Ülkemiz tarihinin hain darbe girişimlerinden biri olan 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümündeyiz. Bu topraklar her 10 yılda bir değişik vesilelerle darbe görmeye alışık. 27 Mayıs 1960 Darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi, 28 Şubat 1997 Post modern Darbesi ve son olarak 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimi… Öncelikle ülkemizdeki tüm darbelerin ABD merkezli ayar çalışması olduğu bilinerek genel duruşumuzu ve ABD’yle ilişkilerimizi bu bilinçle ele almak kaçınılmazdır. Bu bilgi son Büyükada toplantılarıyla da teyit edilmiştir. 15 Temmuz hain darbe girişiminin başarısız olmasına rağmen yaraları hala tam olarak sarılamamıştır.
Darbenin içeriği henüz tam olarak dört başı mamur ortaya çıkarılabilmiş değil. Tutukluların iddianameleri yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Ancak aralardaki bağlar çözülebilmiş değil. Mesela Akın Öztürk’ün FETÖ denen adamlarla ne işi, nasıl bir bağlantısı vardı anlayabilmiş değiliz. Topuzun ayarı zaman zaman kaçsa da darbecilere karşı mücadeleler hala sürüyor. Bu bağlamda belki de mücadeleyi sürekli kılma ve o gece gösterilen şanlı halk destanını diri tutma adına 15 Temmuz günü “Demokrasi ve Şehitler Günü” adıyla resmi tatil milli bayram ilan edildi. 15 Temmuz darbe girişimi milli bir mesele olduğu için, Türkiye’nin binlerce noktasında çeşitli yönleriyle ele alınıyor. Tüm illerde valiliklerin öncülüğünde etkinlikler yapılıyor. Üniversitelerde sempozyumlar, sivil toplum örgütlerince çeşitli organizasyonlar düzenleniyor. Böylece 15 Temmuz canlı tutulup insanlara bilgi verilerek ruhunun canlı kalması sağlanmış olacak.
15 Temmuz ruhunun canlı tutulması ülkede birlik ve beraberlik şuuru açısından önemli. Ancak işin seremoni faslının bitirilip sadede gelinmesi ve bir an önce sonuç alınması gerekiyor. Aksi halde iş sulandırılmış olmaktan öteye geçmeyecek.
***
Bu nedenle FETÖ ve darbecilerle mücadele kapsamında; biran önce yapılması gereken işler planlanmalı ve plan çerçevesinde sona gelinmesi gerekiyor. Suçluların tespitinde “at izi it izine karıştı” ifadesine ve “altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet” tanımlamalarının yapılmasının ortadan kaldıracak uygun uygulamalar geliştirilmelidir.
Özellikle yargının şeffaf çalışabilmesi ve özgür karar verebilmesi gerekir. Öyle ki üzerlerinde ByLock kaydı olmayan birçok kimse hala yargılanıyor. Bunların ivedilikle sonuca ulaştırılması ve mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca FETÖ’cü olmanın ne olduğunun net bir tanımı yapılmalı, adalet mekanizmasının da eli rahatlatılmalıdır. Deliller mümkün olduğunca somut verilere dayandırılmalıdır.
Binlerce insan var terör üyesi olduğu için işinden atılmış, fakat yargılanmıyor. İşten atılacak kadar terör örgütü üyesi ama yargılamayı gerektiren bir durum yok. Hani Nasreddin hocanın dediği gibi “Kedi buysa ciğer nerede?”
