“İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir. Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki izzet ve şerefin tamamı Allâh’a aittir” (Nisâ, 4/137-139).
Kur’an-ı Kerim’de yazımıza manşet olarak aldığımız bir âyet-i kerîme var: “Ey İman Edenler, İman Ediniz!” diye… Nisa Sûresi 136. Âyet. Rabbimiz bu mübârek ifâdesiyle ne demek istiyor, üzerinde hiç düşündük mü acaba diye sormak istiyorum. Öyle ya iman eden mü’minler olarak, yeniden iman etmeye çağırılmamız bize neyi çağrıştırmalı acaba?
Tam da gündemimizin manşetine taşıyacağımız ve ilk haber olarak okuyacağımız bir ayet… Sahi bu gazeteler, Kuran’dan bir ayeti niçin hiç manşet yapmazlar? Televizyon ve radyolar bir ayeti bazen niçin ilk haber olarak vermezler? Rabbimizin sözlerinin manşete taşınacak değeri yok mudur? Diye sormak istiyorum…
“Ey iman edenler! İman edin Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.” (Nisâ/136)
Hiç düşündük mü diyorum, kimi zaman camilerimizde perşembe geceleri yapıldığı gibi tecdîd-i imana veya tecdîd-i nikâha mı çağırılıyoruz? “Aşk ile vecd ile bir daha” deyip Kelime-i Şehâdet virdine ve tevbe-i nasûh’a mı davet ediliyoruz? Bizden Kelime-i Tevhid’i tekrar tekrar söylememiz, yani dilimizle ikrâr edip durmamız mı isteniyor, sanıyoruz? Durup üzerinde ince ince düşünmek, tefekkür etmek, akletmek, fıkhetmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Esasen Ayet-i Celîle, imanda eksiği bulunanlara “Tam inanın!”, inanıp da güvenmeyenlere “güvenin”, delilsiz inananlara “Delilli inanın!”, taklidi iman taşıyanlara “Tahkiki iman taşıyın!”, gevşek inananlara “sağlam inanın!”, imanında şüphe ve kusur bulunanlara “şüpheden arındırılmış olarak iman edin!” geçmişten bu güne kadar imanda sebât gösterenlere “imanınızda sebata devam edin!” mesajını verir. “Peygamber (a.s), âyetten ne anladı ve nasıl uyguladı ise sizde öylece etkilenin” denir.
Âyet-i Kerîme diğer bir yönüyle muazzam bir güven telkin eder insana… Ve “ey iman edenler, iman ediniz” buyurulurken merhamet vardır, şefkat vardır, mağfiret olunmaya çağrı vardır. Yani Allâh’a güvenin; yağmurun yağacağına, nebâtâtın biteceğine, güneşin doğacağına, gece ve gündüzün birbiri ardınca geleceğine, kışın biteceğine, yazın geleceğine, canlıların üreyeceğine, ekinlerin yeşereceğine, pınarların kurumayacağına, tüm rızık ve rızık kaynaklarının tükenmeyeceğine güvenin. Rabbinize güvenin… Sizin O’ndan başka sığınacak, tutunacak bir sığınağınız yoktur. Allâh’a inandığınızı ve güvendiğinizi söyleyip te O’na güvensizlik içinde olmayın.
“Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adâlet ve eşitlikten şaşmayın, zengin-fakir ayırımı yapmayın, hepsinden öncelikli olan Allâh’tır (c.c.), adâletten uzaklaşıp ta nefislerinizin arzularına uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız, Allâh bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” [Nisa; 4/131-135
Kur’an-ı Kerim’de yazımıza manşet olarak aldığımız bir âyet-i kerîme var: “Ey İman Edenler, İman Ediniz!” diye… Nisa Sûresi 136. Âyet. Rabbimiz bu mübârek ifâdesiyle ne demek istiyor, üzerinde hiç düşündük mü acaba diye sormak istiyorum. Öyle ya iman eden mü’minler olarak, yeniden iman etmeye çağırılmamız bize neyi çağrıştırmalı acaba?
Tam da gündemimizin manşetine taşıyacağımız ve ilk haber olarak okuyacağımız bir ayet… Sahi bu gazeteler, Kuran’dan bir ayeti niçin hiç manşet yapmazlar? Televizyon ve radyolar bir ayeti bazen niçin ilk haber olarak vermezler? Rabbimizin sözlerinin manşete taşınacak değeri yok mudur? Diye sormak istiyorum…
“Ey iman edenler! İman edin Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.” (Nisâ/136)
Hiç düşündük mü diyorum, kimi zaman camilerimizde perşembe geceleri yapıldığı gibi tecdîd-i imana veya tecdîd-i nikâha mı çağırılıyoruz? “Aşk ile vecd ile bir daha” deyip Kelime-i Şehâdet virdine ve tevbe-i nasûh’a mı davet ediliyoruz? Bizden Kelime-i Tevhid’i tekrar tekrar söylememiz, yani dilimizle ikrâr edip durmamız mı isteniyor, sanıyoruz? Durup üzerinde ince ince düşünmek, tefekkür etmek, akletmek, fıkhetmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Esasen Ayet-i Celîle, imanda eksiği bulunanlara “Tam inanın!”, inanıp da güvenmeyenlere “güvenin”, delilsiz inananlara “Delilli inanın!”, taklidi iman taşıyanlara “Tahkiki iman taşıyın!”, gevşek inananlara “sağlam inanın!”, imanında şüphe ve kusur bulunanlara “şüpheden arındırılmış olarak iman edin!” geçmişten bu güne kadar imanda sebât gösterenlere “imanınızda sebata devam edin!” mesajını verir. “Peygamber (a.s), âyetten ne anladı ve nasıl uyguladı ise sizde öylece etkilenin” denir.
Âyet-i Kerîme diğer bir yönüyle muazzam bir güven telkin eder insana… Ve “ey iman edenler, iman ediniz” buyurulurken merhamet vardır, şefkat vardır, mağfiret olunmaya çağrı vardır. Yani Allâh’a güvenin; yağmurun yağacağına, nebâtâtın biteceğine, güneşin doğacağına, gece ve gündüzün birbiri ardınca geleceğine, kışın biteceğine, yazın geleceğine, canlıların üreyeceğine, ekinlerin yeşereceğine, pınarların kurumayacağına, tüm rızık ve rızık kaynaklarının tükenmeyeceğine güvenin. Rabbinize güvenin… Sizin O’ndan başka sığınacak, tutunacak bir sığınağınız yoktur. Allâh’a inandığınızı ve güvendiğinizi söyleyip te O’na güvensizlik içinde olmayın.
“Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adâlet ve eşitlikten şaşmayın, zengin-fakir ayırımı yapmayın, hepsinden öncelikli olan Allâh’tır (c.c.), adâletten uzaklaşıp ta nefislerinizin arzularına uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız, Allâh bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” [Nisa; 4/131-135