Ahlak, kalbin içindeki şeylerin dışa yansımasıdır. Herkes, davranışları ile fıtratında gizlenen sıfat ve kabiliyetleri ortaya koyar. İnsanın davranışını yönlendiren merkez kalptir. İnsanın dili, eli, gözü, kulağı, ayağı ve diğer azaları kendi başına iş yapmaz. Bu organlar nasıl hareket edeceğini bilmez ve belirleyemez. Hepsi memurdur, amirleri ise kalptir. İradeli bütün işler kalbin emrine ve yön- lendirmesine göre yapılır. Yapılan her iş kalbin meylini, muhabbetini, irade gücünü, tercihini ve aklın seviyesini gösterir. Kalbi sıhhatli ve güzel olan kimsenin işleri sağlam ve güzel olur. Kalbi hasta olan kiimsenin, işleri sakat ve bozuk olur. İnsanın davranışlarındaki bozukluk, kalbinin inkar, gaflet ve günahla manen hasta oluşundan kaynaklanır.Kalp, yüce yaratıcıyı tanımakla yani iman ve mafiretle gafletten uyanır, güzel tövbe ile manevi hastalıklardan kurtulur, Allah (c.c) sevgisiyle kuvvetlenir, zikir ve sevgi ile huzura erer, edeple süslenir, ibadetle tatlanır, itaatle güzel hal sahibi olur. Bir kul, yüce Rabb’ini ne kadar tanırsa o derece dar edepli olur. Herkes yüce Allah’ı ne kadar tanıdığını ve sevdiğini davranışları ile ölçebilir.
Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem), vucutta kalbin konumunu şöyle belirtmiştir:
“İnsanın vucüdunda bir yer varki orası güzel olursa bütün beden güzel olur, bozuk olursa bütün beden kötü olur. Dikkat edin o kalptir.” Kamil mümin, her işinde yüce Mevla’sının rızasını arar. Olgun insanda iki yüzlülük yoktur; o, iki farklı ve zıt halde bulunmaz; bazen doğru bazen eğri konuşmaz, sabah iyi ahlaklı, akşam kötü davranışlı olmaz. Hem Allah’a (c.c) hem şeytana itaat etmez. Edep ve güzel ahlak bir bütündür. Edepli insanın bütün işleri, ibadetleri, hal ve hareketleri güzeldir. Onun her şeyi temizdir. Allah (c.c) için sevgisi her şeyi sarar ve o şeyi sevimli yapar. Edepli mümin yüce Allah’tan aldığı terbiye, hayatının her safhasında kendisini gösterir. Bu terbiye içinde onun kızması ve kavgası bile güzeldir. Çünkü kızması Allah (c.c) içindir ve kavgası edep içinde gerçekleşir.
Bazı insanların dışı hoştur, ama içi boştur. Bu kimseler, insanların gördüğü işlere önem verirler, fakat işin asıl kısmını ihmal ederler. Dengeli mümin dünya işlerini ahiret işleri gibi güzel yapar. İbadeti güzel, işi bozuk olan kimse olgun insan değildir. Onun terbiyesinde noksanlık ve kalbinde manevi hastalık vardır. Kılık kıyafetine ve dünya işlerine son derece dikkat edip de kalbini ihmal eden, ahiretini unutan ve ibadeti önemsemeyen kimse de dengesizdir, kemal yönün den noksandır ve manen hastadır.
Bazı insanlar, kibar, temiz ve sevimli gözükmek için bütün imkanlarını kullanır; giydiği elbisede ufak bir bozukluk, kir ve toza tahammül edemezler. Elbisede kir ve kusur görse onu gidermek için her çareye başvurur, onu temizleyip düzenlemeden rahat edemezler. Fakat aynı kimseler, yalan, iftira, alay, dedikodu, küfür, hakaret gibi şeylerden hiç rahatsız olmazlar. Yaptığı çirkin işlerden kurtulmak istemezler. İçindeki kibir, bencillik, haset, inkar, gösteriş, hırs, tamah, şehvet, şöhret, korkaklık gibi kötü huylardan temizlenmeyi düşünmezler. Beyaz elbiselerle süslenip içine daldığı kara işlerden ve ilişkilerden zevk alırlar. Bu durum dengesizliktir. Yapılan işler ise haramdır. O haldeki bir kimseye “efendi” ya da “hanımefendi” demek yanlıştır. Efendi, edepli kimsedir. Yiğit kötülüğü terk edendir.