Bu süreçte kamudan personel ihracında net ve sağlam ayıklama yapılmalı, mağduriyetlerin önüne geçilmelidir. Suçlama ve yargılamalarda net ve objektif kriterler konmalıdır. Böylece yorum farklılıklarından kaynaklanan mağduriyetler yaşanmayacaktır. Örneğin bir ilde banka hesabı ya da dernek üyeliği kamu görevinden ihraç ve tutuklama sebebi iken bir başka ilde “legal durum” addedilmesinin önüne geçilmiş olacaktır. Suçluların bir an önce ve adil olarak yargılanması tamamlanmalı, suçlular cezalandırılacak, suçsuzların da serbest kalması sağlanmalıdır. Böylece Perinçek’in “yargı altın devri yaşıyor” sözünün ne anlama geldiği sorusu zihinleri meşgul etmeyecektir. Normalleşmeyi sağlayacak adımlar atılmalı, biran önce olağan hayata dönülmelidir. Çünkü bu mücadele kaygan zeminde yürütülmekte olduğundan, beklenmeyen sonuçlarla karşılaşılması mümkündür. Halk arasında dolaşan “yılanın başını küçükken ez” sözünün değişik varyantlarında “eline aldığın işi hemen bitir, elini çabuk tutmazsan yılan seni sokar” anlamında yorumlanmaktadır.
***
Saydığımız bu ve daha pek çok noksanlardan ötürü masum insanlar zarar görüyor. Karda yürüyüp iz bırakmamakla ünlü her renge girip kendini gizlemeleriyle maruf FETÖ’nün öz elemanları ne sendika üyesi ne de bankada hesabı var. Ancak onlarla ilgisi olmayan gariban, birinin hatırı için sendika üyesi olmuş ya da başka sebeplerle BDDK denetimindeki bankaya para yatırmış diye hain sayılmamalıdır.
15 Temmuz artık herkesin korku ve endişe içerisinde bekleyeceği değil; göğsünü gere gere sahip çıkacağı gün olmalıdır. 15 Temmuz’un bir milat olarak barış, kardeşlik ve birliğin tesis edileceği, terör destekçilerinin, vatan hainlerinin cezalandırılıp, mağduriyetlerin olmadığı, suçlu ile suçsuzların ayıklandığı, milletimizin yarınlara güvenle bakacağı bir gün olmalıdır.
Darbelere alışık bir millet olarak darbe kültüründen biliriz ki “her darbe bir kesime karşı” olur. 15 Temmuz darbesi sonucunda böyle adaletsiz uygulamalar delilsiz gözaltı ve tutuklamalar devam ederse tüm mütedeyyin insanlar hedefe konabilir. Süleyman Arif Emre büyüğümüz, “Darbe dağdan yuvarlanan bir kayadır, kimin üzerine düşeceği bilinmez.” derdi.
Darbenin içeriği henüz tam olarak dört başı mamur ortaya çıkarılabilmiş değil. Tutukluların iddianameleri yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Ancak aralardaki bağlar çözülebilmiş değil. Mesela Akın Öztürk’ün FETÖ denen adamlarla ne işi, nasıl bir bağlantısı vardı anlayabilmiş değiliz. Topuzun ayarı zaman zaman kaçsa da darbecilere karşı mücadeleler hala sürüyor. Bu bağlamda belki de mücadeleyi sürekli kılma ve o gece gösterilen şanlı halk destanını diri tutma adına 15 Temmuz günü “Demokrasi ve Şehitler Günü” adıyla resmi tatil milli bayram ilan edildi. 15 Temmuz darbe girişimi milli bir mesele olduğu için, Türkiye’nin binlerce noktasında çeşitli yönleriyle ele alınıyor. Tüm illerde valiliklerin öncülüğünde etkinlikler yapılıyor. Üniversitelerde sempozyumlar, sivil toplum örgütlerince çeşitli organizasyonlar düzenleniyor. Böylece 15 Temmuz canlı tutulup insanlara bilgi verilerek ruhunun canlı kalması sağlanmış olacak.
15 Temmuz ruhunun canlı tutulması ülkede birlik ve beraberlik şuuru açısından önemli. Ancak işin seremoni faslının bitirilip sadede gelinmesi ve bir an önce sonuç alınması gerekiyor. Aksi halde iş sulandırılmış olmaktan öteye geçmeyecek.
