Ne için yaşıyorsunuz, amacınız nedir? Meslek edinmek, aile kurmak, ev-araba almak, yaşamın tadını çıkarmak bunlar mıdır amacınız?… Dünyada peşinden koşturarak kazandığınız her şey yok olacak. Yani hayatınızın amacı olarak gördüğünüz her şey yok olacak. Peki bütün bu yok olacak şeyler, insanın amacı olabilir mi?
Dünyanın en zengin kişilerinin hayatına baktığımızda görüyoruz ki , onlarca odadan oluşan malikanelere bile sahip olsalar, yaşadıkları an içinde , evlerinin en fazla bir odasında oturabilirler. Gardroplar dolusu kıyafetleri de olsa, aynı anda yalnız bir kıyafetlerini giyinebilirler. Allah’ın nimet olarak verdiği binlerce çeşit yiyeceğe sahip olsalar bile , en fazla iki üç tabak yiyebilirler, daha fazlasını yiyemezler.
Açıkça anlaşılmaktadır ki insanların dünya hayatındaki davranışlarının çoğu, bos bir hırstan kaynaklanmaktadır. Oysa bunlar ne hırs yapılacak, ne de sahip olunduğu icin gurur duyulacak şeylerdir. Aksine her biri geçici dünya hayatının aldatıcı birer metaıdır:
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)
Dünyanın her köşesinde farklı kültür ve ortamlardaki insanların çoğu yalnızca bu dünyevi hedefler doğrultusunda yaşarlar. Oysa ayette de bildirildiği gibi insanın dünyada bulunma amacı bunların hiçbiri değildir. Yaşamın ve ölümün yaratılma nedenini sonsuz Yaratıcı Allah Kuran’da bildirmektedir:
“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı…” (Mülk Suresi, 2)
Burada sıraladıklarımız, insanın asıl ideali olabilecek konular da değildir; bu istekler yalnızca insanın Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmesi için birer araç olabilir. Yüce Allah’ın akıl vererek nimetlendirdiği insanın dünyada bulunma amacının, sadece iyi bir iş sahibi olmak ya da iyi bir kariyer yapmak olmadığı açıktır. Bunların hepsi Allah’ın insanlara verdiği nimetlerdir, ancak insanın Allah’ı, ölümü ve ahireti unutarak kendisine yalnızca bunları amaç edinmesi hatalıdır.
Vicdanlı ve samimi bir insanın yapması gereken, yaratılış amacını düşünmesi ve “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam Suresi, 162) ayetinde emredildiği üzere tüm yaşamını Yüce Rabbimiz’in bildirdiği şekilde geçirmeye çalışmasıdır.
İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten Allah Kuran’da, yaratılışın gerçek amacının oyun ve oyalanma olmadığını tüm insanlara haber vermektedir:
“Biz, bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir ‘oyun ve oyalanma’ edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.” (Enbiya Suresi, 16-17)
Bu düşünceyle yaşamlarını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak doğrultusunda sürdüren insanlar, dünyayı kendi istek ve tutkularını gerçekleştirebilecekleri bir yer olarak görmezler. Kendi nefislerini tatmin etme gibi bir hırs taşımaz, güçlü bir imana ve elçilerinin sahip oldukları üstün ahlaka sahip olmayı ister, bunun için dua ederler. Allah’a yakın olma konusunda gerçek anlamda tutkulu bir istek taşırlar. Bunun sonucunda da davranış ve düşünceleriyle Kuran ahlakına uygun bir olgunluk ve bunlardan kaynaklanan üstün bir karaktere sahip olurlar. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi tefekkür ederler… Allah’ın her an kendilerini gördüğünün ve yaptıklarından haberdar olduğunun farkındadırlar ve bu nedenle davranışlarının her zaman Kuran’a uygun olmasına dikkat ederler.
Sonuç olarak; inanan insanın hedefi basit dünyevi çıkarlar değildir; hedefi büyüktür, bu nedenle kazancı da büyük olacaktır..
Dünyanın en zengin kişilerinin hayatına baktığımızda görüyoruz ki , onlarca odadan oluşan malikanelere bile sahip olsalar, yaşadıkları an içinde , evlerinin en fazla bir odasında oturabilirler. Gardroplar dolusu kıyafetleri de olsa, aynı anda yalnız bir kıyafetlerini giyinebilirler. Allah’ın nimet olarak verdiği binlerce çeşit yiyeceğe sahip olsalar bile , en fazla iki üç tabak yiyebilirler, daha fazlasını yiyemezler.
Açıkça anlaşılmaktadır ki insanların dünya hayatındaki davranışlarının çoğu, bos bir hırstan kaynaklanmaktadır. Oysa bunlar ne hırs yapılacak, ne de sahip olunduğu icin gurur duyulacak şeylerdir. Aksine her biri geçici dünya hayatının aldatıcı birer metaıdır:
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)
Dünyanın her köşesinde farklı kültür ve ortamlardaki insanların çoğu yalnızca bu dünyevi hedefler doğrultusunda yaşarlar. Oysa ayette de bildirildiği gibi insanın dünyada bulunma amacı bunların hiçbiri değildir. Yaşamın ve ölümün yaratılma nedenini sonsuz Yaratıcı Allah Kuran’da bildirmektedir:
“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı…” (Mülk Suresi, 2)
Burada sıraladıklarımız, insanın asıl ideali olabilecek konular da değildir; bu istekler yalnızca insanın Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmesi için birer araç olabilir. Yüce Allah’ın akıl vererek nimetlendirdiği insanın dünyada bulunma amacının, sadece iyi bir iş sahibi olmak ya da iyi bir kariyer yapmak olmadığı açıktır. Bunların hepsi Allah’ın insanlara verdiği nimetlerdir, ancak insanın Allah’ı, ölümü ve ahireti unutarak kendisine yalnızca bunları amaç edinmesi hatalıdır.
Vicdanlı ve samimi bir insanın yapması gereken, yaratılış amacını düşünmesi ve “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam Suresi, 162) ayetinde emredildiği üzere tüm yaşamını Yüce Rabbimiz’in bildirdiği şekilde geçirmeye çalışmasıdır.
İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten Allah Kuran’da, yaratılışın gerçek amacının oyun ve oyalanma olmadığını tüm insanlara haber vermektedir:
“Biz, bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir ‘oyun ve oyalanma’ edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.” (Enbiya Suresi, 16-17)
Bu düşünceyle yaşamlarını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak doğrultusunda sürdüren insanlar, dünyayı kendi istek ve tutkularını gerçekleştirebilecekleri bir yer olarak görmezler. Kendi nefislerini tatmin etme gibi bir hırs taşımaz, güçlü bir imana ve elçilerinin sahip oldukları üstün ahlaka sahip olmayı ister, bunun için dua ederler. Allah’a yakın olma konusunda gerçek anlamda tutkulu bir istek taşırlar. Bunun sonucunda da davranış ve düşünceleriyle Kuran ahlakına uygun bir olgunluk ve bunlardan kaynaklanan üstün bir karaktere sahip olurlar. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi tefekkür ederler… Allah’ın her an kendilerini gördüğünün ve yaptıklarından haberdar olduğunun farkındadırlar ve bu nedenle davranışlarının her zaman Kuran’a uygun olmasına dikkat ederler.
Sonuç olarak; inanan insanın hedefi basit dünyevi çıkarlar değildir; hedefi büyüktür, bu nedenle kazancı da büyük olacaktır..