“Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet bizler için, birbirinden ayrı düşünülemeyen iki yüce kavramdır. Biliyoruz ve inanıyoruzki bugün, hiç bir dünya gücünün egemenliğinde değilsek, medeni ve çağdaş yaşama yolunda kimseden geri kalmıyorsak, bu yaşama kalitemizi borçlu olduğumuz Atatürk ve Cumhuriyet için ne kadar iyi ve güzel şeyler düşünürsek yine de azdır.
Mustafa Kemal önce işgal altındaki ülkemizi düşmandan kurtarmış, sonra cumhuriyeti kurmuş, hemen ardından da çağdaş ve medeni bir dünyada var olabilmek adına gerekli devrimleri hayata geçirmeye kendini adamıştır. Tüm bunları başarırken, beraberinde kültür, sanat, sağlık ve ekonomi gibi pek çok konuda da yenilikler getirmiştir. Cephelerde kahramanlık destanını yaşamış, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile de dünyanın tarihini yeniden yazmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrası, ülkesi bölge bölge işgal edilmiş, ordusunun elinden silahları alınmış, padişahının ve hükümetinin tümüyle yabancı devletlerle işbirliği içinde olduğu bir zamanda ezik, güçsüz ve perişan bir halkı ayağa kaldırmak hiç de küçümsenecek bir başarı olmasa gerek.
19 Mayıs 1919’da Samsun’dan başlayan yeni bir Türkiye kurma savaşı, pek çok engele rağmen onun büyük dehası sayesinde, iç ve dış düşmanlara karşı başarıyla sonuçlanmış ve bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Mustafa Kemal bu uzun yolculuğuna başladığında Yunan ordusu İzmir’i, kısa bir süre sonra da İngilizler İstanbul’u işgal ediyorlardı. Padişahın ve İstanbul hükümetinin bu ihanete varan tutumları karşısında, genciyle, yaşlısıyla halkı ve orduyu birleştirerek başlattığı Kurtuluş Savaşı aynı zamanda Cumhuriyet Türkiye’sinin de başlangıç noktasıydı.
Çok kanlı çarpışmalar sonunda, 26 Ağustos 1922’de başlayan ve 9 Eylül 1922’de İzmir’de Yunan ordusunun denize dökülmesi ile son bulan Büyük Taarruz, onun ve Türk ulusunun yenilmez azminin en büyük kanıtı olmuştur. Fakat bu savaş yeterli değildi. Hiç gün kaybetmeden ülkenin çağdaşlaşma yolundaki savaşını başlattı. Önce 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılışı ve 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilanı da bu savaşının zaferi oldu.
Cumhuriyet, belki de Mustafa Kemal’in düşündüğü çağdaş, medeni, güçlü ve dünyada sözü geçen bir ülke olabilmenin ilk ve tartışmasız adımı olarak verdiği karardı. Çünkü, teklifi üzerine TBMM tarafından “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında kabul edilen cumhuriyet sonrası Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktığında, “Görevimi tamamladım” düşüncesine kapılmamış, tam aksine, gerçek devrimlerine ve Türkiye’nin her alanda ilerlemesi adına girişimlere başlamıştır.
Ülkenin yarınları adına, çocukları ve gençleri her zaman ilk sayan Atatürk’ün, cumhuriyetin ilanı sonrası ilk yaptıklarından biri “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nu çıkarmak, öğrenimi birleştirmek olmuştur. Hemen sonrasında Halifeliğin kaldırılması, şapka devrimi, tekkelerin ve zaviyelerin kapatılması çağdaş bir cumhuriyetin yolunda en somut belirtiler idi.
Yapılan çalışmalar sonuçlandıkça, yeni bir Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve 1 Kasım 1928’de kabul edilen Yeni Türk Alfabesi’nin kabulu ve Arapça’nın yerine geçmesi, sonrasında da “Laiklik”in Anayasa’ya girmesi ve diğer devrimlerin peş peşe yapılması ile cumhuriyetimizin sarsılmaz temelleri atılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca savaş meydanlarındaki dehası değil, Cumhuriyet öncesi ve sonrası gösterdiği devlet adamı misyonu ile de tarihe iz bırakmış ender liderlerden biridir. Ekonomiden sosyal gelişmeye, sanayiden bankacılığa, tarımdan milli birliğin sağlanmasına, attığı her adım, çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti adına olmuştur.
Çağdaşlığın, öncelikle eğitim ve kültürle hatta sanatla ne kadar ayrılmaz bir bütün olduğunu çok iyi biliyordu ve bu alanda da sayılamayacak kadar çok yeniliği ulusun hizmetine sunmaktan bir gün dahi geri durmadı. Cumhuriyetin genç kuşakları aydın, bağımsız ve hürriyetin kıymetini çok iyi bilen öğretmenler tarafından yetiştirilmeliydiler ve öyle yaptı.
