Değerli dostum Ahmet Hamdi Ayan “Eski Şemsettin’i Arıyorum” diye eleştirel bir yazı yazmış.
Öncelikle çok sevdiğim bir hikayeyi anlatmakla yazıya başlamak istiyorum.
Delikanlının birisi babasına kendisini seven bol miktarda dostu olduğunu söyleyerek övünürmüş.
Babası “dur hele” demiş. O böyle anlaşılmaz.
Bir koyun kesip kanları akaraktan çuvala yerleştirmiş.
Çuvalı da oğlunun sırtına vererek “hadi bakalım şu sevdiğin dostlarını bir dolaşta çuvalı senin için saklamalarını iste” demiş.
Oğul, sırtındaki kanlı çuvalla tüm dostlarını dolaşmış. Babasının dediği gibi “zordayım, arkadaşlığımız hatırına şunu saklayıver” demiş. Çuvalı gören dostlarının gözleri faltaşı gibi açılarak kapıyı yüzüne kapatmışlar.
Akşam yorgun eve dönen oğul “Haklısın babacığım, hiçbiri yanaşmadı çuvalı saklamaya” demiş.
Baba “Bitmedi, şimdide al o çuvalı benim gerçek dostum falancaya götür ve selamımla isteğimi tekrar et.”
Düşmüş yine sırtındaki kanlı çuvalla oğul babasının dostunun yoluna.
Kapıyı açan dosta söylemiş babasının dediklerini tek tek…
Dost aldığı selamla kapıyı açmış, kanlı çuvalı yüklenmiş ve arka bahçesinde hemen bir çukur kazarak içine atmış. Bununla da yetinmeyip üzerini kapatıp toprağa sarımsak ekmiş.
Oğul yine babasına gidip “Haklıymışsın Babacığım; gerçek dostla tanıştım” demiş.
Baba “Bitmedi, yarın yine oraya git, bir tartışma çıkar ve o dosta bir tokat at” demiş.
Oğul şaşkın, yine babasının dediğini yapmak üzere yollara düşmüş.
Kapıyı açan dosta kısa bir tartışmanın ardından tokatı patlatmış.
Tokatı yiyen dost şöyle bir bakmış oğula, “Söyle o babana, biz bir tokata sarımsak tarlasını satacak kadar düşkün değiliz” demiş.
Ahmet Hamdi Ayan benim can dostumdur ve daha önceki yazımda da belirttiğim gibi adam adamdır. Bir eleştirel yazıyla da bu değişmez.
Ancak benim de gönlüm halen 28 Şubatta dimdik duran, 27 Nisan e-muhtırasının ertesi gününde herkesin saklanıp yok olduğu bir zamanda beraberce karşı bildiriyi hazırlayan Ahmet Hamdi Ayan’ı arıyor.
Bu arayışım 15 Temmuz akşamından başladı halen de devam etmekte.
O darbelerden canı pahasına çekinmeyen, yeri geldiğinde en sert yazıları kaleme alan dostumdan 15 Temmuz konusunda da aynı türde bir yazı veya yazılar beklemek çok mu fazla bir beklenti olurdu acaba…
Bir insana duyduğu sevgisizlik bu kadar mı savurdu can dostumu?
Demokrasilerden ümidini kesip, darbelerden ümit besleyenlere bu savrulma o kadar mı benzeştirdi kendisini.
Ülkenin kalbine kastedenleri bırakıp benim bazı teferruatlarla niçin ilgilenmediğimi soruyor.
Onların da elbette bir cevabı var. Ama şimdilik bu yazı sınırlarını aşıyor.
Belki bir başka yazıya diyorum ama kendisine sormadan da edemiyorum.
15 Temmuz’da bu ülkede yaşananların önem derecesi kaçıncı sıraya giriyor.
Öncelikle çok sevdiğim bir hikayeyi anlatmakla yazıya başlamak istiyorum.
Delikanlının birisi babasına kendisini seven bol miktarda dostu olduğunu söyleyerek övünürmüş.
Babası “dur hele” demiş. O böyle anlaşılmaz.
Bir koyun kesip kanları akaraktan çuvala yerleştirmiş.
Çuvalı da oğlunun sırtına vererek “hadi bakalım şu sevdiğin dostlarını bir dolaşta çuvalı senin için saklamalarını iste” demiş.
Oğul, sırtındaki kanlı çuvalla tüm dostlarını dolaşmış. Babasının dediği gibi “zordayım, arkadaşlığımız hatırına şunu saklayıver” demiş. Çuvalı gören dostlarının gözleri faltaşı gibi açılarak kapıyı yüzüne kapatmışlar.
Akşam yorgun eve dönen oğul “Haklısın babacığım, hiçbiri yanaşmadı çuvalı saklamaya” demiş.
Baba “Bitmedi, şimdide al o çuvalı benim gerçek dostum falancaya götür ve selamımla isteğimi tekrar et.”
Düşmüş yine sırtındaki kanlı çuvalla oğul babasının dostunun yoluna.
Kapıyı açan dosta söylemiş babasının dediklerini tek tek…
Dost aldığı selamla kapıyı açmış, kanlı çuvalı yüklenmiş ve arka bahçesinde hemen bir çukur kazarak içine atmış. Bununla da yetinmeyip üzerini kapatıp toprağa sarımsak ekmiş.
Oğul yine babasına gidip “Haklıymışsın Babacığım; gerçek dostla tanıştım” demiş.
Baba “Bitmedi, yarın yine oraya git, bir tartışma çıkar ve o dosta bir tokat at” demiş.
Oğul şaşkın, yine babasının dediğini yapmak üzere yollara düşmüş.
Kapıyı açan dosta kısa bir tartışmanın ardından tokatı patlatmış.
Tokatı yiyen dost şöyle bir bakmış oğula, “Söyle o babana, biz bir tokata sarımsak tarlasını satacak kadar düşkün değiliz” demiş.
Ahmet Hamdi Ayan benim can dostumdur ve daha önceki yazımda da belirttiğim gibi adam adamdır. Bir eleştirel yazıyla da bu değişmez.
Ancak benim de gönlüm halen 28 Şubatta dimdik duran, 27 Nisan e-muhtırasının ertesi gününde herkesin saklanıp yok olduğu bir zamanda beraberce karşı bildiriyi hazırlayan Ahmet Hamdi Ayan’ı arıyor.
Bu arayışım 15 Temmuz akşamından başladı halen de devam etmekte.
O darbelerden canı pahasına çekinmeyen, yeri geldiğinde en sert yazıları kaleme alan dostumdan 15 Temmuz konusunda da aynı türde bir yazı veya yazılar beklemek çok mu fazla bir beklenti olurdu acaba…
Bir insana duyduğu sevgisizlik bu kadar mı savurdu can dostumu?
Demokrasilerden ümidini kesip, darbelerden ümit besleyenlere bu savrulma o kadar mı benzeştirdi kendisini.
Ülkenin kalbine kastedenleri bırakıp benim bazı teferruatlarla niçin ilgilenmediğimi soruyor.
Onların da elbette bir cevabı var. Ama şimdilik bu yazı sınırlarını aşıyor.
Belki bir başka yazıya diyorum ama kendisine sormadan da edemiyorum.
15 Temmuz’da bu ülkede yaşananların önem derecesi kaçıncı sıraya giriyor.