Kuran ahlakında anne-babaya karşı takınılacak tavır son derece açıktır. Kuran’da anne-babaya karşı iyi ve güzel davranmak tavsiye edilmektedir:
Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik… (Ankebut Suresi, 8)
Ayette inananlara bildirilen, anne-babaya karşı saygılı, ölçülü, anlayışlı, tatlı dilli bir tavır takınılması; üzücü, incitici, kalp kırıcı söz ve davranışlardan kaçınılmasıdır. Fakat bu, dini konularda, Allah’ın emir ve yasaklarını içeren konularda taviz vermeye varan bir saygı şekli değildir. Aynı ayetin devamında bu saygı ve anlayışın sınırları şöyle bildirilmiştir:
… Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle Bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim. (Ankebut Suresi, 8)
Allah müminlere, anne ve babaları inançsızlarsa dini konularda itaat etmemeyi, dünyevi konularda ise iyi ve güzel davranmayı tavsiye etmektedir:
Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır. Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban), hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma’ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana ‘gönülden-katıksız olarak yönelenin’ yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. (Lokman Suresi, 14-15)
Ayetlerden anlaşıldığı üzere, Allah’a itaat insanın yaşamının tamamını kapsamaktadır. Anne-babaya itaat ise, Allah’ın izin verdiği ölçülerdedir ve onların, “Allah’ın değil, benim isteklerim önemli, benimkileri yerine getirmelisin” şeklindeki bir isteğini kabullenmek, anne-babayı Allah’a şirk koşmak anlamına gelebilir. Hiç şüphesiz bir mümin için bu tarzda bir itaat, asla söz konusu olamaz.
Zaman zaman, çocuklarının dini konulara eğilim göstermelerine şiddetli tepkiler veren aileler görülebilmektedir. Bazı anne babalar, Kuran ahlakını yaşamaya karar veren çocuklarını cahiliyeye geri çekebilmek için, “anne babaya karşı gelmek dinimizde en büyük günahtır”, “anne-baba hakkı herşeyin üzerindedir”, “sana hakkımı helal etmem”, gibi hatalı yaklaşımlar sergileyebilmektedirler.
Anne-babayla ilgili ayetlerde, Allah’a şirk koşulmaması, Allah’tan başkasına kulluk edilmemesi özellikle vurgulanmaktadır. Ve yukarıdaki ayetten açıkça anlaşıldığı gibi, yoluna tabi olunması tavsiye edilen kişi, cahiliyeye çağıran anne-baba değil, ‘gönülden-katıksız olarak Allah’a yönelen’ kişidir.
Kuran’ı incelediğimizde, inananların bir bölümünün aileleriyle ya da yakın akrabalarıyla imtihan edildiklerini görmekteyiz. Bunların arasında peygamberler de bulunmaktadır. Örneğin Hz. İbrahim, kendisini cahiliyeye çağıran, hatta onu bu konuda tehdit eden babasına karşı Kuran’da bildirilen “itaat etmeme, ama iyi geçinme” yöntemini uygulamıştır:
Kitap’ta İbrahim’i de zikret. Gerçekten o, doğruyu söyleyen bir peygamberdi.
Hani babasına demişti: “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?
“Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım.”
“Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır.””Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun.”(Babası) Demişti ki: “İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git.”(İbrahim:) “Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır” dedi. (Meryem Suresi, 41-47)
Kuran’da duygusallık değil, akılcılık tavsiye edildiği için, müminler bu konuda son derece dikkatli davranırlar. Müminin ölçüsü Allah’ın rızasının en çoğunu gözetmek olduğu için, sevgisini ancak Allah’a ve O’nun rızasının olduğu kişilere yöneltir. Bunun dışında, yani Allah rızası dışındakilere beslenen bir sevgi Kuran’da ‘ortak koşma’ adı verilen durumu oluşturur. Kuran’da Hz. İbrahim’in ağzından bu durum şöyle açıklanır:
(İbrahim) Dedi ki: “Siz gerçekten, Allah’ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur.” (Ankebut Suresi, 25)
Allah’a ve dine karşı düşmanca tavırlar sergileyen bir kimseye sevgi beslemek de ayette tarif edilen bu konuma girer. Söz konusu kişi insanın annesi, babası, çocuğu, kardeşi, karısı, kocası ya da herhangi bir yakını olsun, farketmez. Kuran’da bu konu oldukça açık detaylandırılmıştır:Ey iman edenler, eğer imana karşı inkârı sevip-tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte bunlar zulmeden kimselerdir. De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cehd etmekten (çaba harcamaktan) daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 23-24)
Kuran’da, Allah’ın emirlerini yerine getirebilmek için evlerinden, ailelerinden ayrılmak zorunda kalan müminlerden bahsedilir. Bunlardan biri Hz. Meryem’dir. Hz. Meryem’in genç ve korumasız olması, yalnızca Allah’a güvenip sığınarak, O’nun rızasını kazanmak amacıyla tek başına ailesinin ve kavminin yanından ayrılmasına engel olmamıştı. Kuran’da bir ayette, Hz. Meryem’den şöyle söz edilir:Kitap’ta Meryem’i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti. (Meryem Suresi, 16)
Kısacası, cahiliye toplumunun içinden çıkıp gelen insanın ailesi Kuran ahlakına sahip değilse ve çocuklarını da Allah’ın rızasından alıkoymaya çalışıyorsa, bu durumda onlara güzellikle doğruları anlatmak gerekir. Eğer bu anlatım yararlı olmazsa, onlara karşı takınılacak tavır da yine Kuran’da Allah’ın tavsiyesine uygun şekilde olmalıdır.
Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik… (Ankebut Suresi, 8)
Ayette inananlara bildirilen, anne-babaya karşı saygılı, ölçülü, anlayışlı, tatlı dilli bir tavır takınılması; üzücü, incitici, kalp kırıcı söz ve davranışlardan kaçınılmasıdır. Fakat bu, dini konularda, Allah’ın emir ve yasaklarını içeren konularda taviz vermeye varan bir saygı şekli değildir. Aynı ayetin devamında bu saygı ve anlayışın sınırları şöyle bildirilmiştir:
… Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle Bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim. (Ankebut Suresi, 8)
Allah müminlere, anne ve babaları inançsızlarsa dini konularda itaat etmemeyi, dünyevi konularda ise iyi ve güzel davranmayı tavsiye etmektedir:
Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır. Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban), hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma’ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana ‘gönülden-katıksız olarak yönelenin’ yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. (Lokman Suresi, 14-15)
Ayetlerden anlaşıldığı üzere, Allah’a itaat insanın yaşamının tamamını kapsamaktadır. Anne-babaya itaat ise, Allah’ın izin verdiği ölçülerdedir ve onların, “Allah’ın değil, benim isteklerim önemli, benimkileri yerine getirmelisin” şeklindeki bir isteğini kabullenmek, anne-babayı Allah’a şirk koşmak anlamına gelebilir. Hiç şüphesiz bir mümin için bu tarzda bir itaat, asla söz konusu olamaz.
Zaman zaman, çocuklarının dini konulara eğilim göstermelerine şiddetli tepkiler veren aileler görülebilmektedir. Bazı anne babalar, Kuran ahlakını yaşamaya karar veren çocuklarını cahiliyeye geri çekebilmek için, “anne babaya karşı gelmek dinimizde en büyük günahtır”, “anne-baba hakkı herşeyin üzerindedir”, “sana hakkımı helal etmem”, gibi hatalı yaklaşımlar sergileyebilmektedirler.
Anne-babayla ilgili ayetlerde, Allah’a şirk koşulmaması, Allah’tan başkasına kulluk edilmemesi özellikle vurgulanmaktadır. Ve yukarıdaki ayetten açıkça anlaşıldığı gibi, yoluna tabi olunması tavsiye edilen kişi, cahiliyeye çağıran anne-baba değil, ‘gönülden-katıksız olarak Allah’a yönelen’ kişidir.
Kuran’ı incelediğimizde, inananların bir bölümünün aileleriyle ya da yakın akrabalarıyla imtihan edildiklerini görmekteyiz. Bunların arasında peygamberler de bulunmaktadır. Örneğin Hz. İbrahim, kendisini cahiliyeye çağıran, hatta onu bu konuda tehdit eden babasına karşı Kuran’da bildirilen “itaat etmeme, ama iyi geçinme” yöntemini uygulamıştır:
Kitap’ta İbrahim’i de zikret. Gerçekten o, doğruyu söyleyen bir peygamberdi.
Hani babasına demişti: “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?
“Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım.”
“Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır.””Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun.”(Babası) Demişti ki: “İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git.”(İbrahim:) “Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır” dedi. (Meryem Suresi, 41-47)
Kuran’da duygusallık değil, akılcılık tavsiye edildiği için, müminler bu konuda son derece dikkatli davranırlar. Müminin ölçüsü Allah’ın rızasının en çoğunu gözetmek olduğu için, sevgisini ancak Allah’a ve O’nun rızasının olduğu kişilere yöneltir. Bunun dışında, yani Allah rızası dışındakilere beslenen bir sevgi Kuran’da ‘ortak koşma’ adı verilen durumu oluşturur. Kuran’da Hz. İbrahim’in ağzından bu durum şöyle açıklanır:
(İbrahim) Dedi ki: “Siz gerçekten, Allah’ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur.” (Ankebut Suresi, 25)
Allah’a ve dine karşı düşmanca tavırlar sergileyen bir kimseye sevgi beslemek de ayette tarif edilen bu konuma girer. Söz konusu kişi insanın annesi, babası, çocuğu, kardeşi, karısı, kocası ya da herhangi bir yakını olsun, farketmez. Kuran’da bu konu oldukça açık detaylandırılmıştır:Ey iman edenler, eğer imana karşı inkârı sevip-tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte bunlar zulmeden kimselerdir. De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cehd etmekten (çaba harcamaktan) daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 23-24)
Kuran’da, Allah’ın emirlerini yerine getirebilmek için evlerinden, ailelerinden ayrılmak zorunda kalan müminlerden bahsedilir. Bunlardan biri Hz. Meryem’dir. Hz. Meryem’in genç ve korumasız olması, yalnızca Allah’a güvenip sığınarak, O’nun rızasını kazanmak amacıyla tek başına ailesinin ve kavminin yanından ayrılmasına engel olmamıştı. Kuran’da bir ayette, Hz. Meryem’den şöyle söz edilir:Kitap’ta Meryem’i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti. (Meryem Suresi, 16)
Kısacası, cahiliye toplumunun içinden çıkıp gelen insanın ailesi Kuran ahlakına sahip değilse ve çocuklarını da Allah’ın rızasından alıkoymaya çalışıyorsa, bu durumda onlara güzellikle doğruları anlatmak gerekir. Eğer bu anlatım yararlı olmazsa, onlara karşı takınılacak tavır da yine Kuran’da Allah’ın tavsiyesine uygun şekilde olmalıdır.