Akıllarımıza bir nasihat gibi kazınmış olan 10. Yıl nutkunda söyledikleri adeta bu ulus için yaptıklarının ve yapılması gerekenlerin bir düsturu ya da özeti gibidir. Nutkunun başında, “Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramalığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Buradaki muaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkare yürüyüşüne borçluyuz,” derken, son bölümünde de, “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebaruz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir,” diyerek seslenmiştir ulusuna.
Atatürk’ten bizlere ve sonsuza miras kalan cumhuriyet fazilettir. Türk insanı da yüce değerlerin tümüne sahip olmak ister ve tümü de insanımızın hakkıdır. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz.
Cumhuriyet insana çağdaşlığı ve uygarlığı sunar. Türk insanı çağdaş ve uygardır. Cumhuriyet bize kültür ile bilimin bütünleştiği ve sanatın önem kazandığı bir bir anlayış kazandırmıştır. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz.
Cumhuriyet gelişmeye, değişime ve bilimsel yeniliklere açık olmaktır. Cumhuriyet ile ilmin gösterdiği yolda yürünür. Türk insanı akılcılıktan yana, dogmadan uzak olmanın bilincindedir. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz. Ulu önder, “Yurtta barış, dünyada barış” diyerek, tarihe ve geleceğe ışık tutan çok önemli ve insani bir prensibi dile getirmiştir. İnsanlığa barışı müjdelediği için cumhuriyetimizi çok seviyoruz.
Cumhuriyet dediğimiz bu yüce eser, Atamızın önderliğinde binlerce şehit ve gazinin canı ve kanı ile hayata geçebilmiştir. Bizi ayakta tutan laik, demokratik ve tek bayrak altında yaşama özgürlüğümüzün iç ve dış düşmanlar tarafından sarsılmasına, sendelemesine, yıkılmasına asla izin vermemeliyiz. Bunun için de, çağdaş eğitim sisteminden en iyi şekilde yararlanmış, kendini yüksek kültür ve sanat anlayışıyla yeterince donatmış, aklını ve yüreğini ülkesinin ve halkının hayrına kullanmak üzere bilemiş olan gençliğimize büyük görev düşüyor.
Bilmeliyiz ki, özgür doğmak şansına sahip olabiliriz ama özgür yaşamak için mücadele etmek zorundayız. Mustafa Kemal Atatürk’ün bize gösterdiği yolda yürüdüğümüz sürece de, hiç bir gücün özgürlüğümüzü yok etme emellerine kavuşamayacağı inancımız asla sarsılmayacaktır.
Mustafa Kemal önce işgal altındaki ülkemizi düşmandan kurtarmış, sonra cumhuriyeti kurmuş, hemen ardından da çağdaş ve medeni bir dünyada var olabilmek adına gerekli devrimleri hayata geçirmeye kendini adamıştır. Tüm bunları başarırken, beraberinde kültür, sanat, sağlık ve ekonomi gibi pek çok konuda da yenilikler getirmiştir. Cephelerde kahramanlık destanını yaşamış, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile de dünyanın tarihini yeniden yazmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrası, ülkesi bölge bölge işgal edilmiş, ordusunun elinden silahları alınmış, padişahının ve hükümetinin tümüyle yabancı devletlerle işbirliği içinde olduğu bir zamanda ezik, güçsüz ve perişan bir halkı ayağa kaldırmak hiç de küçümsenecek bir başarı olmasa gerek.
19 Mayıs 1919’da Samsun’dan başlayan yeni bir Türkiye kurma savaşı, pek çok engele rağmen onun büyük dehası sayesinde, iç ve dış düşmanlara karşı başarıyla sonuçlanmış ve bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Mustafa Kemal bu uzun yolculuğuna başladığında Yunan ordusu İzmir’i, kısa bir süre sonra da İngilizler İstanbul’u işgal ediyorlardı. Padişahın ve İstanbul hükümetinin bu ihanete varan tutumları karşısında, genciyle, yaşlısıyla halkı ve orduyu birleştirerek başlattığı Kurtuluş Savaşı aynı zamanda Cumhuriyet Türkiye’sinin de başlangıç noktasıydı.
Çok kanlı çarpışmalar sonunda, 26 Ağustos 1922’de başlayan ve 9 Eylül 1922’de İzmir’de Yunan ordusunun denize dökülmesi ile son bulan Büyük Taarruz, onun ve Türk ulusunun yenilmez azminin en büyük kanıtı olmuştur. Fakat bu savaş yeterli değildi. Hiç gün kaybetmeden ülkenin çağdaşlaşma yolundaki savaşını başlattı. Önce 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılışı ve 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilanı da bu savaşının zaferi oldu.