***
Bu nedenle FETÖ ve darbecilerle mücadele kapsamında; biran önce yapılması gereken işler planlanmalı ve plan çerçevesinde sona gelinmesi gerekiyor. Suçluların tespitinde “at izi it izine karıştı” ifadesine ve “altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet” tanımlamalarının yapılmasının ortadan kaldıracak uygun uygulamalar geliştirilmelidir.
Özellikle yargının şeffaf çalışabilmesi ve özgür karar verebilmesi gerekir. Öyle ki üzerlerinde ByLock kaydı olmayan birçok kimse hala yargılanıyor. Bunların ivedilikle sonuca ulaştırılması ve mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca FETÖ’cü olmanın ne olduğunun net bir tanımı yapılmalı, adalet mekanizmasının da eli rahatlatılmalıdır. Deliller mümkün olduğunca somut verilere dayandırılmalıdır.
Binlerce insan var terör üyesi olduğu için işinden atılmış, fakat yargılanmıyor. İşten atılacak kadar terör örgütü üyesi ama yargılamayı gerektiren bir durum yok. Hani Nasreddin hocanın dediği gibi “Kedi buysa ciğer nerede?”
Bu süreçte kamudan personel ihracında net ve sağlam ayıklama yapılmalı, mağduriyetlerin önüne geçilmelidir. Suçlama ve yargılamalarda net ve objektif kriterler konmalıdır. Böylece yorum farklılıklarından kaynaklanan mağduriyetler yaşanmayacaktır. Örneğin bir ilde banka hesabı ya da dernek üyeliği kamu görevinden ihraç ve tutuklama sebebi iken bir başka ilde “legal durum” addedilmesinin önüne geçilmiş olacaktır. Suçluların bir an önce ve adil olarak yargılanması tamamlanmalı, suçlular cezalandırılacak, suçsuzların da serbest kalması sağlanmalıdır. Böylece Perinçek’in “yargı altın devri yaşıyor” sözünün ne anlama geldiği sorusu zihinleri meşgul etmeyecektir. Normalleşmeyi sağlayacak adımlar atılmalı, biran önce olağan hayata dönülmelidir. Çünkü bu mücadele kaygan zeminde yürütülmekte olduğundan, beklenmeyen sonuçlarla karşılaşılması mümkündür. Halk arasında dolaşan “yılanın başını küçükken ez” sözünün değişik varyantlarında “eline aldığın işi hemen bitir, elini çabuk tutmazsan yılan seni sokar” anlamında yorumlanmaktadır.
***
Saydığımız bu ve daha pek çok noksanlardan ötürü masum insanlar zarar görüyor. Karda yürüyüp iz bırakmamakla ünlü her renge girip kendini gizlemeleriyle maruf FETÖ’nün öz elemanları ne sendika üyesi ne de bankada hesabı var. Ancak onlarla ilgisi olmayan gariban, birinin hatırı için sendika üyesi olmuş ya da başka sebeplerle BDDK denetimindeki bankaya para yatırmış diye hain sayılmamalıdır.
15 Temmuz artık herkesin korku ve endişe içerisinde bekleyeceği değil; göğsünü gere gere sahip çıkacağı gün olmalıdır. 15 Temmuz’un bir milat olarak barış, kardeşlik ve birliğin tesis edileceği, terör destekçilerinin, vatan hainlerinin cezalandırılıp, mağduriyetlerin olmadığı, suçlu ile suçsuzların ayıklandığı, milletimizin yarınlara güvenle bakacağı bir gün olmalıdır.
Darbelere alışık bir millet olarak darbe kültüründen biliriz ki “her darbe bir kesime karşı” olur. 15 Temmuz darbesi sonucunda böyle adaletsiz uygulamalar delilsiz gözaltı ve tutuklamalar devam ederse tüm mütedeyyin insanlar hedefe konabilir. Süleyman Arif Emre büyüğümüz, “Darbe dağdan yuvarlanan bir kayadır, kimin üzerine düşeceği bilinmez.” derdi.