Sandığa sayılı günler var. Toplumda yeterli heyecan yok. Aksine bir isteksizlik ortamı var. İnsanın moralsiz olduğu dönemde, istemeye istemeye gitmek zorunda olduğu bir davet gibi.
Sanki içten, gaipten gelen bir ses, bile bile göz göre göre felaketin içine gidiyoruz diyor insanlara.
Tabanda yeterli karşılığı olmasa da dost meclislerinin ana gündem maddesi referandum. Ne var ki müthiş bir korku ve çekingenlik havası hâkim. Hedef de tam da bu muydu? Bilemiyoruz. Yakın dostlar bile birbirinden çekiniyor. Kimse bir başkasına fikrini izhar etme cesareti gösteremiyor. Hemen her konuda afra tafra yapmaya alışkın, kabadayı tipler bile iş “evet mi hayır mı?” sorusuna gelince susuyor, yutkunuyor. HAYIR verecek insanlar korkuyla karışık, “EVET çıkar!” deyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
***
Burada görülen o ki ibre tersine dönmeye başladı. Çünkü EVET tayfasının neredeyse tüm açıklamaları faul. Bugün kamuoyunda “evet” savunuculuğu yapanların neredeyse tümü, göze girme telaşındalar.
İş artık siyasetçiden çok bürokratlara düştü.
Siz adalet bakanının “evet diyenler baskı altında” sözüne bakmayın. Asıl bugün hayır demeye kimsenin cesareti yok. En süt düzeydeki hayırcılar bile kendisini gizleme derdine düşmüş.
İşaret fişeği, HAYIR oyu vereceklere PKK’lı, FETÖ’cü, Darbeci, Kandilci, Terörist denmesiyle başladı. Oslo’da çözüm süreci deyip Habur’da teröristleri selama durup karşılayanlar, emniyeti, adliyeyi, maliyeyi peşkeş çekenler terörist olmuyor da “Anayasa değişikliğinin içeriğinde ne var bir düşünelim” diye sorgulayanlar terörist oluyor. Bu sözler toplumsal bir travmaya neden olduğu kadar; HAYIR cephesini mağdur yapıyor.
Fazla inandırıcılık kalmadığından, bir gün filan yerin müdürü, öbür gün falanca yerin savcısı kampanya sahip çıkmak zorunda kaldı. Manisa’dan Mersin’e pek çok noktada yapılan “iç savaş” gibi tehdit dolu talihsiz açıklamalar, internet ortamında trol ve troliçelerin tavrı büyük darbe oluyor. Hayırcıların görevden ihracı da işin tuzu biberi!
Kafa karşılığına neden olan ve bardağı taşıran son hadise ise “kendim için istiyorsam namerdim” tavrı oldu. Bu durumda herkes soruyor O zaman niye değiştiriyoruz ki? Yandaş kalemşorlar de sureti haktan görünüp kalayı basmaya başladılar. Neymiş? Altı oyuluyormuş, bu büyük bir tuzakmış, iyi anlatılması gerekiyormuş… Herkesin zihninde “Bu anayasa değişikliğiyle ne değişecek sorusu?” var. Bugün hangi husus önümüze engel çıkarıyor da anayasa değişikliğiyle bu engel aşılacak sorusu var. Taslakta “Anayasa değişikliği iki dönem için geçerlidir” gibi bir ek madde yer alsaydı bu kadar ürkütücü olmazdı.
***
Ana muhalefet partisi uzun yıllardır ilk defa değişik bir stille muhalefet yapıyor. Meydanlara iner, “külliyen hayır, asla kat’a, ne pahasına olursa olsun hayır, cumhuriyet, laiklik elden gidiyor, rejim çöküyor” dediği an reaksiyon olur. CHP konuştukça aleyhe dönen süreç, bugün tersine döndü. CHP sustukça, seçmen kendi iç dünyasını dinlemeye “düşünmeye” başladı. Çünkü “düşünmeden evet dediğine düşününce hayır” diyor!
Yeri gelmişken Sn. Genel Başkanımız Karamollaoğlu’nun siyasete yeniden kazandırdığı “düşünmek” fikrini yabana atmamak gerekir.
