Beğenmek ve beğenilmek duygusal ve ruhsal bir olgudur, doğuştan var olan bir özelliktir, yanlız insanlara mahsus değildir. Hayvanlar aleminde de görülen bir davranıştır. Çocuk, çevresini tanımaya başlayınca kendini sevdirmek, beğendirmek ve ilgi çekmek amacı ile çeşitli hareketler yapar, gülücükler savurarak sevimli görünmeye çalışır.
Tavuzkuşu başta olmak üzere bir çok hayvan karşı cinslerine kur yaparak kendini beğendirmeye gayret eder. Beğenmek ve beğenilmeye çalışmak doğuştan gelen, zamanla geliştirilen bir davranış biçimidir. Unutmayalım ki kargaya yavrusu anka kuşu görünürmüş. Bebek veya çocuk ne kadar çirkin olsa da anne – baba tarafından sevilir, ekşi koruk da olsa bağın ürünüdür, çok çirkin bir arkadaşımız, anamın en güzel çocuğu benmişim diyerek kendi kendine avunurdu. Genellikle kız çocukları büyümeye başlayınca, kendini beğendirmek için süslenmeye önem verirler. Aynı özellikler erkek çocuklarında da görülür, gençlik yıllarımızda jöle yoktu saçlarımıza yağ sürerdik, oksijenle saçlarımızı sarartmak, bol paçalı kovboy pantolonları giymek, ceket yakasına mendil koymak moda olmuştu. Makyaj malzemeleri sınırlı olduğundan genç kızlar “Grafon Kağıdı” ile boyanırlar ve yüzlerine taş pudra sürerlerdi. Devir değişse de alışkanlıklar ve ruhsal özellikler değişmiyor, insan kendini beğenmezse kıskançlıktan çatlar ölürmüş. Kıskançlık duygusuda beğenme ile ilgilidir. Bazen az güzel olanlar, çok güzel olanları kıskanır ve beğenmemezlik yapabilirler. Eski toprak damlı, kerpiç evlerde meydana gelen bir mahallede iki kadın ağız dalaşı yaparken yaşlı bir adam araya giriyor, kavgayı önlemeye çalışıyor, kavganın sebebini soruyor, kadınlardan birisi çocuk yüzünden kavga ettiklerini söyleyince yaşlı adam “kızım, çocuk yüzünden kavga edilmez, onlar yarın barışır, yine sokakta oynarlar” diyince diğer kadın “amca, hangi çocuk daha güzel diye kavga ediyoruz, sen hakem ol hangimizin çocuğu daha güzel sen karar ver”diyince yaşlı adam iki sümüklü çocuğa bakıp kararını veriyor; “Kızım, senin çocuğun sana bal gibi, diğer kadının çocuğu ona gül gibi, bana sorarsanız ikisi de kıl gibi” deyip, yürüyüp gidiyor. Son yıllarda gençler arasında beğenmeme hastalığı yayıldı, kimse kimseyi beğenmiyor, bu yüzden pek çok gencimiz evlenemiyor, yuva kuramıyor, evlilikler çok kısa sürüyor. Köyde tek odalı evde oturan genç kızımız şehirde yüz metre kare olan evi beğenmiyor, mobilya beğenmiyor, erkek tarafı ise kız tarafının çeyizini beğenmiyor. Allahtan ki Hindistan’daki gibi kızın getirdiği çeyizi beğenmeyen erkek tarafının gelini yakarak öldürmek geleneği yoktur, yoksa halimiz nice olurdu? Birgün genç karı-koca yanıma gelerek çocuklarının öğretmenini beğenmediğini, o öğretmeni değiştirmemi istediler, konunun detayına girince anaokulunda okuyan beş yaşında ki çocuklarının, okulun en çalışkan, ilgili ve kendiside bir anne olan bayan öğretmeni beğenmediği için yerine başka bir öğretmenin görevlendirilmesini talep edince kendilerine beğendikleri okul ve öğretmen bulmalarını tavsiye ederek gönderdim. Beş yaşındaki çocuk ile eğitim seviyesi düşük olan bir veli öğretmen beğenmiyordu. Sürekli hep kendimizi beğeniyoruz, başkalarını hiç beğenmiyoruz, psikolojimizi bozduk, öğrenci öğretmenini, çırak ustasını, gençler anne-babasını, ebesini ve dedesini beğenmiyor, öğretmen öğrencilerini ve müdürünü beğenmiyor, okuma yazma ve haddini bilmeyen kişiler Milli Eğitim camiasına eğitimcilik dersi vermeye kalkışıyor ve hiçbir eğitimciyi beğenmiyor, evinde ailesini yönetemeyenler ülkeyi yönetenleri beğenmiyor, civciv yumurtasından çıktığı tavuğu beğenmiyor, futbol topunu görünce karpuz zanneden cahil adam futbolcu, hakem ve kulüp yöneticisini beğenmiyorlar. Okulda yoksul öğrencilerimize her sene ayakkabı dağıtımı yapıyorduk, çok yoksul bir çocuğu çağırarak beğendiği ayakkabıyı alıp götürmesini söyleyince öğrenci ayakkabıları inceledi “Hocam, bu ayakkabıların markası iyi değil, beğenmedim, ben bu ayakkabıyı giymem” diyerek ve ayakkabıyı almadan gitti. Hep başkalarının zaaflarını, kusurlarını, açıklarını, çirkin yönlerini görüyor fakat kendimizi aynada görmüyoruz. Kendi gözümde ki kalası görmüyor, başkalarının gözünde çöp arıyoruz. Unutmayalım ki her çirkin insanın güzel yönleri de vardır.
