Son günlerde bir furyadır gidiyor, enflasyonla mücadele. Olur, olmaz görüntüler yayınlanıyor. Esnafın işyerine adeta baskın yapılıyor, marketlerde zabıtalarla kameralar eşliğinde sanki büyük bir uyuşturucu operasyonu yapılıyormuş gibi etiketlere bakarak fiyat kontrolü yapılıyor. Böylece yağcılık yapmak isteyen belediye başkanlarına da fırsat doğdu.
Yapanların niyeti ne olursa olsun bu durum baskıcı bir rejimin ürünü olarak yansıyor. “Enflasyonla mücadele” doğru bir karar ve zaten olmazsa olmazımız ancak yöntem yanlış.
Her şeyden önce fiyatları artıran sebeplere bakmak gerek. Bu duruma nasıl geldik? Bu sorunun cevabını vermeden hiçbir şeyle mücadele edemezsiniz. Ama yapıyormuş gibi algı oluşturabilirsiniz. Bu da sizi nereye kadar götürür bilinmez…
Bugün öyle bir noktaya geldik ki zam yapan herkes vatan haini, fiyatları artıran herkes fırsatçı gibi görülüyor. Fırsatçılar yok mu? Tabi ki vardır ancak sorun bu şekilde çözülmez, çözülmüyor da…
Şu gerçeği bir defa kabul edelim ki ülkede bir devalüasyon oldu. Son 15 yılın en büyük enflasyon değerlerine ulaşıldı. Ülke ortalama yüzde 30-35 civarında fakirleşti. Esnafın rafındaki ürünler değerini kaybetti. Varlık sahibi servetini yitirdi. Maaşlı çalışanın alım gücü eridi. Hemen her alanda üretim yapan darboğaz yaşıyor. Kriz yok derseniz ancak kendinizi kandırırsınız ve tabi size inananları…
Bu krizle birlikte büyük bir ekonomik dalgalanma oldu. Sarsılan pek çok işletme ya iflas (konkordato) etti ya da firma üretimini azalttı. Bunun doğal sonuncu olarak üretim darlığı oldu. Arz eksildi. Fiyatlar uçtu…
Herkes bir sonraki aşamada ne yaşanacağından tedirgin. Böyle bir ortamda suçu yalnız gariban esnafa, alın teri ile çalışan insana yüklemek büyük bir haksızlık oluyor…
Ülkemizde galatı meşhur olarak bilinen şey şu; ‘Bazı ürünler yerli üretim, öyleyse zam gelmemelidir.” Hâlbuki alın teri yerli olsa da iğneden ipliğe tüm hammaddeler dövize endeksli. Dolayısıyla fiyat artışı her şey de var. Esnaf sattığı ürünü tekrar rafına kaça koyabilecekse onu hesap etmesi gayet tabi. Bunun neresi suç?
Suçluyu başka yerde arama cesareti olmayınca vur abalıya.
***
Ülkede enflasyon artışını önlemek için ekonomi politikalarında değişimler olmalı. Özgür/serbest piyasa ekonomisinden vazgeçip her şeye müdahale etmek hiçbir sorunu çözmez.
Kamunun yapacağı en önemli iş; reel sektörün önünü açmak, üretimi desteklemek ve ihracatı teşvik etmek olmalıdır. Tarihin her döneminde ihracat teşvik edilirken, bugün canlı hayvan angus ithal ediliyor. Gemiler dolusu on binlerce canlı hayvan geliyor. Taşınan hastalıklar bir yana, bunlara ithal etmek üzere ödenen dövizler yerli üreticiye teşvik olarak verilse; üretim artar, ülke kalkınır, istihdam sorunu çözülür. Dövizi yurt dışına göndermediğiniz için cari açık azalır. Hem de kamu olarak gelirleriniz, vergileriniz artar.
Maalesef sahaya inilmiyor. Masa başında alınan tedbirlerle ekonomi düzeltilmeye çalışılıyor. İçeride fiyatlar artmasın diye ihracata kota konuyor, bazı ürünlerin ihracı tümden yasaklandı. Bu yasaklarla hangi problemin çözüleceği öngörülüyor acaba? Bu ürünler ihraç edilmesin ki içeride fiyat pahalı olmasın” mantığı doğru değil.
Yeni çıkarılan yönetmelikle ihracatçıya, “İhracat yaptıysan mal bedeli doları altı ay içinde boz getir. Üretim yapmak için ithalat yapman gerekiyorsa tekrar dolar satın al, ithalat yap ve üretime devam et” deniyor. Hâlbuki ihracatı yapan teşvik edilmeli. Nasıl yaparsan yap. Yeter ki ülkeye döviz girsin, dövize ihtiyacımız var denmeli.
Anlaşılan karar mercileri henüz toy, düzgün kararlar alınamıyor. Netice itibarıyla ekonomi yönetimi ele yüze bulaşan ve yılan hikâyesine dönen ABD’li kayyum şirkete teslim ediliyor.
Ülkemizde her türlü imkân, kaynak ve potansiyel varken çareyi uzaklarda aramaktan vazgeçilmelidir. Kendi kaynaklarımıza yönelip, üretim desteklenirse ekonomi de düzelir. Ama önce kendimizi düzeltmeliyiz. İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmalıyız. Ayrıca tasarruf deyip vatandaşa yüklenmek ve kendi harcamalarını kısmamak da çok samimi olmuyor. Ama asla enflasyonla mücadele sürek avına dönüştürülmemelidir.