Cumhuriyet, belki de Mustafa Kemal’in düşündüğü çağdaş, medeni, güçlü ve dünyada sözü geçen bir ülke olabilmenin ilk ve tartışmasız adımı olarak verdiği karardı. Çünkü, teklifi üzerine TBMM tarafından “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında kabul edilen cumhuriyet sonrası Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktığında, “Görevimi tamamladım” düşüncesine kapılmamış, tam aksine, gerçek devrimlerine ve Türkiye’nin her alanda ilerlemesi adına girişimlere başlamıştır.
Ülkenin yarınları adına, çocukları ve gençleri her zaman ilk sayan Atatürk’ün, cumhuriyetin ilanı sonrası ilk yaptıklarından biri “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nu çıkarmak, öğrenimi birleştirmek olmuştur. Hemen sonrasında Halifeliğin kaldırılması, şapka devrimi, tekkelerin ve zaviyelerin kapatılması çağdaş bir cumhuriyetin yolunda en somut belirtiler idi.
Yapılan çalışmalar sonuçlandıkça, yeni bir Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve 1 Kasım 1928’de kabul edilen Yeni Türk Alfabesi’nin kabulu ve Arapça’nın yerine geçmesi, sonrasında da “Laiklik”in Anayasa’ya girmesi ve diğer devrimlerin peş peşe yapılması ile cumhuriyetimizin sarsılmaz temelleri atılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca savaş meydanlarındaki dehası değil, Cumhuriyet öncesi ve sonrası gösterdiği devlet adamı misyonu ile de tarihe iz bırakmış ender liderlerden biridir. Ekonomiden sosyal gelişmeye, sanayiden bankacılığa, tarımdan milli birliğin sağlanmasına, attığı her adım, çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti adına olmuştur.
Çağdaşlığın, öncelikle eğitim ve kültürle hatta sanatla ne kadar ayrılmaz bir bütün olduğunu çok iyi biliyordu ve bu alanda da sayılamayacak kadar çok yeniliği ulusun hizmetine sunmaktan bir gün dahi geri durmadı. Cumhuriyetin genç kuşakları aydın, bağımsız ve hürriyetin kıymetini çok iyi bilen öğretmenler tarafından yetiştirilmeliydiler ve öyle yaptı.
Akıllarımıza bir nasihat gibi kazınmış olan 10. Yıl nutkunda söyledikleri adeta bu ulus için yaptıklarının ve yapılması gerekenlerin bir düsturu ya da özeti gibidir. Nutkunun başında, “Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramalığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Buradaki muaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkare yürüyüşüne borçluyuz,” derken, son bölümünde de, “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebaruz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir,” diyerek seslenmiştir ulusuna.
Atatürk’ten bizlere ve sonsuza miras kalan cumhuriyet fazilettir. Türk insanı da yüce değerlerin tümüne sahip olmak ister ve tümü de insanımızın hakkıdır. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz.
Cumhuriyet insana çağdaşlığı ve uygarlığı sunar. Türk insanı çağdaş ve uygardır. Cumhuriyet bize kültür ile bilimin bütünleştiği ve sanatın önem kazandığı bir bir anlayış kazandırmıştır. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz.
Cumhuriyet gelişmeye, değişime ve bilimsel yeniliklere açık olmaktır. Cumhuriyet ile ilmin gösterdiği yolda yürünür. Türk insanı akılcılıktan yana, dogmadan uzak olmanın bilincindedir. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz. Ulu önder, “Yurtta barış, dünyada barış” diyerek, tarihe ve geleceğe ışık tutan çok önemli ve insani bir prensibi dile getirmiştir. İnsanlığa barışı müjdelediği için cumhuriyetimizi çok seviyoruz.
Cumhuriyet dediğimiz bu yüce eser, Atamızın önderliğinde binlerce şehit ve gazinin canı ve kanı ile hayata geçebilmiştir. Bizi ayakta tutan laik, demokratik ve tek bayrak altında yaşama özgürlüğümüzün iç ve dış düşmanlar tarafından sarsılmasına, sendelemesine, yıkılmasına asla izin vermemeliyiz. Bunun için de, çağdaş eğitim sisteminden en iyi şekilde yararlanmış, kendini yüksek kültür ve sanat anlayışıyla yeterince donatmış, aklını ve yüreğini ülkesinin ve halkının hayrına kullanmak üzere bilemiş olan gençliğimize büyük görev düşüyor.
Bilmeliyiz ki, özgür doğmak şansına sahip olabiliriz ama özgür yaşamak için mücadele etmek zorundayız. Mustafa Kemal Atatürk’ün bize gösterdiği yolda yürüdüğümüz sürece de, hiç bir gücün özgürlüğümüzü yok etme emellerine kavuşamayacağı inancımız asla sarsılmayacaktır.