”Gıybet” Günümüzün en çok işlenen günahı diye başlayalım cümlemize…
Bir düşün. Hayatın boyunca namazlarını kaçırmadın, Ramazan orucunu tuttun -hatta nafile orucunu da tuttun- tesettürüne her zaman dikkat ettin, Kur’an okumadan uyuduğun bir günün dahi yok.
Ve sonra çocuğunun bile yarar sağlamayacağı (Mümtehine,3), kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyeceği ( Enbiya,47)
gündesin. Amel defterin önünde. Sen bir parça da olsa umutlusun.Sonra amel defterin açılıyor, bir bakıyorsun ne kıldığın namazların var ne de o sıcak ve uzun günlerde tuttuğun oruçların! Şaşırıyorsun. Bir de bakıyorsun ki işlemediğin günahlar senin defterinde kayıtlı.Sen tam soracak iken ;
Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri görür. “Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır” denir. [Harâiti] hadisi aklına gelir.
Meğer ne de cömertmişsin(!) o kadar zorlukla nefsine,şeytana ve şeytanlaşmış insanlara karşı işlediğin salih amelleri diğer günahkar insanlara vermekle kalmayıp onların günahlarını da üstlenmişsin.
İşte bundan büyük kayıp olur mu! Geri dönüş var mı bu saatten sonra? Böyle bir halde olmaktan Allah’a sığınırız:(
Peki bize baldan daha tatlı gelen bu günahı nasıl terkedeceğiz? Öncelikle bu günahın ne olduğunu bilmeli , onu tanımalıyız değil mi?
Gıybetin Manası
Gıybet,duyduğu takdirde hoşlanmayacağı bir şeyi kardeşinin arkasından söylemendir. Bu söyleyeceğin şey onun bedeniyle, soyuyla, ahlakıyla, fiiliyle, sözüyle,diniyle,dünyasıyla veyahut kıyafetiyle ilgili olabilir.
Günümüzde gıybet eden bir kardeşimize ‘Gıybet etme’ dediğimizde ‘Ama ben doğruyu söylüyorum,burada olsa onun yüzüne de derim’ ifadesiyle karşılaşıyoruz. Halbuki bilmiyor , arkasından doğru da olsa hoşlanmayacağı bir şey ise söylediği gıybete girer. Yalan söyleseydi yani iftira atsaydı hem gıybetin hem de iftiranın günahını yüklenmiş olurdu. Böyle yaparsa ancak kendini aldatmış olur.
Hz. Aişe (radıyallahu anha), bir kadından söz ederken,”Boyu kısadır”deyince Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem);
“Onun gıybetini yaptın” buyurdu. ( Ahmed,Müsned,Ebu Davud)
Diyelim ki biz kardeşimizin gıybetini yapmıyoruz fakat gıybet yapılınca da kendimizi gıybeti dinlemekten alıkoymuyoruz. O zaman da gıybet yapmış gibi oluyor muyuz?
Evet,oluyoruz.
Allah Rasulü ( sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ;
“Her kim, yanında bir mümin kötüleniyor, o da gücü yettiği halde kardeşine yardım etmiyorsa, Allah onu kıyamet günü mahlukatın önünde rezil eder” (Taberani, Müsned,Ahmed)
Yani gıybet etmediğimiz gibi bir başkasının da gıybet yapmasına izin vermeyeceğiz. Gıybet edeni ‘gıybet etme’ diyerek uyaracağız,devam ederse de yanından ayrılacağız. Ama öyle durumlar olur ki gıybet edene ‘etme’ diyemeyiz. Bu gıybet eden kişi aile büyüğümüz, hocamız vs. olur. O zaman bulunduğumuz yeri terketmemiz gerekir. Eğer terk de edemiyorsak kalbimizle buğzedip “Allah’ım beni, gıybet edeni ve edileni bağışla” diye dua etmeliyiz.
