Türk Sağlık Sen Hatay Şube Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye kamu-sen hatay İl Başkanı Hayrettin Şahin 30 Ağustos Zaferinin yıldönümü dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Şahin yaptığı yazılı açıklama da “Tarihimizin en kritik zaferlerini elde ettiğimiz ağustos ayında, bu toprakların ebedi vatanımız olduğunu bir kere daha tescilleyen, Türk milletini bu topraklardan kazıyıp atmak gayesiyle her türlü kirli oyunu sahneleyen şer güçlere Türk’ün azap verici tokadını indirdiğimiz 30 Ağustos Zafer Bayramının 95. yıldönümünü coşku ve gururla kutlamaktayız.
26 Ağustos 1071’de Malazgirt Zaferi ile kapılarını açtığımız ve vatan yaptığımız bu topraklarda, Türk tarihinin belki de en anlamlı ve en önemli zaferi, 26 Ağustos günü başlayıp 30 Ağustos 1922 tarihinde Dumlupınar’da, Mustafa Kemal Atatürk komutasında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’dir.
30 Ağustos; yaklaşık 900 yıl boyunca bizleri bu topraklardan kazıyıp atmak için bir araya gelen güçlere Türk milletinin verdiği tarihî cevabın adı; 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’le başlayan Türk hâkimiyetinin bir kez daha perçinlendiği ve Anadolu’nun kadim ve ebedi Türk yurdu olduğunun tescil edildiği gündür.
30 Ağustos; cebren ve hile ile bütün kaleleri zaptedilen, bütün tersanelerine girilen, bütün orduları dağıtılan ve her köşesi bilfiil işgal edilen Türk milletinin var oluş mücadelesinin zaferle taçlandığı gündür.
30 Ağustos; bir milletin yokluk, yoksulluk, açlık ve imkânsızlıklar içinde de işgale ve kıyıma karşı şahlanarak “Bu topraklarda sınırlar kalemle değil kanla çizilir” dediği gündür.
Tıpkı geçtiğimiz yüzyılın başında olduğu gibi bugün de etrafımız bir ateş çemberi ile sarılmış, dünyanın hiçbir bölgesinde ve hiçbir ülkesinde görülmemiş bir biçimde ülkemiz, sayısız terör örgütünün faaliyet haline getirilmiştir. Coğrafyamızda gidişat hiç de iyi görünmemekte, küresel güçler ülkemizi de kapsayan Ortadoğu’da büyük ve kanlı bir çatışmanın provalarını yapmaktadır. Milletimizin içine nifak tohumları saçmak isteyenler, topraklarımızda gözleri olanlar, yıllardır planlı bir şekilde esaret altına aldıkları fikirleri ve vicdanları da kullanarak dört bir koldan devletimize ve milletimize karşı büyük bir saldırı daha başlatmış durumdadır. Asırlardan beri Türk milletine kefen biçmeyi gaye edinenler, içimizdeki işbirlikçileri de kullanarak bir taarruza daha girişmişlerdir. Yüz yıl önce olduğu gibi bugün de tanklarıyla, toplarıyla, terör örgütleriyle, bütün hile ve desiseleriyle yine geliyorlar.
Bütün bu saldırılar karşısında, büyük Türk tarihinin sayfalarını karıştırıp geçmişte yaşadıklarımızla bugün içinde bulunduğumuz durumu karşılaştırdığımızda, oyunun ve olayların birebir örtüştüğünü görürüz. Bu bakımdan bizlere düşen, geçmişimizin acı tecrübelerinden çıkardığımız dersleri hayata geçirmek olacaktır. Bu bakımdan 30 Ağustos Zafer Bayramı, bizler için ne kadar önemliyse, bu milletin bir daha işgal, bölünme ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaması için her türlü tedbiri almak ve uyanık olmak da hayati derecededir. Yurdumuzun 1922 öncesine dönmemesi, bu topraklarda yeni bir kurtuluş savaşı vermek zorunda kalmamamız için birliğimizden, adaletten, bilimden ve ilimden ödün vermeden, Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği muasır medeniyet yolunda kararlı bir şekilde yürümeliyiz.