Edepli insanda yalan ve yapmacık şeyler olmaz. İşi yapmacık ve gösteriş olan kimse, imanın tadını tadamaz. Çünkü bunlar münafıkların sıfatıdır. Bazı insanlar gelip camide cenab-ı hakk’a ibadet, çıkıp çarşıda halka ihanet ederler. Bazıları namaz kılarken boynunu bükerek tam bir huşu görüntüsü verir. Görenler kendisine hayran olur. Fakat kıldığı namaz Allah (c.c) katında azap sebebi olur. Çünkü o anda kalbi namazda değil, insanların bakışlarındadır. Niyeti Allah’ın rızası değil, halkın övgüsüdür. Bu da bir dengesizliktir. Bir çeşit münafıklıktır. İçi başka dışı başka olmaktır. İbadeti nefsin keyfine kullanmaktır. Şeklen güzel gözüküp aslen bozuk olmaktır. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ümmetini böyle bir halden sakındırarak, “Nifak olan huşudan Allah’a sığınınız” buyurdu. Sahabe, “Nifak olan huşu nasıl olur?” diye sordular, Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Bedenin huşu içinde gözüküp kalbin nifak dolu olmasıdır.” buyurdu.
Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem), vucutta kalbin konumunu şöyle belirtmiştir:
“İnsanın vucüdunda bir yer varki orası güzel olursa bütün beden güzel olur, bozuk olursa bütün beden kötü olur. Dikkat edin o kalptir.” Kamil mümin, her işinde yüce Mevla’sının rızasını arar. Olgun insanda iki yüzlülük yoktur; o, iki farklı ve zıt halde bulunmaz; bazen doğru bazen eğri konuşmaz, sabah iyi ahlaklı, akşam kötü davranışlı olmaz. Hem Allah’a (c.c) hem şeytana itaat etmez. Edep ve güzel ahlak bir bütündür. Edepli insanın bütün işleri, ibadetleri, hal ve hareketleri güzeldir. Onun her şeyi temizdir. Allah (c.c) için sevgisi her şeyi sarar ve o şeyi sevimli yapar. Edepli mümin yüce Allah’tan aldığı terbiye, hayatının her safhasında kendisini gösterir. Bu terbiye içinde onun kızması ve kavgası bile güzeldir. Çünkü kızması Allah (c.c) içindir ve kavgası edep içinde gerçekleşir.
Bazı insanların dışı hoştur, ama içi boştur. Bu kimseler, insanların gördüğü işlere önem verirler, fakat işin asıl kısmını ihmal ederler. Dengeli mümin dünya işlerini ahiret işleri gibi güzel yapar. İbadeti güzel, işi bozuk olan kimse olgun insan değildir. Onun terbiyesinde noksanlık ve kalbinde manevi hastalık vardır. Kılık kıyafetine ve dünya işlerine son derece dikkat edip de kalbini ihmal eden, ahiretini unutan ve ibadeti önemsemeyen kimse de dengesizdir, kemal yönün den noksandır ve manen hastadır.
Bazı insanlar, kibar, temiz ve sevimli gözükmek için bütün imkanlarını kullanır; giydiği elbisede ufak bir bozukluk, kir ve toza tahammül edemezler. Elbisede kir ve kusur görse onu gidermek için her çareye başvurur, onu temizleyip düzenlemeden rahat edemezler. Fakat aynı kimseler, yalan, iftira, alay, dedikodu, küfür, hakaret gibi şeylerden hiç rahatsız olmazlar. Yaptığı çirkin işlerden kurtulmak istemezler. İçindeki kibir, bencillik, haset, inkar, gösteriş, hırs, tamah, şehvet, şöhret, korkaklık gibi kötü huylardan temizlenmeyi düşünmezler. Beyaz elbiselerle süslenip içine daldığı kara işlerden ve ilişkilerden zevk alırlar. Bu durum dengesizliktir. Yapılan işler ise haramdır. O haldeki bir kimseye “efendi” ya da “hanımefendi” demek yanlıştır. Efendi, edepli kimsedir. Yiğit kötülüğü terk edendir.
Edepli insanda yalan ve yapmacık şeyler olmaz. İşi yapmacık ve gösteriş olan kimse, imanın tadını tadamaz. Çünkü bunlar münafıkların sıfatıdır. Bazı insanlar gelip camide cenab-ı hakk’a ibadet, çıkıp çarşıda halka ihanet ederler. Bazıları namaz kılarken boynunu bükerek tam bir huşu görüntüsü verir. Görenler kendisine hayran olur. Fakat kıldığı namaz Allah (c.c) katında azap sebebi olur. Çünkü o anda kalbi namazda değil, insanların bakışlarındadır. Niyeti Allah’ın rızası değil, halkın övgüsüdür. Bu da bir dengesizliktir. Bir çeşit münafıklıktır. İçi başka dışı başka olmaktır. İbadeti nefsin keyfine kullanmaktır. Şeklen güzel gözüküp aslen bozuk olmaktır. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ümmetini böyle bir halden sakındırarak, “Nifak olan huşudan Allah’a sığınınız” buyurdu. Sahabe, “Nifak olan huşu nasıl olur?” diye sordular, Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Bedenin huşu içinde gözüküp kalbin nifak dolu olmasıdır.” buyurdu.