Müzmin muhalif, kısa süre öncesine kadar etmedik laf ve hakaret bırakmayan MHP liderinin EVETÇİ tayfada yer alması da mutedil seçmen nezdinde kafa karıştırıyor. Konuşmalar heyecan oluşturmuyor. ”EVET verin idam gelsin” deniyor. Vatandaş da soruyor “Ne oluyoruz, iktidarda kim var? 15 yılı geçtik. 15 Temmuz’dan bu güne geçen sürede niçin gelmedi? Neden paketin içinde yok da 16 Nisan bekleniyor?
***
Son günlerde sıklaşan yabancı batılı ziyaretçi trafiği de mide bulandırmaya yetiyor. İngiltere Başbakanı, ardından Alman Merkel, sonra CIA başkanı, peşinden ABD Genel Kurmay Başkanının gelmesi ve İsrail’le görüşmeler. Ülkemizin en önemli gündem maddesiyle meşgul olduğu dönemde tesadüf mü geliyorlar? Şu kadar dakika sürdü diye ballandıra ballandıra büyük coşkuyla aktarılan yeni ABD Başkanı Trump’la yapılan telefon görüşmesi, olmadı birinci yardımcının lütfedip randevu vermesi… Bütün bunlar perde arkasında neler dönüyor? Sorusunu zihinlere getiriyor.
Uzun yıllardır ilk defa yürütülen bir kampanyada kullanılan üslup ve içerik aleyhe döndü. “Ya bizdensin, ya da düşmansın” sözü artık ters tepiyor. Anketlere göre kararsız seçmenin sandık günü yaklaştıkça EVETE doğru çevrilmesi beklenirken tam tersi bir gidiş var.
Sonuç ne mi olur? Anketçi değiliz, doğrusu çok da meraklı değiliz. Sandık gününe kadar köprünün altından hangi sular akacak bilinmez. Ancak şunu söyleyebiliriz ki Evetçiler baskın gözükse de bu kanadın kendini beğenmiş tahrikçi tavırları, hayırcıların da süreci olgun yönetmesinin etkisiyle sessiz ve derinden gelen bir dip dalga hiç de sürpriz olmaz.
Sanki içten, gaipten gelen bir ses, bile bile göz göre göre felaketin içine gidiyoruz diyor insanlara.
Tabanda yeterli karşılığı olmasa da dost meclislerinin ana gündem maddesi referandum. Ne var ki müthiş bir korku ve çekingenlik havası hâkim. Hedef de tam da bu muydu? Bilemiyoruz. Yakın dostlar bile birbirinden çekiniyor. Kimse bir başkasına fikrini izhar etme cesareti gösteremiyor. Hemen her konuda afra tafra yapmaya alışkın, kabadayı tipler bile iş “evet mi hayır mı?” sorusuna gelince susuyor, yutkunuyor. HAYIR verecek insanlar korkuyla karışık, “EVET çıkar!” deyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
***
Burada görülen o ki ibre tersine dönmeye başladı. Çünkü EVET tayfasının neredeyse tüm açıklamaları faul. Bugün kamuoyunda “evet” savunuculuğu yapanların neredeyse tümü, göze girme telaşındalar.
İş artık siyasetçiden çok bürokratlara düştü.
Siz adalet bakanının “evet diyenler baskı altında” sözüne bakmayın. Asıl bugün hayır demeye kimsenin cesareti yok. En süt düzeydeki hayırcılar bile kendisini gizleme derdine düşmüş.
İşaret fişeği, HAYIR oyu vereceklere PKK’lı, FETÖ’cü, Darbeci, Kandilci, Terörist denmesiyle başladı. Oslo’da çözüm süreci deyip Habur’da teröristleri selama durup karşılayanlar, emniyeti, adliyeyi, maliyeyi peşkeş çekenler terörist olmuyor da “Anayasa değişikliğinin içeriğinde ne var bir düşünelim” diye sorgulayanlar terörist oluyor. Bu sözler toplumsal bir travmaya neden olduğu kadar; HAYIR cephesini mağdur yapıyor.
