Son iki yüz yıl boyunca insanlığın elde ettiği medeniyet düzeyi ve dış dünya üzerinde hakimiyet kurma adımlarının temelinde bilimsel düşünce yatar. Bilimsel düşünce ise metot, mantık, gözlem ve deney ile gerçekleşir.
Yalnız şu da bir gerçektir ki, yaşamın her boyutunda bilimsel düşünce ile hareket edemeyiz. Günlük işlerimizde, kişisel planlamalarımızda, sosyal yaşantımızda Pratik Düşünce olarak isimlendirdiğim akıl yürütme, zihinden geçirme, zihin ile konu arasındaki ilişkileri ve bilgileri karşılaştırma yöntemleri ile bir sonuca varmak zorundayız.
Düşünmek, duyum ve izlenimlerden ayrı olarak bağımsız, tarafsız, kendine özgü aklı kullanmaktır. İnsanın başkaları ve doğal çevresi ile ilişkilerinin, davranış şekillerinin doğuracağı etkileri önceden bilebilmek için sembollerin aracılığı ile görüntüleri ve olacakları akıl ile tespit çabası düşüncedir. İyi hareket edebilmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmek ve huzurlu bir yaşam için de doğru düşünmek zorundayız.
Oysa toplum yaşamında insanlar, düşünmeye özellikle eleştirel düşünmeye özendirilmezler. Kurulu düzeni yönetenler ve yanlıları düşünen insandan çekinirler. Bu kavramlar bizim toplumumuz için de hiç yabancı değildir. Bugün için eskisi kadar geçerli olmasa da, çocukluktan başlayarak Türk insanına adeta; “Düşünmesen daha iyi edersin,” görüşü aşılanır.
“Su küçüğün söz büyüğün,” telkini ile, yalnızca yaşamsal eylemlerde öncülüğü olduğuna şartlandırılır. “Ne o, düşünceli bir halin var, hasta mısın?” derken düşünmek eşittir hasta olmak fikri yaygınlaştırılır. “Ayağını sıcak tut, başını serin… Düşünme öyle derin derin” deyişi düşünmenin kaçık ya da üşütük anlamına eşdeğer olduğunu göstermez mi!?.
Bu saydıklarım dış engellerdir. Einstein’ın “Bir önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur,” deyişinden yola çıkarak, iç engellerin de doğru düşünmeyi saptırdığı gerçeğinden kaçınamayız.
Yalnız şu da bir gerçektir ki, yaşamın her boyutunda bilimsel düşünce ile hareket edemeyiz. Günlük işlerimizde, kişisel planlamalarımızda, sosyal yaşantımızda Pratik Düşünce olarak isimlendirdiğim akıl yürütme, zihinden geçirme, zihin ile konu arasındaki ilişkileri ve bilgileri karşılaştırma yöntemleri ile bir sonuca varmak zorundayız.
Düşünmek, duyum ve izlenimlerden ayrı olarak bağımsız, tarafsız, kendine özgü aklı kullanmaktır. İnsanın başkaları ve doğal çevresi ile ilişkilerinin, davranış şekillerinin doğuracağı etkileri önceden bilebilmek için sembollerin aracılığı ile görüntüleri ve olacakları akıl ile tespit çabası düşüncedir. İyi hareket edebilmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmek ve huzurlu bir yaşam için de doğru düşünmek zorundayız.
Oysa toplum yaşamında insanlar, düşünmeye özellikle eleştirel düşünmeye özendirilmezler. Kurulu düzeni yönetenler ve yanlıları düşünen insandan çekinirler. Bu kavramlar bizim toplumumuz için de hiç yabancı değildir. Bugün için eskisi kadar geçerli olmasa da, çocukluktan başlayarak Türk insanına adeta; “Düşünmesen daha iyi edersin,” görüşü aşılanır.
“Su küçüğün söz büyüğün,” telkini ile, yalnızca yaşamsal eylemlerde öncülüğü olduğuna şartlandırılır. “Ne o, düşünceli bir halin var, hasta mısın?” derken düşünmek eşittir hasta olmak fikri yaygınlaştırılır. “Ayağını sıcak tut, başını serin… Düşünme öyle derin derin” deyişi düşünmenin kaçık ya da üşütük anlamına eşdeğer olduğunu göstermez mi!?.
Bu saydıklarım dış engellerdir. Einstein’ın “Bir önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur,” deyişinden yola çıkarak, iç engellerin de doğru düşünmeyi saptırdığı gerçeğinden kaçınamayız.