Tarihi dönemin şartlarına göre değil de bugünkü şartlarla değerlendirerek bizlere özgürlüğümüzü ve bağımsız Devletimizi armağan etmiş kahraman ecdadımıza saldırarak; fikir ve düşünce farklılıklarını bir ayrıştırma unsuru haline getirip milletimizi kutuplaştırarak; devlet içinde devlet gibi bir yapılanma oluşturup adalet terazisinin ayarını bozarak; liyakati yok edip yandaş bir kesim yaratarak kişisel ve siyasi menfaat sağlama peşinde koşan tüm gruplar bu milletin sinesinden sökülüp atılmadıkça, Türk milleti bu topraklarda rahat yüzü görmeyecektir.
Ülkemizi kana bulayan, gencecik evlatlarımızı kurdukları kahpe tuzaklarla şehit eden, beşikteki bebeklere, eli kınalı gelinlere, bıyığı terlememiş masum deli kanlılara kıymaktan çekinmeyen alçak terör örgütlerinin ve bunlara gizli, açık destek veren tüm güçlerin tepesine Türk milletinin demir yumruğu inmedikçe, ülkemizin güneyinde yerleşmiş olan terör bataklığı kurutulmadıkça etrafımızı kuşatan bu ihanet çemberi kırılmayacaktır.
Bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki; bu devlet bizim yegâne varlığımız, kazanımlarımız en kıymetli hazinemizdir. Atalarımızdan emanet aldığımız bu devleti dostluk, kardeşlik ve barış içinde mutlu, müreffeh, aydınlık yarınlara taşımak hepimizin görevi; onu ne pahasına olursa olsun korumak boynumuzun borcudur.
İçinde bulunduğumuz durum ne denli can sıkıcı da olsa, düşman sayıca çok, imkânca fazla da olsa, Türk milletinin yüreğindeki iman, cesaret ve kararlılık her türlü gücün üzerindedir. Cumhuriyetin kazanımlarını özümsemiş, demokrasinin faziletine ermiş ve “Ya istiklâl ya ölüm” parolasıyla yola çıkmış Türk milletini bölmeye, yok etmeye, esaret ve vesayet altına almaya kimsenin gücünün yetmeyeceğine yürekten inanıyorum.
Türkiye Kamu-Sen olarak bizlere Anadolu’nun kapılarını açan Sultan Alparslan’dan başlayıp, kanlarıyla bu topraklara Türk mührünü vuran bütün vatan evlatlarına; yok olmak üzereyken bu millete iman ve inanç yükleyerek adeta küllerinden yeniden doğmasını sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına; vatanı, milleti, ülkesi ve namusu için canlarını vermekten çekinmeyen tüm gazi ve şehitlerimize minnettarız. Onların emanetlerini kutsal bilip canımız pahasına sahip çıkacağımıza dair söz veririz. Şehitlerimizin ruhları şad; milletimizin zafer haftası ve 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun”
26 Ağustos 1071’de Malazgirt Zaferi ile kapılarını açtığımız ve vatan yaptığımız bu topraklarda, Türk tarihinin belki de en anlamlı ve en önemli zaferi, 26 Ağustos günü başlayıp 30 Ağustos 1922 tarihinde Dumlupınar’da, Mustafa Kemal Atatürk komutasında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’dir.
30 Ağustos; yaklaşık 900 yıl boyunca bizleri bu topraklardan kazıyıp atmak için bir araya gelen güçlere Türk milletinin verdiği tarihî cevabın adı; 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’le başlayan Türk hâkimiyetinin bir kez daha perçinlendiği ve Anadolu’nun kadim ve ebedi Türk yurdu olduğunun tescil edildiği gündür.
30 Ağustos; cebren ve hile ile bütün kaleleri zaptedilen, bütün tersanelerine girilen, bütün orduları dağıtılan ve her köşesi bilfiil işgal edilen Türk milletinin var oluş mücadelesinin zaferle taçlandığı gündür.
30 Ağustos; bir milletin yokluk, yoksulluk, açlık ve imkânsızlıklar içinde de işgale ve kıyıma karşı şahlanarak “Bu topraklarda sınırlar kalemle değil kanla çizilir” dediği gündür.
Tıpkı geçtiğimiz yüzyılın başında olduğu gibi bugün de etrafımız bir ateş çemberi ile sarılmış, dünyanın hiçbir bölgesinde ve hiçbir ülkesinde görülmemiş bir biçimde ülkemiz, sayısız terör örgütünün faaliyet haline getirilmiştir. Coğrafyamızda gidişat hiç de iyi görünmemekte, küresel güçler ülkemizi de kapsayan Ortadoğu’da büyük ve kanlı bir çatışmanın provalarını yapmaktadır. Milletimizin içine nifak tohumları saçmak isteyenler, topraklarımızda gözleri olanlar, yıllardır planlı bir şekilde esaret altına aldıkları fikirleri ve vicdanları da kullanarak dört bir koldan devletimize ve milletimize karşı büyük bir saldırı daha başlatmış durumdadır. Asırlardan beri Türk milletine kefen biçmeyi gaye edinenler, içimizdeki işbirlikçileri de kullanarak bir taarruza daha girişmişlerdir. Yüz yıl önce olduğu gibi bugün de tanklarıyla, toplarıyla, terör örgütleriyle, bütün hile ve desiseleriyle yine geliyorlar.