Fazla inandırıcılık kalmadığından, bir gün filan yerin müdürü, öbür gün falanca yerin savcısı kampanya sahip çıkmak zorunda kaldı. Manisa’dan Mersin’e pek çok noktada yapılan “iç savaş” gibi tehdit dolu talihsiz açıklamalar, internet ortamında trol ve troliçelerin tavrı büyük darbe oluyor. Hayırcıların görevden ihracı da işin tuzu biberi!
Kafa karşılığına neden olan ve bardağı taşıran son hadise ise “kendim için istiyorsam namerdim” tavrı oldu. Bu durumda herkes soruyor O zaman niye değiştiriyoruz ki? Yandaş kalemşorlar de sureti haktan görünüp kalayı basmaya başladılar. Neymiş? Altı oyuluyormuş, bu büyük bir tuzakmış, iyi anlatılması gerekiyormuş… Herkesin zihninde “Bu anayasa değişikliğiyle ne değişecek sorusu?” var. Bugün hangi husus önümüze engel çıkarıyor da anayasa değişikliğiyle bu engel aşılacak sorusu var. Taslakta “Anayasa değişikliği iki dönem için geçerlidir” gibi bir ek madde yer alsaydı bu kadar ürkütücü olmazdı.
***
Ana muhalefet partisi uzun yıllardır ilk defa değişik bir stille muhalefet yapıyor. Meydanlara iner, “külliyen hayır, asla kat’a, ne pahasına olursa olsun hayır, cumhuriyet, laiklik elden gidiyor, rejim çöküyor” dediği an reaksiyon olur. CHP konuştukça aleyhe dönen süreç, bugün tersine döndü. CHP sustukça, seçmen kendi iç dünyasını dinlemeye “düşünmeye” başladı. Çünkü “düşünmeden evet dediğine düşününce hayır” diyor!
Yeri gelmişken Sn. Genel Başkanımız Karamollaoğlu’nun siyasete yeniden kazandırdığı “düşünmek” fikrini yabana atmamak gerekir.
Müzmin muhalif, kısa süre öncesine kadar etmedik laf ve hakaret bırakmayan MHP liderinin EVETÇİ tayfada yer alması da mutedil seçmen nezdinde kafa karıştırıyor. Konuşmalar heyecan oluşturmuyor. ”EVET verin idam gelsin” deniyor. Vatandaş da soruyor “Ne oluyoruz, iktidarda kim var? 15 yılı geçtik. 15 Temmuz’dan bu güne geçen sürede niçin gelmedi? Neden paketin içinde yok da 16 Nisan bekleniyor?
***
Son günlerde sıklaşan yabancı batılı ziyaretçi trafiği de mide bulandırmaya yetiyor. İngiltere Başbakanı, ardından Alman Merkel, sonra CIA başkanı, peşinden ABD Genel Kurmay Başkanının gelmesi ve İsrail’le görüşmeler. Ülkemizin en önemli gündem maddesiyle meşgul olduğu dönemde tesadüf mü geliyorlar? Şu kadar dakika sürdü diye ballandıra ballandıra büyük coşkuyla aktarılan yeni ABD Başkanı Trump’la yapılan telefon görüşmesi, olmadı birinci yardımcının lütfedip randevu vermesi… Bütün bunlar perde arkasında neler dönüyor? Sorusunu zihinlere getiriyor.
Uzun yıllardır ilk defa yürütülen bir kampanyada kullanılan üslup ve içerik aleyhe döndü. “Ya bizdensin, ya da düşmansın” sözü artık ters tepiyor. Anketlere göre kararsız seçmenin sandık günü yaklaştıkça EVETE doğru çevrilmesi beklenirken tam tersi bir gidiş var.
Sonuç ne mi olur? Anketçi değiliz, doğrusu çok da meraklı değiliz. Sandık gününe kadar köprünün altından hangi sular akacak bilinmez. Ancak şunu söyleyebiliriz ki Evetçiler baskın gözükse de bu kanadın kendini beğenmiş tahrikçi tavırları, hayırcıların da süreci olgun yönetmesinin etkisiyle sessiz ve derinden gelen bir dip dalga hiç de sürpriz olmaz.