Yapanların niyeti ne olursa olsun bu durum baskıcı bir rejimin ürünü olarak yansıyor. “Enflasyonla mücadele” doğru bir karar ve zaten olmazsa olmazımız ancak yöntem yanlış.
Her şeyden önce fiyatları artıran sebeplere bakmak gerek. Bu duruma nasıl geldik? Bu sorunun cevabını vermeden hiçbir şeyle mücadele edemezsiniz. Ama yapıyormuş gibi algı oluşturabilirsiniz. Bu da sizi nereye kadar götürür bilinmez…
Bugün öyle bir noktaya geldik ki zam yapan herkes vatan haini, fiyatları artıran herkes fırsatçı gibi görülüyor. Fırsatçılar yok mu? Tabi ki vardır ancak sorun bu şekilde çözülmez, çözülmüyor da…
Şu gerçeği bir defa kabul edelim ki ülkede bir devalüasyon oldu. Son 15 yılın en büyük enflasyon değerlerine ulaşıldı. Ülke ortalama yüzde 30-35 civarında fakirleşti. Esnafın rafındaki ürünler değerini kaybetti. Varlık sahibi servetini yitirdi. Maaşlı çalışanın alım gücü eridi. Hemen her alanda üretim yapan darboğaz yaşıyor. Kriz yok derseniz ancak kendinizi kandırırsınız ve tabi size inananları…
Bu krizle birlikte büyük bir ekonomik dalgalanma oldu. Sarsılan pek çok işletme ya iflas (konkordato) etti ya da firma üretimini azalttı. Bunun doğal sonuncu olarak üretim darlığı oldu. Arz eksildi. Fiyatlar uçtu…
Herkes bir sonraki aşamada ne yaşanacağından tedirgin. Böyle bir ortamda suçu yalnız gariban esnafa, alın teri ile çalışan insana yüklemek büyük bir haksızlık oluyor…
Ülkemizde galatı meşhur olarak bilinen şey şu; ‘Bazı ürünler yerli üretim, öyleyse zam gelmemelidir.” Hâlbuki alın teri yerli olsa da iğneden ipliğe tüm hammaddeler dövize endeksli. Dolayısıyla fiyat artışı her şey de var. Esnaf sattığı ürünü tekrar rafına kaça koyabilecekse onu hesap etmesi gayet tabi. Bunun neresi suç?
Suçluyu başka yerde arama cesareti olmayınca vur abalıya.
***
Ülkede enflasyon artışını önlemek için ekonomi politikalarında değişimler olmalı. Özgür/serbest piyasa ekonomisinden vazgeçip her şeye müdahale etmek hiçbir sorunu çözmez.
Kamunun yapacağı en önemli iş; reel sektörün önünü açmak, üretimi desteklemek ve ihracatı teşvik etmek olmalıdır. Tarihin her döneminde ihracat teşvik edilirken, bugün canlı hayvan angus ithal ediliyor. Gemiler dolusu on binlerce canlı hayvan geliyor. Taşınan hastalıklar bir yana, bunlara ithal etmek üzere ödenen dövizler yerli üreticiye teşvik olarak verilse; üretim artar, ülke kalkınır, istihdam sorunu çözülür. Dövizi yurt dışına göndermediğiniz için cari açık azalır. Hem de kamu olarak gelirleriniz, vergileriniz artar.
Maalesef sahaya inilmiyor. Masa başında alınan tedbirlerle ekonomi düzeltilmeye çalışılıyor. İçeride fiyatlar artmasın diye ihracata kota konuyor, bazı ürünlerin ihracı tümden yasaklandı. Bu yasaklarla hangi problemin çözüleceği öngörülüyor acaba? Bu ürünler ihraç edilmesin ki içeride fiyat pahalı olmasın” mantığı doğru değil.
Yeni çıkarılan yönetmelikle ihracatçıya, “İhracat yaptıysan mal bedeli doları altı ay içinde boz getir. Üretim yapmak için ithalat yapman gerekiyorsa tekrar dolar satın al, ithalat yap ve üretime devam et” deniyor. Hâlbuki ihracatı yapan teşvik edilmeli. Nasıl yaparsan yap. Yeter ki ülkeye döviz girsin, dövize ihtiyacımız var denmeli.
Anlaşılan karar mercileri henüz toy, düzgün kararlar alınamıyor. Netice itibarıyla ekonomi yönetimi ele yüze bulaşan ve yılan hikâyesine dönen ABD’li kayyum şirkete teslim ediliyor.
Ülkemizde her türlü imkân, kaynak ve potansiyel varken çareyi uzaklarda aramaktan vazgeçilmelidir. Kendi kaynaklarımıza yönelip, üretim desteklenirse ekonomi de düzelir. Ama önce kendimizi düzeltmeliyiz. İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmalıyız. Ayrıca tasarruf deyip vatandaşa yüklenmek ve kendi harcamalarını kısmamak da çok samimi olmuyor. Ama asla enflasyonla mücadele sürek avına dönüştürülmemelidir.