Bütün bu saldırılar karşısında, büyük Türk tarihinin sayfalarını karıştırıp geçmişte yaşadıklarımızla bugün içinde bulunduğumuz durumu karşılaştırdığımızda, oyunun ve olayların birebir örtüştüğünü görürüz. Bu bakımdan bizlere düşen, geçmişimizin acı tecrübelerinden çıkardığımız dersleri hayata geçirmek olacaktır. Bu bakımdan 30 Ağustos Zafer Bayramı, bizler için ne kadar önemliyse, bu milletin bir daha işgal, bölünme ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaması için her türlü tedbiri almak ve uyanık olmak da hayati derecededir. Yurdumuzun 1922 öncesine dönmemesi, bu topraklarda yeni bir kurtuluş savaşı vermek zorunda kalmamamız için birliğimizden, adaletten, bilimden ve ilimden ödün vermeden, Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği muasır medeniyet yolunda kararlı bir şekilde yürümeliyiz.
Tarihi dönemin şartlarına göre değil de bugünkü şartlarla değerlendirerek bizlere özgürlüğümüzü ve bağımsız Devletimizi armağan etmiş kahraman ecdadımıza saldırarak; fikir ve düşünce farklılıklarını bir ayrıştırma unsuru haline getirip milletimizi kutuplaştırarak; devlet içinde devlet gibi bir yapılanma oluşturup adalet terazisinin ayarını bozarak; liyakati yok edip yandaş bir kesim yaratarak kişisel ve siyasi menfaat sağlama peşinde koşan tüm gruplar bu milletin sinesinden sökülüp atılmadıkça, Türk milleti bu topraklarda rahat yüzü görmeyecektir.
Ülkemizi kana bulayan, gencecik evlatlarımızı kurdukları kahpe tuzaklarla şehit eden, beşikteki bebeklere, eli kınalı gelinlere, bıyığı terlememiş masum deli kanlılara kıymaktan çekinmeyen alçak terör örgütlerinin ve bunlara gizli, açık destek veren tüm güçlerin tepesine Türk milletinin demir yumruğu inmedikçe, ülkemizin güneyinde yerleşmiş olan terör bataklığı kurutulmadıkça etrafımızı kuşatan bu ihanet çemberi kırılmayacaktır.
Bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki; bu devlet bizim yegâne varlığımız, kazanımlarımız en kıymetli hazinemizdir. Atalarımızdan emanet aldığımız bu devleti dostluk, kardeşlik ve barış içinde mutlu, müreffeh, aydınlık yarınlara taşımak hepimizin görevi; onu ne pahasına olursa olsun korumak boynumuzun borcudur.
İçinde bulunduğumuz durum ne denli can sıkıcı da olsa, düşman sayıca çok, imkânca fazla da olsa, Türk milletinin yüreğindeki iman, cesaret ve kararlılık her türlü gücün üzerindedir. Cumhuriyetin kazanımlarını özümsemiş, demokrasinin faziletine ermiş ve “Ya istiklâl ya ölüm” parolasıyla yola çıkmış Türk milletini bölmeye, yok etmeye, esaret ve vesayet altına almaya kimsenin gücünün yetmeyeceğine yürekten inanıyorum.
Türkiye Kamu-Sen olarak bizlere Anadolu’nun kapılarını açan Sultan Alparslan’dan başlayıp, kanlarıyla bu topraklara Türk mührünü vuran bütün vatan evlatlarına; yok olmak üzereyken bu millete iman ve inanç yükleyerek adeta küllerinden yeniden doğmasını sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına; vatanı, milleti, ülkesi ve namusu için canlarını vermekten çekinmeyen tüm gazi ve şehitlerimize minnettarız. Onların emanetlerini kutsal bilip canımız pahasına sahip çıkacağımıza dair söz veririz. Şehitlerimizin ruhları şad; milletimizin zafer haftası ve 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun”