se..” (En’am Suresi, 46) ayetiyle haber verildiği gibi gerçekten de, işitiyorken yüz çevirmek ve Allah’ın işitme duyusunu alıvermesi, hem dünyada hem ahirette yaşanacak kayıp çok büyük olur. Bu pişmanlığı yaşamak istemeyen ve kendisine sadece Allah’ın rızasını hedefleyen bir insan ‘işitiyorken’ itaat etmelidir.
Ancak eğer bir insan Kuran’ın tüm açıklamalarını öğrendikten ve bunların doğru olduğunu da kabul ettikten sonra Allah’ın hükümlerine uymakta direnirse, bu o kişinin samimiyetsizliğinin bir delilidir. Çünkü hala yanlış olduğunu öğrendiği bir sistemde yaşamakta ısrar etmekte olan bir insanın samimiyetinden söz edilemez. Eğer bu tavrında ısrar ederse, kısa sürede tam bir inkarcı durumuna düşebilir. Ve inkarcılar, Kuran’ın bildirdiğine göre, akletme yeteneğini yitirmiş, körleşmiş ve sağırlaşmışlardır:
Şimdi sen, kendi hevasını (bencil tutkularını) ilah edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)
Böyle bir yaşam ise içinde ebedi kalmak üzere cehennemde sonuçlanacaktır. Birçok hayra vesile olan itaatin önemli bir mümin özelliği olduğu, bir başka ayette şöyle bildirilmiştir:
“Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. “O’nun elçileri arasında hiçbirini ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sanadır” dediler.” (Bakara Suresi, 285)
“İşittim ve iman ettim” diyen bir mümin, Allah yolunda canıyla ve malıyla mücadele edeceğine, Allah’ın Kuran’da bildirdiği emir ve yasaklarına kalbinde hiç bir kuşku duymaksızın tam bir teslimiyet göstereceğine ve itaat edeceğine söz vermiş olur:
Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğinizde sizi, kendisiyle bağladığı sözünü (misakını) anın. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde olanı bilendir. (Mâide Suresi, 7)
Kişi, Allah’a verilen söz ise, ağır bir sorumluluktur. (Ahzab Suresi, 15) ayeti gereğince de verdiği bu söze son derece titizlikle uyar. Artık samimi bir şekilde Allah’a yönelen kimse, O’nun yolunda mücadele etmeye başlar.
Yüce Allah, Kuran’da “oyun isteseydik Kendi Katımızdan edinirdik” buyurmaktadır. İlmi mülkün ebedi sahibi Rabbimize ait olan ve asla oyun olsun diye yaratılmamış olan geçici bir dünyada yaşamaktayız. İnsanın yapacağı en doğru davranış; vücuduna girerek onu hasta eden gözle görülemeyen bir virüse bile güç yetiremediğini, ardından da acizliğini kavrayıp, teslim olmaktır.
İnanan insanın boyun eğip itaat etmesi için bir başka nedene ihtiyacı yoktur, Allah için itaat eder. Çünkü itaati isteyen tek büyük güç ve makam sahibi olan Yüce Yaratıcıdır.
Aralarında hükmetmesi için, Allah’a ve elçisine çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü: “İşittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır. (Nur Suresi, 51)
Ancak, “Rabbimiz, biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik…(Al-i İmran Suresi, 193) ayetiyle bildirildiği üzere Allah’ın iman nasip ettiği bir kişi için, artık içinde bulunduğu toplumun kuralları geçerliliğini yitirir. Onun için tek kıstas vardır artık; Kuran.
Bu çağrıyı işitebilmek de çok önemli bir şükür vesilesidir. Allah birçok ayette işitebilenlerin yalnızca müslümanlar olduğunu haber vermektedir;
Şimdi sen, ölülere (söz) duyuramazsın ve arkalarını dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin.
Sen yalnızca, bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar müslümanlardır.
(Rum Suresi, 52-53)
Allah iman edenlerden itaat etmelerini, yüz çevirmemelerini istemektedir:
Ey iman edenler, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Siz de işitiyorken, ondan yüz çevirmeyin. (Enfal Suresi, 20)
Bu ayette geçen “siz de işitiyorken” ifadesi, insanın işitememe gibi bir kayba uğrayabileceğine işaret etmektedir.
Kuran’da; “eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir…se..” (En’am Suresi, 46) ayetiyle haber verildiği gibi gerçekten de, işitiyorken yüz çevirmek ve Allah’ın işitme duyusunu alıvermesi, hem dünyada hem ahirette yaşanacak kayıp çok büyük olur. Bu pişmanlığı yaşamak istemeyen ve kendisine sadece Allah’ın rızasını hedefleyen bir insan ‘işitiyorken’ itaat etmelidir.
Ancak eğer bir insan Kuran’ın tüm açıklamalarını öğrendikten ve bunların doğru olduğunu da kabul ettikten sonra Allah’ın hükümlerine uymakta direnirse, bu o kişinin samimiyetsizliğinin bir delilidir. Çünkü hala yanlış olduğunu öğrendiği bir sistemde yaşamakta ısrar etmekte olan bir insanın samimiyetinden söz edilemez. Eğer bu tavrında ısrar ederse, kısa sürede tam bir inkarcı durumuna düşebilir. Ve inkarcılar, Kuran’ın bildirdiğine göre, akletme yeteneğini yitirmiş, körleşmiş ve sağırlaşmışlardır:
Şimdi sen, kendi hevasını (bencil tutkularını) ilah edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)
Böyle bir yaşam ise içinde ebedi kalmak üzere cehennemde sonuçlanacaktır. Birçok hayra vesile olan itaatin önemli bir mümin özelliği olduğu, bir başka ayette şöyle bildirilmiştir:
“Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. “O’nun elçileri arasında hiçbirini ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sanadır” dediler.” (Bakara Suresi, 285)
“İşittim ve iman ettim” diyen bir mümin, Allah yolunda canıyla ve malıyla mücadele edeceğine, Allah’ın Kuran’da bildirdiği emir ve yasaklarına kalbinde hiç bir kuşku duymaksızın tam bir teslimiyet göstereceğine ve itaat edeceğine söz vermiş olur:
Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğinizde sizi, kendisiyle bağladığı sözünü (misakını) anın. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde olanı bilendir. (Mâide Suresi, 7)
Kişi, Allah’a verilen söz ise, ağır bir sorumluluktur. (Ahzab Suresi, 15) ayeti gereğince de verdiği bu söze son derece titizlikle uyar. Artık samimi bir şekilde Allah’a yönelen kimse, O’nun yolunda mücadele etmeye başlar.
Yüce Allah, Kuran’da “oyun isteseydik Kendi Katımızdan edinirdik” buyurmaktadır. İlmi mülkün ebedi sahibi Rabbimize ait olan ve asla oyun olsun diye yaratılmamış olan geçici bir dünyada yaşamaktayız. İnsanın yapacağı en doğru davranış; vücuduna girerek onu hasta eden gözle görülemeyen bir virüse bile güç yetiremediğini, ardından da acizliğini kavrayıp, teslim olmaktır.
İnanan insanın boyun eğip itaat etmesi için bir başka nedene ihtiyacı yoktur, Allah için itaat eder. Çünkü itaati isteyen tek büyük güç ve makam sahibi olan Yüce Yaratıcıdır.
Aralarında hükmetmesi için, Allah’a ve elçisine çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü: “İşittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır. (Nur Suresi, 51)