Rabbimiz de gıybeti kitabında şu şekilde yasaklamıştır:
‘Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.’ (Hucurat,12)
Bir düşün. Hayatın boyunca namazlarını kaçırmadın, Ramazan orucunu tuttun -hatta nafile orucunu da tuttun- tesettürüne her zaman dikkat ettin, Kur’an okumadan uyuduğun bir günün dahi yok.
Ve sonra çocuğunun bile yarar sağlamayacağı (Mümtehine,3), kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyeceği ( Enbiya,47)
gündesin. Amel defterin önünde. Sen bir parça da olsa umutlusun.Sonra amel defterin açılıyor, bir bakıyorsun ne kıldığın namazların var ne de o sıcak ve uzun günlerde tuttuğun oruçların! Şaşırıyorsun. Bir de bakıyorsun ki işlemediğin günahlar senin defterinde kayıtlı.Sen tam soracak iken ;
Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri görür. “Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır” denir. [Harâiti] hadisi aklına gelir.
Meğer ne de cömertmişsin(!) o kadar zorlukla nefsine,şeytana ve şeytanlaşmış insanlara karşı işlediğin salih amelleri diğer günahkar insanlara vermekle kalmayıp onların günahlarını da üstlenmişsin.
İşte bundan büyük kayıp olur mu! Geri dönüş var mı bu saatten sonra? Böyle bir halde olmaktan Allah’a sığınırız:(
Peki bize baldan daha tatlı gelen bu günahı nasıl terkedeceğiz? Öncelikle bu günahın ne olduğunu bilmeli , onu tanımalıyız değil mi?
Gıybetin Manası
Gıybet,duyduğu takdirde hoşlanmayacağı bir şeyi kardeşinin arkasından söylemendir. Bu söyleyeceğin şey onun bedeniyle, soyuyla, ahlakıyla, fiiliyle, sözüyle,diniyle,dünyasıyla veyahut kıyafetiyle ilgili olabilir.
Günümüzde gıybet eden bir kardeşimize ‘Gıybet etme’ dediğimizde ‘Ama ben doğruyu söylüyorum,burada olsa onun yüzüne de derim’ ifadesiyle karşılaşıyoruz. Halbuki bilmiyor , arkasından doğru da olsa hoşlanmayacağı bir şey ise söylediği gıybete girer. Yalan söyleseydi yani iftira atsaydı hem gıybetin hem de iftiranın günahını yüklenmiş olurdu. Böyle yaparsa ancak kendini aldatmış olur.
Hz. Aişe (radıyallahu anha), bir kadından söz ederken,”Boyu kısadır”deyince Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem);
“Onun gıybetini yaptın” buyurdu. ( Ahmed,Müsned,Ebu Davud)
Diyelim ki biz kardeşimizin gıybetini yapmıyoruz fakat gıybet yapılınca da kendimizi gıybeti dinlemekten alıkoymuyoruz. O zaman da gıybet yapmış gibi oluyor muyuz?
Evet,oluyoruz.
Allah Rasulü ( sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ;
“Her kim, yanında bir mümin kötüleniyor, o da gücü yettiği halde kardeşine yardım etmiyorsa, Allah onu kıyamet günü mahlukatın önünde rezil eder” (Taberani, Müsned,Ahmed)
Yani gıybet etmediğimiz gibi bir başkasının da gıybet yapmasına izin vermeyeceğiz. Gıybet edeni ‘gıybet etme’ diyerek uyaracağız,devam ederse de yanından ayrılacağız. Ama öyle durumlar olur ki gıybet edene ‘etme’ diyemeyiz. Bu gıybet eden kişi aile büyüğümüz, hocamız vs. olur. O zaman bulunduğumuz yeri terketmemiz gerekir. Eğer terk de edemiyorsak kalbimizle buğzedip “Allah’ım beni, gıybet edeni ve edileni bağışla” diye dua etmeliyiz.
Rabbimiz de gıybeti kitabında şu şekilde yasaklamıştır:
‘Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.’ (Hucurat,12)