İman: inanmak, itikat, hakkı kabul, tasdik etmek demektir. Dinin bütün hakikatlerini kabul edip gereğini yerine getirmektir. Kalbin aklın düşüncelerini onaylama kabul etmesidir. Kalben de tasdik edip iman etmesidir.
Yani net olarak söyleyebiliriz ki kişi hiçbir baskı altında kalmadan kendi isteği,iradesiyle kalben kabul ettiği ne varsa buna iman denilir.
İnsan bedenin içinde ki o küçük et parçası kalp, irade ve karar verme merkezi olarak kabul edilir.
Rasulullah şöyle buyuruyor “Dikkat edin. Vücutta bir et parçası bulunmaktadır. Bu et parçası sağlıklı olduğunda bütün vücut sağlıklı olur. Bu et parçası bozulduğunda ise bütün vücut bozulur. Dikkat edin bu et parçası kalptir.” (BUHARİ)
“Haset, gazap ve nefret gibi kötü duygularda kalpte bulunduğu gibi iman, Allah korkusu, ilim, takvada kalbe ait fiillerdir.”(MÜSLİM)
Bu Hadisi Şeriflerde kastedilen kalp,kan pompalayan kalp değil ruha ait olan kalptir.
Bugün bizler Müslümanım diyen insanlar olarak, “Ben bu kitaba iman ettim diyeni ya da Allah cc ne gönderdiyse iman ettiğini iddia eden bizler,bu iddiamızda ne kadar samimiyiz?
Hayatımızda yaşarken bizler çalışmazsak aç kalırız korkusuyla günün tamamını işe ayıran arkadaşım, yemek yapmazsam aç kalırım korkusuyla mutfaktan çıkmayan ablalarım, biz gerçekten ahirete de böyle iman ettik mi?
Yada sürekli okuduğumuz evimizin baş tacı olduğunu söylediğimiz bu kitaba aynı şekilde iman ettik mi?
Bizim şu anda şu hayat diliminde yaşarken bütün kabul ettiklerimiz bütün reddettiklerimiz bizim Allah’a peygamberine ve indirdiği kitaba olan inancımızı ve imanımızı gösterir.
Baktığımız da sürekli okunan ama bir türlü yaşanmayan bir kitap inanılmış iman edilmiş bir kitap değildir.
Bu kitabı her yönüyle her çağrısıyla kabul etmeyen insan da maalesef bu kitaba hakkıyla iman etmiş değildir.
Ne yazık ki senelerce birkaç ibadetten ibaret sanmıştık cennete giden yolu, işte okuduğumuz kitabı anlamadığımızın ilk ispatıdır bu.
Hâlbuki ki iman olmadan ameller Allah katında asla kabul olmayacaktır. Bakın Rasulullah Ne diyor: “Nice oruç tutan kişiler vardır ki, onlar için sadece açlık vardır. Nice gece namazına kalkanlar vardır ki onlar için sadece uykusuzluk vardır.”(SÜNEN İBNİ MACE)
Rasulullah bir hadisin de şöyle buyuruyor:
“Allah’a yemin olsun ki Adn Cennetine bazı toplulukların önceden girmesinin sebebi en çok namaz kıldıkları için veya en çok oruç tuttukları için veya en çok umre yaptıkları için değildir. Onlar Allah’tan gelen öğretileri anlamışlardı, kalpleri bunun korkusu ile dolu nefisleri mutmain oldu ve azalarda huşu buldu. Bununla da insanların içinde ve ahirette de Allah katından güzel dereceleri ve güzel yerleri oldu.”
Bizler bu görünmeyen elle tutulmayan kalbi Kuran ve sünnetle temizlemediğimiz müddetçe, şu kalbi Allah’a teslim etmediğimiz sürece beden eğilip kalksa günlerce aç kalsa ne olur? Bu sebepten ötürüdür ki öncelikli olarak kalpte iman olması şarttır.
“Eğer inanıyorsanız? Sizin imanınız size ne kötü şeyler emrediyor?” (BAKARA 93)
Sahabeye baktığımız da Hz. Ömer’de hiçbir ilmi olmamasına rağmen Rasulullah’a ilk iman ettiği andan itibaren bütün hayatını baştan sonuna kadar değiştirmişti. İslam’la şekillendirmişti. Hz. Ömer’in imanı bunu emrediyordu.
Peki, bizim imanımız bize neyi emrediyor?
Ben söyleyeyim. Namazı kılıp namazı bitirdikten sonra canının istediği gibi yaşamayı emrediyor maalesef.
Maalesef senelerce Hz. Ömer anlatıldı ama bir Ömer gibi olabilmek bir Ömer gibi iman etmek ve yaşamak hiç aklımıza bile gelmedi.
“Gerçek şu ki insan kendini kendine yeterli görerek azar. Kuşkusuz dönüş rabbinedir.” (ALAK 6,7)
İbni Mace’de sahih bir hadisle şöyle geçmektedir. Cündüb İbni Abdullah(r.a.) bakın ne diyor.
“Biz Rasulullah’ın yanında heyecanlı ve enerji dolu gençlerdik. Kuran’dan önce, imanı öğrendik. Daha sonra Kuran’ı öğrendik ve imanımızı arttırdık.”
Bizlerin hayatında düşüncede ve inanışta tam manasıyla İslam’a yönelmedikçe ve İslami Hükümlere teslim olmadıkça bizler iman ettiğimizi söyleyemeyiz.
Çünkü her iddia ispat ister, ispatı olmayan iddia da boştur geçersizdir.
Son olarak Hz. Ali’nin sözüyle bitirmek istiyorum: Müminlerin Emiri Ali Bin Ebi Talib(ra) şöyle buyuruyor. “İman kalpte beyaz bir halde görünür. Kulun imanı arttıkça kalbindeki beyazlıkta artar. Kulun nifakı arttıkça kalbindeki karalıkta artar. Nifak kulda kemale ulaşırsa kalp kapkara olur. Allah’a and olsun ki, mümin kulun kalbini yarıp baksanız onun bembeyaz olduğunu görürsünüz. Münafık ve kâfirin kalbini yarıp baksanız onun da kapkara olduğunu görürsünüz.”
İnşallah Allah(cc) bizlerin de kalplerini ve hayatlarını Kuran ve sünnetle temizleyen ve Allah’ın razı olduğu kullardan eyler.
“Bizleri hidayete erdiren Allah’a hamd olsun. O bizi hidayete erdirmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık.”
Yani net olarak söyleyebiliriz ki kişi hiçbir baskı altında kalmadan kendi isteği,iradesiyle kalben kabul ettiği ne varsa buna iman denilir.
İnsan bedenin içinde ki o küçük et parçası kalp, irade ve karar verme merkezi olarak kabul edilir.
Rasulullah şöyle buyuruyor “Dikkat edin. Vücutta bir et parçası bulunmaktadır. Bu et parçası sağlıklı olduğunda bütün vücut sağlıklı olur. Bu et parçası bozulduğunda ise bütün vücut bozulur. Dikkat edin bu et parçası kalptir.” (BUHARİ)
“Haset, gazap ve nefret gibi kötü duygularda kalpte bulunduğu gibi iman, Allah korkusu, ilim, takvada kalbe ait fiillerdir.”(MÜSLİM)
Bu Hadisi Şeriflerde kastedilen kalp,kan pompalayan kalp değil ruha ait olan kalptir.
Bugün bizler Müslümanım diyen insanlar olarak, “Ben bu kitaba iman ettim diyeni ya da Allah cc ne gönderdiyse iman ettiğini iddia eden bizler,bu iddiamızda ne kadar samimiyiz?
Hayatımızda yaşarken bizler çalışmazsak aç kalırız korkusuyla günün tamamını işe ayıran arkadaşım, yemek yapmazsam aç kalırım korkusuyla mutfaktan çıkmayan ablalarım, biz gerçekten ahirete de böyle iman ettik mi?
Yada sürekli okuduğumuz evimizin baş tacı olduğunu söylediğimiz bu kitaba aynı şekilde iman ettik mi?
Bizim şu anda şu hayat diliminde yaşarken bütün kabul ettiklerimiz bütün reddettiklerimiz bizim Allah’a peygamberine ve indirdiği kitaba olan inancımızı ve imanımızı gösterir.
Baktığımız da sürekli okunan ama bir türlü yaşanmayan bir kitap inanılmış iman edilmiş bir kitap değildir.