Tavuzkuşu başta olmak üzere bir çok hayvan karşı cinslerine kur yaparak kendini beğendirmeye gayret eder. Beğenmek ve beğenilmeye çalışmak doğuştan gelen, zamanla geliştirilen bir davranış biçimidir. Unutmayalım ki kargaya yavrusu anka kuşu görünürmüş. Bebek veya çocuk ne kadar çirkin olsa da anne – baba tarafından sevilir, ekşi koruk da olsa bağın ürünüdür, çok çirkin bir arkadaşımız, anamın en güzel çocuğu benmişim diyerek kendi kendine avunurdu. Genellikle kız çocukları büyümeye başlayınca, kendini beğendirmek için süslenmeye önem verirler. Aynı özellikler erkek çocuklarında da görülür, gençlik yıllarımızda jöle yoktu saçlarımıza yağ sürerdik, oksijenle saçlarımızı sarartmak, bol paçalı kovboy pantolonları giymek, ceket yakasına mendil koymak moda olmuştu. Makyaj malzemeleri sınırlı olduğundan genç kızlar “Grafon Kağıdı” ile boyanırlar ve yüzlerine taş pudra sürerlerdi. Devir değişse de alışkanlıklar ve ruhsal özellikler değişmiyor, insan kendini beğenmezse kıskançlıktan çatlar ölürmüş. Kıskançlık duygusuda beğenme ile ilgilidir. Bazen az güzel olanlar, çok güzel olanları kıskanır ve beğenmemezlik yapabilirler. Eski toprak damlı, kerpiç evlerde meydana gelen bir mahallede iki kadın ağız dalaşı yaparken yaşlı bir adam araya giriyor, kavgayı önlemeye çalışıyor, kavganın sebebini soruyor, kadınlardan birisi çocuk yüzünden kavga ettiklerini söyleyince yaşlı adam “kızım, çocuk yüzünden kavga edilmez, onlar yarın barışır, yine sokakta oynarlar” diyince diğer kadın “amca, hangi çocuk daha güzel diye kavga ediyoruz, sen hakem ol hangimizin çocuğu daha güzel sen karar ver”diyince yaşlı adam iki sümüklü çocuğa bakıp kararını veriyor; “Kızım, senin çocuğun sana bal gibi, diğer kadının çocuğu ona gül gibi, bana sorarsanız ikisi de kıl gibi” deyip, yürüyüp gidiyor. Son yıllarda gençler arasında beğenmeme hastalığı yayıldı, kimse kimseyi beğenmiyor, bu yüzden pek çok gencimiz evlenemiyor, yuva kuramıyor, evlilikler çok kısa sürüyor. Köyde tek odalı evde oturan genç kızımız şehirde yüz metre kare olan evi beğenmiyor, mobilya beğenmiyor, erkek tarafı ise kız tarafının çeyizini beğenmiyor. Allahtan ki Hindistan’daki gibi kızın getirdiği çeyizi beğenmeyen erkek tarafının gelini yakarak öldürmek geleneği yoktur, yoksa halimiz nice olurdu? Birgün genç karı-koca yanıma gelerek çocuklarının öğretmenini beğenmediğini, o öğretmeni değiştirmemi istediler, konunun detayına girince anaokulunda okuyan beş yaşında ki çocuklarının, okulun en çalışkan, ilgili ve kendiside bir anne olan bayan öğretmeni beğenmediği için yerine başka bir öğretmenin görevlendirilmesini talep edince kendilerine beğendikleri okul ve öğretmen bulmalarını tavsiye ederek gönderdim. Beş yaşındaki çocuk ile eğitim seviyesi düşük olan bir veli öğretmen beğenmiyordu. Sürekli hep kendimizi beğeniyoruz, başkalarını hiç beğenmiyoruz, psikolojimizi bozduk, öğrenci öğretmenini, çırak ustasını, gençler anne-babasını, ebesini ve dedesini beğenmiyor, öğretmen öğrencilerini ve müdürünü beğenmiyor, okuma yazma ve haddini bilmeyen kişiler Milli Eğitim camiasına eğitimcilik dersi vermeye kalkışıyor ve hiçbir eğitimciyi beğenmiyor, evinde ailesini yönetemeyenler ülkeyi yönetenleri beğenmiyor, civciv yumurtasından çıktığı tavuğu beğenmiyor, futbol topunu görünce karpuz zanneden cahil adam futbolcu, hakem ve kulüp yöneticisini beğenmiyorlar. Okulda yoksul öğrencilerimize her sene ayakkabı dağıtımı yapıyorduk, çok yoksul bir çocuğu çağırarak beğendiği ayakkabıyı alıp götürmesini söyleyince öğrenci ayakkabıları inceledi “Hocam, bu ayakkabıların markası iyi değil, beğenmedim, ben bu ayakkabıyı giymem” diyerek ve ayakkabıyı almadan gitti. Hep başkalarının zaaflarını, kusurlarını, açıklarını, çirkin yönlerini görüyor fakat kendimizi aynada görmüyoruz. Kendi gözümde ki kalası görmüyor, başkalarının gözünde çöp arıyoruz. Unutmayalım ki her çirkin insanın güzel yönleri de vardır.