Alzheimer hastalığı ile mücadele uzun ve zor bir yolculuk. Bu meşakkatli sürecin en önemli tanığı da hastanın bakımını sağlayan yakınları.
Dünyada 55 milyon insanın yaşamını derinden etkileyen Alzheimer hastalığı, her geçen gün büyüyen küresel bir sağlık sorunu. Üstelik hastalığın görülme sıklığı her 5 yılda bir ikiye katlanıyor. Uluslararası Alzheimer Raporu’na göre hasta sayısının 2050 yılına kadar 139 milyona çıkması bekleniyor. Genellikle ilerleyen yaşla birlikte ortaya çıkan Alzheimer, beyin hücrelerinin ölümüyle hafıza kaybı, bunama ve bilişsel yetilerin kaybına yol açıyor. Alzheimer sadece hastaların değil, yakınlarının da yaşamını derinden etkiliyor.
ALZHEİMER’LA MÜCADELE TEŞHİSLE BİRLİKTE BAŞLIYOR
Alzheimer hastalığı genellikle ilk önce hastanın ailesi tarafından fark ediliyor. Hasta yakınlarının Alzheimer'la zorlu mücadelesi teşhisle birlikte başlıyor. Prof. Dr. Kulaksızoğlu, hasta yakınlarının teşhisten sonra yaşadıkları süreci ise şöyle anlatıyor: “Hastanın durumu ne kadar bariz olursa olsun tanıyı söylediğinizde aile üzülüyor, hayal kırıklığına uğruyor. Bu tanıyı öğrendikleri andan itibaren değişik reaksiyonlar görebiliyoruz. Mesela bazı aileler hemen ‘Ne yapalım, nasıl rahat ettirelim?’ diye konuya yaklaşırken bazıları ise ‘Tedavi için ne yapabiliriz?’ diyor ya da hemen başka bir doktordan fikir almak isteyebiliyorlar.” Kolay bir süreç değil... İyileşmeyeceğini bildiğiniz bir kişiye 7 gün 24 saat bakım veriyorsunuz. Bir araştırma yapmıştık. Alzheimer hasta yakınlarının neredeyse üçte biri tükenme sendromundan muzdarip.
KULAKSIZOĞLU: “BİLGİ, BAKIMI KOLAYLAŞTIRIYOR”
Hasta yakınları için hiç de kolay olmayan bu süreçte atılacak ilk adım, hastalık hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmak. Prof. Dr. Kulaksızoğlu, “Bilgi, bakımı kolaylaştırıyor” diyor ve bu konunun neden önemli olduğunu bir örnekle açıklıyor: “Mesela hasta, evdeki yardımcının eşyalarını çaldığını söyleyebiliyor. Bilgili bir aile, bunun hastalığın orta evresindeki bir belirti olduğunu ve konuyu değiştirip üzerinde çok durulmaması gerektiğini biliyor. Ancak hastalıkla ilgili bilgi sahibi olmayan bir aile ‘Yardımcı acaba çalıyor mu, kamera mı koysak veya işten mi çıkarsak?’ diye düşünebiliyor. Dolayısıyla bilgi çok önemli. Biz ilk planda ailelere okumalarını, hastalığı öğrenmelerini ve bilgili olmalarını istiyoruz.”
HASTA YAKINLARI DESTEK ALMAKTAN ÇEKİNMEMELİ
Hasta yakınlarının kendileriyle benzer süreçleri yaşayan kişilerle bir araya gelmesi de bu süreçte büyük önem taşıyor. Yine hemşirelerden, psikologlardan, fizyoterapistlerden ve başka branşlardan hekimlerden de yardım almak hastanın bakımını daha iyi yapabilmek için önemli. Hasta yakınlarının yardım almaktan kaçınmaması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Kulaksızoğlu, “Kolay bir süreç değil... İyileşmeyeceğini bildiğiniz bir kişiye 7 gün 24 saat bakım veriyorsunuz. Bir araştırma yapmıştık. Alzheimer hasta yakınlarının neredeyse üçte biri tükenme sendromundan muzdarip. Yine Alzheimer hasta yakınlarının en az dörtte birinde tedaviyi gerektirecek düzeyde depresif belirtileri var” şeklinde konuşuyor. Hastanın bakımını üstlenen kişilerin kendilerini ihmal etmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Kulaksızoğlu, “Dünyada yapılan bazı araştırmalarda Alzheimer hasta yakınlarının, Alzheimer olma riski daha yüksek. Çünkü hastaya bakarken kendilerini unutuyorlar. Kendileriyle ilgili bir şeyler yapmayı unutuyorlar. Alzheimer hasta yakınlarının kendi sağlıklarını ihmal ettikleri için hastalanması bilimsel bir gerçek” ifadesini kullanıyor ve devam ediyor: “O yüzden kendilerine bakmayı, doktor kontrollerini, ilaçlarını, yürüyüşlerini ihmal etmemeliler. 7 gün 24 saat hastanın başında oturmak, hastalığın gidişatını değiştirmeyecek. Hastayı özellikle erken evrelerde yarım saat, bir saat yalnız bırakmakta sıkıntı yok. İkinci önerim de başkalarından yardım almaktan çekinmemeleri.”
Haber Merkezi
ABDULVAHİT GÜRASLAN