Bu kitabı her yönüyle her çağrısıyla kabul etmeyen insan da maalesef bu kitaba hakkıyla iman etmiş değildir.
Ne yazık ki senelerce birkaç ibadetten ibaret sanmıştık cennete giden yolu, işte okuduğumuz kitabı anlamadığımızın ilk ispatıdır bu.
Hâlbuki ki iman olmadan ameller Allah katında asla kabul olmayacaktır. Bakın Rasulullah Ne diyor: “Nice oruç tutan kişiler vardır ki, onlar için sadece açlık vardır. Nice gece namazına kalkanlar vardır ki onlar için sadece uykusuzluk vardır.”(SÜNEN İBNİ MACE)
Rasulullah bir hadisin de şöyle buyuruyor:
“Allah’a yemin olsun ki Adn Cennetine bazı toplulukların önceden girmesinin sebebi en çok namaz kıldıkları için veya en çok oruç tuttukları için veya en çok umre yaptıkları için değildir. Onlar Allah’tan gelen öğretileri anlamışlardı, kalpleri bunun korkusu ile dolu nefisleri mutmain oldu ve azalarda huşu buldu. Bununla da insanların içinde ve ahirette de Allah katından güzel dereceleri ve güzel yerleri oldu.”
Bizler bu görünmeyen elle tutulmayan kalbi Kuran ve sünnetle temizlemediğimiz müddetçe, şu kalbi Allah’a teslim etmediğimiz sürece beden eğilip kalksa günlerce aç kalsa ne olur? Bu sebepten ötürüdür ki öncelikli olarak kalpte iman olması şarttır.
“Eğer inanıyorsanız? Sizin imanınız size ne kötü şeyler emrediyor?” (BAKARA 93)
Sahabeye baktığımız da Hz. Ömer’de hiçbir ilmi olmamasına rağmen Rasulullah’a ilk iman ettiği andan itibaren bütün hayatını baştan sonuna kadar değiştirmişti. İslam’la şekillendirmişti. Hz. Ömer’in imanı bunu emrediyordu.
Peki, bizim imanımız bize neyi emrediyor?
Ben söyleyeyim. Namazı kılıp namazı bitirdikten sonra canının istediği gibi yaşamayı emrediyor maalesef.
Maalesef senelerce Hz. Ömer anlatıldı ama bir Ömer gibi olabilmek bir Ömer gibi iman etmek ve yaşamak hiç aklımıza bile gelmedi.
“Gerçek şu ki insan kendini kendine yeterli görerek azar. Kuşkusuz dönüş rabbinedir.” (ALAK 6,7)
İbni Mace’de sahih bir hadisle şöyle geçmektedir. Cündüb İbni Abdullah(r.a.) bakın ne diyor.
“Biz Rasulullah’ın yanında heyecanlı ve enerji dolu gençlerdik. Kuran’dan önce, imanı öğrendik. Daha sonra Kuran’ı öğrendik ve imanımızı arttırdık.”
Bizlerin hayatında düşüncede ve inanışta tam manasıyla İslam’a yönelmedikçe ve İslami Hükümlere teslim olmadıkça bizler iman ettiğimizi söyleyemeyiz.
Çünkü her iddia ispat ister, ispatı olmayan iddia da boştur geçersizdir.
Son olarak Hz. Ali’nin sözüyle bitirmek istiyorum: Müminlerin Emiri Ali Bin Ebi Talib(ra) şöyle buyuruyor. “İman kalpte beyaz bir halde görünür. Kulun imanı arttıkça kalbindeki beyazlıkta artar. Kulun nifakı arttıkça kalbindeki karalıkta artar. Nifak kulda kemale ulaşırsa kalp kapkara olur. Allah’a and olsun ki, mümin kulun kalbini yarıp baksanız onun bembeyaz olduğunu görürsünüz. Münafık ve kâfirin kalbini yarıp baksanız onun da kapkara olduğunu görürsünüz.”
İnşallah Allah(cc) bizlerin de kalplerini ve hayatlarını Kuran ve sünnetle temizleyen ve Allah’ın razı olduğu kullardan eyler.
“Bizleri hidayete erdiren Allah’a hamd olsun. O bizi hidayete erdirmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık.”